yönlendirmesi ile önceden hazırlandığı belli olan bir
masanın yanına geldiler. Bu ana kadar suskun olan genç:
---Buyurun Sevgi Hanım,
---Teşekkür ederim zahmet ettiniz, şehir de bir
yerde de oturabilirdik.
Özenle
hazırlanan kahvaltı sofrasına oturduklarında ikisi de açtı, ancak hiç biri
yiyeceklere dokunamıyor, diğerinin hareketlerini kolluyordu. Turgay dayanamadı:
---Afiyet olsun Sevgi, yemekler soğumasın, herhalde
sende benim gibi açsındır.
Dedi ve ardından yemeğine başladı. Sevgi’de yavaş
hareketlerle yemeğe başladığında uzun zamandır böyle bir sofrayla
karşılaşmadığını biliyordu. Neredeyse iki aydır bu genç delikanlı zaten
karmaşık olan hayatını iyice karmaşık hale getirmiş, çok kere yemek yemeyi
unutur olmuştu. Gölün bu güzelliğinde kendini tutamadı ve iştahla yemeğine
devam etti. Yemek bitmiş taze çaylar içiliyordu. Turgay uzanarak bir hamlede
Sevgi’nin ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı.
---Benden kaçmanın nedeni nedir Sevgi? Bilmediğim
bir şey varsa nedenini bilmek benim hakkım, sana duyduğum bu aşk beni perişan
ediyor. Lütfen benden bir şeyler saklama. Şayet benden hoşlanmadıysan bunu bana
açıkça söyle. Bende yaşadığım ıstıraptan kurtulayım.
Sevginin
her yanını bir sıkıntı sarmış, Turgay’ın avuçları arasında kalan elleri titremeye
başlamıştı. Bu genç adam ilk kez kendisine Sevgi diye hitap ederek, aradaki
mesafeyi kapatmıştı. Onun yanındayken duyduğu huzuru anlıyor, kendisini son
derece etkileyen bu duyguları sadece kendisi biliyordu. İçinde Turgay’ karşı
büyüyen aşkını ona söyleyemezdi, kendi kendine verdiği söz her an karşısına bir
duvar gibi çıkıyordu. Ellerini Turgay’ın ellerinden kurtardığı an, koyu yeşil
gözlerinde biriken yaşlar yanaklarına süzüldü. Turgay Sevgi’nin ağladığını fark
ettiği an büyük bir endişe ile:
---Ne oldu Sevgi, neden ağlıyorsun, seni kırdım mı
yoksa?
Sevgi hala susuyor, Turgay’a bakmaya bile
korkuyordu.
---Söyle bana aşkım, seni üzen, korkutan şey nedir?
Allah aşkına söyle.
Sevgi artık dayanamayacağını anladı, başı dönüyor
kulakları uğulduyordu. Yerinden kalkıp dışarı yönelmeden önce karşısında duran
genç adama:
---Ben aşktan korkuyor ve kaçıyorum Turgay, sana
aşık olmaktan korkuyorum.
Sevgi
Hıçkırıklar içinde gölün kenarına doğru koşarak uzaklaşırken, Turgay
duyduklarına bir anlam verememiş, karşısındaki kadının da kendisine ilgi
duyduğunu anlamıştı. Peki bu korkunun kaynağı neydi, insan aşık olmaktan neden
bu kadar korkardı?
Hava bahar
olsa da serindi, Sevgi’nin üzerinde kalın bir şey yoktu, Turgay arabadan bir
üst alarak gölün kenarında hıçkırıklar içindeki genç kızın yanına gitti.
Üzerine paltoyu örterken, Sevgi’nin başını kaldırdı, gözlerine baktı.
Karşısındaki yaşlar içinde kalan koyu yeşil gözlerde korkuya karışık büyük bir
aşkın varlığını hisseti. Bu kadın da kendisine aşıktı, hem de derin bir aşkla.
---Sen benden mi, yoksa aşktan mı kaçıyorsun Sevgi,
bu gerçeği bilmeliyim?
---Aşktan Turgay, aşık olmaktan.
Turgay, ter ve gözyaşı içinde kalan Sevgi’yi üşümesin
diyerek kolunu omuzuna doladı ve içeriye götürdü. Gözlerinde hala yaşlar vardı,
fakat bu sefer sessizce ağlıyordu.
---Seni aşktan korkutan nedir Sevgi, bunu bilmek
istiyorum, belki bir çıkış bulabiliriz.
Sevgi gözyaşlarını silerken Turgay’a hak veriyordu.
Kendisini bu kadar derin ve büyük bir aşkla seven insanın gerçekleri bilmeye
hakkı vardı.
---Öğrenmeyi çok mu istiyorsun? O zaman yarın hafta
sonu, beni Düzce’ye götürür müsün?
Turgay bu
davete bir anlam verememiş, fakat gerçekleri öğrenmek için karşısına çıkan bu
fırsata da sevinmişti.
---Elbette Sevgi, aramızda ki bu aşka bir faydası
olacaksa sevinerek kabul ederim. Sevgi eve
döndüğünde yaptığı bu davranışından dolayı kendine çok kızdı. ‘’Hani verdiğim
söz’’ diyerek bütün gece oturduğu yerde duygularını ve yaşadıklarını düşündü.
Ya Turgay’a karşı hissettikleri, onun sevgi dolu bakışları, huzur veren
konuşmaları, yüreğini saran ve uzun zamandır karşı durmaya çalıştığı aşk. Bu
bunalımın sona ermesi gerektiğini düşündü. Karşısındaki genç adamın ne günahı
vardı elbette onun gerçekleri bilmeye hakkı olmalıydı. En doğru kararı verdim
diye kendini uzun süre teselli etti.
Sabah
sekizde Turgay Sevgi’yi evinden aldığında genç kızın oldukça uykusuz ve solgun
olduğunu gördü. Bu duruma sebep olduğu ve onu üzdüğü için pişmanlık duydu,
lakin ona karşı duyduğu aşk içini yakıp kavuruyordu. ‘’Sona ermeli, her şey
açığa çıkmalı’’ diye düşündü. Bu işin sonu
gelmeliydi.
Hemen
hemen hiç konuşmadan iki buçuk saatin sonunda Düzce’ye vardılar. Sabah yemek
yemedikleri için Sevgi çarşıya uğramalarını istedikten sonra Turgay’a arabada
beklemesini söyledi. Girdiği dükkanlardan yeterince bir şeyler alarak tekrar
arabaya döndükten sonra yolu tarif ederek, on dakika içinde şehrin kenarındaki
bahçeli eve geldiler.
Turgay yiyecekleri
arabadan aldığında, Sevgi anahtarla evin kapısını açmıştı bile. Turgay bu evin
Sevgi’ye ait olduğunu ve şu an içeride kimsenin olmadığını anlamıştı. Fakat bu boş
evde ne vardı ve neyi öğrenecekti. Büyük bir merak ve heyecan sarmalında
olacakları beklemeye başladı.
Sevgi
aheste hareketlerle evin mutfağına giderek çayı ocağa koyduktan sonra çarşıdan
aldıklarını salondaki masanın üzerine hazırlamaya başladı.
---Sende açsın Turgay, önce birer çay içip bir
şeyler atıştıralım, sonra benimle ilgili olan ne varsa öğreneceksin, yeter ki
sabırlı ve sakin ol.
Çay
demlendikten sonra hazırlanan sofrada karşılıklı oturup çaylarını yudumlarken,
Sevgi’nin kısa sürede hazırladığı güzel yiyecekleri yolculuğun da verdiği
açlıkla yemeye başladılar. İkisi de sessiz ve durgundu. Ara sıra göz göze
gelseler de Sevgi hemen gözlerini kaçırmayı başarıyordu. Belli ki duygularında hala
büyük bir tedirginlik saklıydı.
Yemeğin
tamamlanmasının ardından çayları tazeleyen Sevgi:
---Birer bardak daha çay içelim sonra konuşuruz,
meraklandığını biliyorum Turgay, sakin ve sabırlı ol.
On
dakikalık bir zaman ya oldu ya da olmamıştı, Sevgi Turgay’a dönerek:
---Hazır mısın?
Turgay merakla:
---Hazırım Sevgi, bitsin artık bu merak.
---Beni takip et ve sessiz ol.
Sevgi bahçe
kapısını açarak evin arka kısmına doğru yürümeye başladı. Turgay neden bahçeye
çıktıklarına bir mana veremeden Sevgi’yi takip etti. Bahçenin arkasında evden ayrılıp
otuz metre kadar yürüdükleri zaman Sevgi durdu ve eliyle bir yeri işaret
ederek:
---Bu iki mezarı görüyor musun? İşte benim sırrım
burada Turgay.
Yan yana
kazılmış iki mezarın başına geldiklerinde Sevgi ellerini açtı ve dua etmeye
başladı. Turgay’da Bildiği kadarıyla mezardakiler için dua etti. Duasını
bitiren Sevgi eve doğru yöneldi ve evin ön bahçesinde bulunan ve bir hayli
eskimiş tahta oturağa otururken Turgay’ın oturmasını işaret etti. Turgay hala
kafası karışık halde olanlara bir anlam vermeden Sevgi’nin dediğini yaptı,
karşısına geçip oturdu. Sevgi’nin anlatacakları ya onu tamamen kaybetmesine, ya
da büyük bir aşkla geleceğe doğru yürümelerine vesile olacaktı.
---Gördüğün o iki mezarda annem ve babamla beraber
büyük bir aşk yatıyor. Ben yirmi beş yıl varlığından habersiz öz babamla bir
tesadüf sonucu çalıştığım hastanede karşılaştım. Önceleri durumu kabullenmekte
zorlandım, zaman geçtikçe babamın, anneme ve bana olan sevgisiyle büyük bir
mutluluğu yakaladım. Babamla annem arasında büyük bir aşk yaşanmış, ben daha
doğmadan annem ve babam elde olmayan acı olayların sonucu ayrılınca, yirmi beş yıl
birbirlerinden habersiz yüreklerindeki büyük aşkla yaşam savaşı vermişler.
Birbirlerine duydukları aşk zaman içersinde azalacak yerde dayanılmaz boyutlara
ulaşınca, babam hiç evlenmemiş, annem tüm geleceğini bize bağlamıştı. İki yıl
kadar önce babamla annem tekrar evlenip bu eve yerleştiler. Bende sık sık
buraya gelerek mutluluklarına ortak oluyor, babamın yıllar yılı içinde biriken
evlat sevgisini doyasıya tadıyordum. Ama kader birbirine deli gibi aşık bu iki
insana aşklarını ve mutluluklarını çok gördü. Annemin aşkına ve evlat sevgisine
hasret geçen zor yıllar, babamı zamanından önce yıprattığı için, babamın yorgun
kalbi bu mutluluğa çok fazla dayanamadı ve altı ay önce ani bir kalp krizi
sonrası aramızdan ayrıldı. Ölüm haberini aldığım an şoktaydım. Babama henüz
doyamadan, onun sevgi dolu bakışlarına, baba sıcaklığına veda etmiştim. Cenaze
için geldiğimde annem bir ruh gibi olduğu yerde duruyor, ne ağlıyor, ne de
konuşuyordu. Gözleri boşluğa takılı kalmış, yaşadıklarına inanmak istemiyor,
sadece’’Neden Hikmet, neden gittin’’ diyordu.
Komşuların
ve akrabaların tüm ısrarlarına rağmen, babamın mezarını bahçeye kazdırdı. Sanki
ondan ayrılmak istemiyordu. Yirmi beş yıl gönüllerinde yaşayan ve dinmeyen
aşkını kaybetmenin verdiği ruhsal bunalımlarla boğuştuğu belliydi. Ben annemin
yanında on gün kadar kaldığımda, annemin durumu hiç iyi değildi. Yemeden
içmeden kesilmiş, sabahlara kadar uyumadan mezarı seyrediyordu. Ankara’ya dönme
zamanım gelince annemi yanımda götürmek istedim, şiddetle itiraz etti. ‘’Babanı
burada yalnız bırakamam’’ dedi.
Hafta
sonları buraya gelmeye devam ettim, lakin annem gün geçtikçe daha kötü oluyor, bitkin
ve çok solgun bir hale geliyordu. Babamın ölümünün üçüncü ayı, bir telefon
aldım. ‘’Annen dediler…’’ onu da kaybettiğimi anlamıştım. Perişan bir halde, ne
yaptığımı, ne diyeceğimi bilemeden kısa sürede Düzce’ye geldiğim zaman
teyzelerim benden önce gelerek, cenaze hazırlığını tamamlamışlardı. Annemi de
babamın yanına defnettik. Babamın ölümünün ardından annemin yaşadığı buhranlı dönemi,
belki de o an ben yaşıyordum. Ağlamayı unutmuş, olanları kabullenmekte
zorlanıyordum. Yirmi beş yıl sonra bulduğum babamı, hayatta bana en büyük
destek olan annemi, hatta en yakın arkadaşımı kaybetmenin verdiği duygusal
sarsıntı benim için çok ağırdı.
Bu arada
sözlerine devam eden Sevgi, cebinden bir zarf çıkardı ve içini açtı.
---Cenaze için gelenler azaldığında, annemin yatak
odasında ondan kalan hatıralarına bakarken bana hitaben yazılmış bir mektup
buldum. Zarfın içini açmadan önce annemin bana neler yazdığını bir an düşündüm,
içinde öldükten sonra öğrenmem gereken bir şeyler olmalıydı. Yatağın üzerine
oturup zarfı açtım. İşte o zarf, şu an elime aldığım bu zarftı.
Sevgili Kızım;
Seni ve ağabeyini bir başınıza bırakarak aranızdan
ayrıldığım için beni affedin. Babandan ilk ayrıldığım zaman, senin ve abinin
varlığı beni hayatta tutmaya yetmişti. Uzun yıllar babanızın aşkıyla yanarken
sizlerin sayesinde yaşamaya çalıştım, ama hiçbir zaman babanı unutamadım. Ona
duyduğum aşk gün geçtikçe büyüdü, büyüdü beni aştı, üzerimde kaldıramayacağım
bir yük oldu. Buna rağmen sizler için direndim. Babanı tekrar gördüğüm anda
uzun zaman yaşadıklarıma inanamadım. Çok mutlu olmuş, yaşadığım acı dolu
yılları unutmayı başarmıştım. Lakin hayat bize mutluluğu çok gördü kızım, bir
kez daha birbirimizden ayrılmıştık. Bu kez, bu ayrılığa dayanamayacağımı
biliyordum. Babanla aramızda ki aşk, herkesin kolayca anlayabileceği bir aşk
değildi.
Biz
yaşadığımız aşkın ağırlığı altında ezildik kızım. Sen bizim büyük aşkımızın
meyvesi olarak dünyaya geldin. Eminim sende bu aşkın izleri kalmıştır. Bu
nedenle karşılaşabileceğin büyük bir aşktan uzak kalmaya çalış, bizim gibi
böylesi büyük aşkların ağırlığı altında ezilme.
Annen
Mine.
---Bu mektubu okuduktan sonra, babamla annem
arasında yaşanan aşkın büyüklüğünü bir kez daha anlamıştım. O gün, kendime söz
verdim ve asla aşık olmayacağım demiştim. Şayet bir gün evleneceksem, bu
evlilik sevgi ve saygıya dayalı mantık evliliği olmalıydı. Ben annem gibi
hayata ve aşka direnecek güçte değildim.
Şimdi senden neden kaçtığımı, neden korktuğumu
anladın sanırım Turgay, seni ilk fark ettiğim an, gelecek günlerde başıma
nelerin geleceğini tahmin etmiş, senin sevgi dolu bakışlarının bana verdiğin
huzur ve güvenle, zaman içinde sana aşık olacağımı anlamış, bu aşktan kurtulmak
için seni kırmayı bile göze almıştım. Lakin bizleri saran bu aşka karşılık
verdiğim direnme mücadelesinde mağlup olduğumu anladıkça, kendi kendime verdiğim
sözü tutamayacağım için büyük bir bunalım yaşıyordum.
Turgay
Sevgi’nin anlattıklarını büyük bir dikkatle ve sabırla dinlediğinde, Sevgi’nin
neden asık yüzlü olduğunu, kendinden kaçtığını anlamış, Sevgi’nin de kendisine
karşı büyük bir aşkla bağlandığını hissetmişti.
---Seni çok iyi anlıyorum Sevgi, şayet annenle baban
arasında yaşanan büyük aşk gibi bir aşkı Allah bize nasip ettiyse ben bu aşktan
kaçmam, varsın sana duyduğum aşk bize çile ve acı yaşatsın, yeter ki sen benim
yanımda ol.
Turgay
oturduğu yerden kalkarak Sevgi’ye yaklaştı, ona ellerini uzattı.
Sevgi,
Turgay’ın kendisine karşı duyduğu büyük aşktan artık emin olmuştu. Genç adam,
aşkı için her zorluğa hazırdı. Kendi ruhunda ve yüreğinde de Turgay’a karşı
gittikçe büyüyen aşka yenildiğini kabullendiği an, kendi kendine verdiği
sözlerin ve annesinin uyarılarının bir öneminin kalmadığını biliyordu.
Turgay’ın kendisine uzanan ellerini tutarak ayağa kalktığı zaman birbirlerine sıkı
sıkı sarıldılar. Sıcak nefesleri yüzlerini yalarken dudakları bir daha
ayrılmamak üzere birleşiyordu. Ne var ki gelecek, onlar için çile ve ıstıraptan
başka bir anlam ifade etmeyecekti.
SON