manyak adamın gelişini. Ya Mine’nin sözleri! İşte bu sözleri duymak sanırım beni yüreğimden yaralamıştı. Aradığım sevgiyi buldum derken korkunç bir oyuna gelmiş, büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bu yaşadığım kötü durum ve şok sanırım bir süreliğine hafızamı kaybetmeme neden olmuştu. Bundan sonra olacakları düşünmek istedim, fakat vazgeçtim. Bana olan olmuştu artık, bundan daha kötü ne olabilirdi ki?

    Bu genç yaşımda cahilliğin verdiği acemilikle iki kere yem olarak kullanılmak, ölümle burun buruna gelmek, benim için oldukça zor bir durumdu, üstelik katil bile olmuştum. Kendimi savunmuş olsam da, bir insanın ölümüne neden olmuştum. Ben de şu an ölüden daha kötü durumda değil miydim?

    Allah’ım böyle sevgi, böyle aldatma olur muydu? Mine’nin çok akıllı bir kadın olduğunu anlamıştım. Ama bana bunu yapacağını nereden bilebilirdim. Aslında önceden yapılan uyarılara, söylenenlere kulak verseydim belki olaylar böyle olmazdı. Ama ya o sevgi dolu bakışlar, yaşadığım mutluluk dolu geceler, sevişmeler, yapılan evlilik, onlarda mı yalandı? Herhalde yalanmış diye düşündüm. Baksana kadın hep o anı bekliyormuş, kocasına olan sevgisi ve intikam duygusu ona neler yaptırdı.

    Acaba bana karşı biraz olsun sevgi duymuş muydu? Bilsem ki beni biraz olsun sevmişti, üzülmeyecektim. Ben zaten sevgiye hasret yaşamış, aradığımı onda bulmuştum ve onun için her şeyi yapacak biriydim. Ama aldatılmak, kullanılmak yok mu? Canımı yakan, bunca kâbusu görmeme neden olan buydu sanırım. İçimde korkunç bir nefret oluştuğunu fark ediyorum. Bu durum, sadece Mine‘ye değil, çevremdeki her şeye kin ve nefretle bakmama ve zaman içinde ele avuca gelmez, her an kırıp dökmeye hazır bir kişiliğe bürünmeme neden olacaktı.

    Sabaha kadar uyumadan öylece bekledim. Dışarı da bulunan askerlerden sigara istedim, fakat hiç konuşmadım. Yemek vakti geldiğinde yemeğimi yemiş, içimde büyümekte olan nefretin etkisi ile herkese kin dolu gözlerle bakmaya başlamıştım. Gelen hastabakıcılarla hiç konuşmadım, aksine ters cevaplar verdim. Adam da çok şaşırdı ve azarlanınca dışarı çıktı.

    Bir süre sonra Doktor Hanım yanındaki hemşiresiyle odama gelip, karşıma oturduğunda bana dönerek:

---Bu gün nasılsın diyeceğim ama yüzünün halinden iyi olmadığın anlaşılıyor, neler oldu?

---Neler olmadı ki? Gece boyu kâbuslarla uyudum, uyandım, çok fenalaştım. Ama her şeyi de hatırladım.  Keşke tüm yaşadıklarımı hiç hatırlamasaydım. Bana bu oyunu oynamaya değer miydi? Allah kahretsin, bir intikam için bana niye bu kadar yaklaştı ki?

    Doktor şaşırmış olanları anlamaya çalışıyordu.

---Sen her şeyi tam olarak hatırladın demek. Anlat o zaman da dinleyelim.

---Uzun hikâye Doktor Hanım, canınızı sıkmayayım. Yıllarca peşinden koştuğum bir hayali buldum sanırken, nasılda kullanıldım.

Çok sinirlenince, sanki etrafıma saldıracak durum almıştım. Kaşlarım çatılmış, güzel yüzüm korkunç bir hal almış, titremeye başlamıştım. Ayağa kalkıp cama doğru yaklaşarak:

---Beni buradan aşağı atıp öldürseler, bu kadar üzülmezdim. Doktor Bey beni yaşatmak için çok uğraştığını söyledi, yazık oldu emeklerine, ne gerek vardı değmezdi bana. Yıkılmış, hayalleri kaybolmuş, umudunu yitirmiş birinin yaşaması çok mu önemliydi?

    Göğsüm hızlı hızlı kalkıp iniyor, sinirimden ne yapacağımı bilemiyor, oda içinde asabi hareketlerle dolanıp duruyorum. Doktor ve hemşirede benim halimden rahatsız olmuş olacaklar ki, kalkıp kapı tarafına gittiler. Onlara yaklaşarak:

---Gidin Doktor Hanım, siz benim için yapacağınızı yaptınız, beni kendimle baş başa bırakınız.

Doktor yaşadıklarımı anlamaya çalışarak benim yanlış bir şey yapmamı engellemek ister gibi şefkat dolu bir sesle bana seslenerek:

----Sen hele bir sakinleş, seninle yine konuşacağız, seni dinlemek istiyorum.

     Yatağıma oturdum, çok yorulmuş, bunalmıştım. Olanlar olmuş, korkunç bir gerçekle karşı karşıya kalmıştım. Kapıda askerler olmasa bu halimle yürüyerek de olsa Düzce’ye gider, Mine’den bunun hesabını sorardım, hem de en ağır biçimde. Belki de onu ellerimle boğardım, ya da bir bıçakla dilim dilim doğrardım. Bir an aklıma İsmail geldi. Babasız bu çocuğun birde annesi olmasa nasıl yaşardı, neler hisseder, ne acılar çekerdi? Aklımdaki tüm kötü düşüncelerin yerini şimdi hüzün dolu duygular aldı. Lakin Mine’nin o son sözleri aklıma geldikçe delirir gibi olmaktan kendimi alamıyor, bir gün sana bunun hesabını sorarım diyordum.

Mine’ye kızmakta haksız sayılmazdım, ancak asıl hata bendeydi. Ben her şeyin en kötüsünü hak etmiştim. Ah anneanne! Senin bakışların çok şey anlatmıştı bana, fakat gönül bu söz geçirmek kolay mıydı?

      İyileştiğime göre burada beni daha fazla tutmaz cezaevine gönderirlerdi. Baksana kapıda asker bile vardı.

     Ertesi günü Doktor Hanım yine aynı hemşire ile odama geldiğinde camdan dışarı bakıyordum. Günaydın diyerek yaklaştıklarında bende yatağıma doğru yöneldim ve oturdum. Bana dikkatle baktığında bir gün öncesine göre çok sakin olduğumu anlamış olacak ki, sandalyeyi çekerek karşıma oturdu.

----Bu gün daha sakinsin delikanlı.

Cevap vermeden bekledim.

----Yaşadığın şok çok kuvvetli olduğu için seni derinden etkiledi, bu nedenle hem yaşadıklarını bir süreliğine unuttun, hem de asabileştin. Seni bu hale getiren kadın Mine mi?

Konuşmak istemedim, sadece gözlerimi kapattım.

----Henüz çok gençsin, zamanla yaşadıkların acı bir hatıra olarak anılarında kalacak, şu önündeki birkaç ayı huzursuz olarak geçireceksin. Çok dikkatli olup çevrene ve kimseye zarar vermemelisin.

Doktor bir süreliğine sustu, ardından uzandı ve elimi tuttu. Sevgi dolu sımsıcak bir eli vardı. Sanki içime bir huzur dolmuştu. Gözlerimi açıp dikkatlice yüzüne baktım. Otuz beş yaşlarında bakımlı güzel bir kadındı. Doktor olduğuna göre akıllı ve okumuş bilgili birisiydi.

----Evli misiniz Doktor abla?

----Evet, beş yıllık bir evliliğim var. Bir de iki yaşında bir oğlum.

----Kocanı seviyor musun?

Doktor bir an durakladı, nasıl cevap vereceğini düşündü.

----Evet, hem seviyor hem saygı duyuyorum. Neden sordun ki?

---Yıllar yılı sevgiye hasret yaşadım, evimde ve okulumda hep yalnız kaldım, aradığım sevgiyi Mine’de buldum, ona gönülden bağlandım, kendimi onun emrine verdim. O benim Dünyam olmuş, tüm umudum ve geleceğimdi. Bana neden ihanet ettiğini bir türlü aklım almıyor. Yaptıkları bana çok ağır geldi, bir türlü hazmedemiyorum.

Siz ve eşiniz birbirinize asla ihanet etmeyiniz, sevgiden, sadakatten daha güzel bir şey olabilir mi? Oğlunuz asla ana ve babasız kalmasın, ondan sevginizi esirgemeyin.

     Bu sözlerim karşısında Doktor bir hayli şaşkın vaziyette düşündü, ardından:

---Anlaşıldı delikanlı, senin sevgiye olan açlığın, özlemin çok fazla düşünmeden zor kararlar vermene neden olmuş. Mine sana bunu neden yaptı bilemem. Büyük bir aşk yaşadığınız ortada, inan onun da bilmediğimiz sırları, hesapları olabilir. Ne olursa olsun seni bu şekilde üzecek bir oyuna alet etmesi hiçte doğru değil. Yaşadıklarından ders alacağını sanıyorum. Güzel konuşuyor ve sevgiye inanıyorsun, önünde uzun yıllar seni bekliyor. Sana bir tavsiyem olacak, bulduğun her fırsatta okumaya çalış, yaşadıklarını unutmana çok yardımcı olacak.

    Doktor hanımla bir süre daha karşılıklı konuştuk. Zaman içinde rahatlamış olarak bazen gülümsediğim anlarda oldu. Bu durumu anlayan Doktor bana dönerek:

----Yarın yine geleceğim, uzun uzun konuşuruz.

Bakışlarındaki sevgi ve şefkat bir süreliğine beni mutlu etse de, Mine aklıma geldikçe yeniden delirir gibi oluyorum.

    Ertesi günü bayan Doktor yalnız olarak odama geldi. Gözlerinde o sevgi ve şefkat yine vardı. Karşıma oturdu ve benimle üç saate yakın konuştu. Bilmediğim çok şey anlattı, hayattan, olaylardan gelecekten, mesleğinden. Onu kıskanmadım desem yalan olur. Temiz, bakımlı, işini bilen biriydi. Böyle bir ablam olsaydı eminim bu kadar yalnızlık çekmezdim. Bir daha gelmeyeceğini söyleyip kalkarken ona dönüp:

---Size abla diyebilir miyim?

---Elbette delikanlı, bende seni çok sevdim. Gittiğin yerde senin ziyaretine gelmeye çalışacağım. Yolun açık olsun.

Uzandım elini öptüm, o an gözlerim dolmuş oldukça duygulanmıştım. O da saçımı okşamış, yumuşak elleriyle bana olan sevgisini anlatmak istemişti. Hayatta güzel insanlar da var dedim içimden. Kader beni hem kötülerle, hem de iyilerle karşılaştırıyor.

Doktor odamdan ayrıldığında okuyamadığım için kendi kendime söylendim, üzüldüm. Ah bir elimden tutan olsaydı belki benimde farklı bir hayatım olurdu.

---İki gün sonrasıydı, kapı açılınca Amir Bey gülümseyen bakışlarla odama girdi. Onu hiç beklemediğim için çok şaşırdım. Benim için Bolu’ya mı gelmişti? Yaklaşıp selam verdiğinde yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Karşıma geçip oturdu, ban hala sevgi dolu gözlerle bakıyordu.

---Geçmiş olsun evlat, nasılsın?

---Nasıl olmamı bekliyorsun Amir Bey, bu defa elinize gerçek bir suçlu olarak düştüm, bakın halime.

    Sert bir ifade ile söylenen bu sözlere Amir Bey hiç aldırmadı, yüzündeki tatlı gülümseme ile,

---Olacakların önüne geçilmez oğlum. Senin kaderin hep olumsuzluklarla dolu, elden bir şey gelmiyor. Hayatta yaşanılacak her şey yaşlanılır, bundan kaçış olmuyor. Lakin bu durum biraz da senin suçun, daha dikkatli olabilirdin, fakat yaşadığın için çok şanslısın. Hayat sana ikinci kez yaşama imkânı verdi. Günlerce ölüm haberini bekledik, maşallah dokuz canlısın evlat. Delice sevmek, güvenmek, insanı bazen kör, sağır yapmakta. Sen bu acımasız hayatın sadece bir kurbanısın.

    Neyse sen bunları düşünme, şimdi yaşadığın olayı en ince ayrıntısına kadar bana anlat. Olay Düzce’de olduğu için senin ifadeni alıp Savcı Beye ileteceğim. Birkaç gün içinde o da seni cezaevinde ziyaret edecek. İyice iyileştiğine göre bu gün, yarın ceza evine gideceksin.

    Ne diyeceğimi ne söyleyeceğimi bilemiyordum. İyi adamdı, baba adamdı ama içimdeki nefreti bilemezdi.

---Buna yaşamak mı diyorsun Abi? Bak yaşıma, bu yaşta neler yaşadım. Hele aldatılıp kullanılmak yok mu? İşte benim asıl yıkıldığım an buydu. Bunun tamiri olabilir mi?

Bir süre sessizlik oldu. Amir bey, yine o tebessüm dolu bakışlarla bana:

---Hele sen anlatabildiklerini anlat, biz Mine’den her şeyi dinledik. Seni koruyacak ifade verdi.

Mine’nin adını duyunca bir an da ayağa kalkıp cama doğru yürüdüm, dönüp Amir Beye:

---Korumak ha? Yıkılan hayaller, kırılan gönüller, düşler, umutlar bir ölüyü nasıl koruyabilir ki? O kadın beni yaşarken öldürdü, onu çok sevmiştim, onun için bir değil, birkaç kişiyi öldürmek bana bu kadar acı vermezdi. O benim en kutsal değerlerimi bir anda yok etti Amirim. İçimde biriken nefret ve kin, sevgi denen güzelliğin yerine geçti, ben artık eski Hikmet değilim.

---Senin için gerçekten üzgünüm oğlum, birazda kendine kızmalısın. Senin hiç mi suçun yok? Olan oldu artık yapılacak bir şey yok. Sen olanları anlat ki Mine’nin ifadesi ile karşılaştıralım.

    Amir Beyin gülümseyen sevgi dolu bakışları karşısında yerime oturarak kısaca yaşananları anlattım. O da elindeki kâğıda anlatılanları yazdı. Şu an yalnız kalmak en büyük isteğimdi bu yüzden bir an önce gitsin de rahatlasam diyordum. Amir bey anlattıklarımı tekrar okudu, bana döndü:

---Tamam, ifadeleriniz uyuyor pek sıkıntı olacağını sanmıyorum. Mahkemen yakında başlar ve kısa sürede biter. Şimdi ben gidiyorum, belki bir daha görüşemeyebiliriz, kendine iyi bak, akıllı ol, sinirlenip başına daha büyük dertler açma. Ha! Bir şey daha var, babana haber salmıştım, sen burada yatarken ziyaretine gelince yanıma uğrayıp bilgi aldı. Mahkemeye gelince görüşürsünüz.

    Durdu, düşünceli düşünceli yüzüme baktı, sonra:

---Buraya nasıl geldiğini anlatan oldu mu?

---Ne önemi var,  nasıl olduysa gelmiştim. Ben içerde, asker dışarıda, bilsem ne olur, bilmesem ne olur.

    O kadar umutsuz ve isteksiz söylemiştim ki,  adamcağız belki de sorduğuna, soracağına pişman oldu ve başka bir şey demeden çıkıp gitti. Elimde olmayarak ona kaba davrandığımı fark edince ardından çok üzüldüm. Keşke ona karşı daha saygılı olsaydım, bana sevgi dolu yaklaşan bir tek insan o kalmıştı, onun ne kabahati vardı. Hatta beni birkaç uyarmıştı bile. Sinirlerim biraz yatışınca bende buraya nasıl geldiğimi merak ettim, fakat kime soracaktım, yanımda kimse kalmamıştı.

    İyi olduğum kanaatine varan Doktorlar son defa gelerek buradan gidebileceğimi söylediler. Öğlene doğru giymem için elbise verdiklerinde bunun anlamı çok açıktı. Buradan gitme zamanım gelmişti. Gelen elbiseleri giydim, pijamalarımı paket yaptım. Pantolonumun ceplerini farkında olmadan yokladığımda, cebime bir miktarda para konulduğunu gördüm. Bunların nerden geldiğini sorduğumda, Düzce emniyetinden geldiğini söylediler. ‘’Amir Bey gerçekten de baba adammış’’ dedim, Helal olsun.

    Elbiselerimi giydikten sonra kapı önünde bekleyen askerler ve bir subayın refakatinde dışarı çıkıp bir arabaya bindik. Pencereleri demir parmaklıklı, arkası geniş ve kapalı bir arabaydı. Bu arabalardan yollarda gördüğümde içindekileri düşünür’’fare kapanında fareler ‘’diye söylenirdim, şimdi bu kapanda bende bir fare olmuştum.

    Epey zaman yol aldığımızda, kapalı kalmaktan sıkıldığım an şehrin kenarına yapılmış cezaevi önündeydim. Buraya daha önce gelerek Ustamı ziyaret etmiştim. Onun içeride kalmasına çok üzülmüş, Allah yardım etsin demiştim. Şimdi kendim için Allah’a yalvarıyordum. ‘’Allah’ım bana sabır ver.’’ Özgürlüğüm, hürriyetim dışarıda kalacak

ben içeri gireceğim. Duyduğum kin ve nefret yüzünden çok da üzülmüyordum. Dışarıda beni bekleyen mi vardı? Yaşadığım her an, beni belki başka bir bela bulacaktı. Ne olurdu hep küçük bir çocuk kalsaydım, büyümek bana hiç yaramamıştı.

    İçeri girmiş birkaç işlemin yapılmasını bekliyor, bu arada sağa sola bakıyorum. Tarih 11 Haziran 1971. Cezaevinin büyük ve heybetli bir yapısı vardı. Dışarıda silahlı askerler dolaşırken içeride gardiyanlar vardı ve canımız artık bu adamlara teslimdi. Acaba Ustam hala burada mı, yoksa gitmiş miydi? Diye meraklandım. Kim bilir beklide karşılaşacaktık. Ne de olsa uzun zamandır beraberdik ve onunla ayrılamıyorduk. İçimden gülmek geldiği an tebessüm edince, beni dikkatle izleyen gardiyanın biri:

----Ne o çok mu hoşlandın buradan? Hele bir içeri gir de bakalım yine gülecek misin?

    Benimle böyle garip ve alaycı konuşması hoşuma gitmemişti. Ona dönerek korkunç bir bakışla ve sertçe bağırdım.

---Sana ne neye güldüğüm, sen işine baksana!

    Gardiyan böyle bir cevap alacağını beklemediği için şaşırmıştı. Şaşkınlığı geçince bana dönerek:

---Hele içeri gir de sonra konuş bakalım.

    Umurumda bile değildi. Yaşadığım bu olaylardan sonra, Hikmet artık mazlum, sevgi dolu, merhametli değildi. İçinde bir canavarın ruhu büyümeye başlamıştı. İşlemlerin ardından beni gideceğim yere götürürken ben hala etrafı seyretmekte, nasıl bir yerde kalacağımı inceliyorum, doğrusu içimde en ufak bir korku yoktu. Tek üzüntüm, çok sevdiğim özgürlük aşkım burada olmayacaktı. Ben içeri girerken o dışarıda kalmış, sabırla beni bekleyecekti.

( Gökkuşağı Roman 89-93.sayfa başlıklı yazı mucit55macit tarafından 15.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.