Ne güzel isimlerdi. Anası olacak seçmiş en güzel isimleri ona vermişti. Onunla yaşadığım dönemde bir kaç kez ona kızım olursa adı sevgi olsun demiştim. Demek kızına istediğim ismi vermişti. Ama neden?

    Akşam bu evde misafir olmuş gece yatağımda saatlerce gözyaşı dökmüştüm. Kendi çocuğum beni tanımadan bir başkasına baba demekte. Kader bana bu oyunu da insafsızca oynamış, sevgi denen şeyi benden çalmıştı. Kızıma verebileceğim baba sevgisinden bile mahrum kalmıştım. Peki ya Mine, sabah gelirse ne yapacak, nasıl davranacaktım? Ona bir kötülük yapmayı aklıma bile getirmiyordum, lakin yüreğimde derin aşkla ya ondan kopamaz, hesap sormaya kalkarsam diye saatlerce düşünüp durdum.

    Geç saatte uyumama rağmen yinede erken kalktım. Evdekilerde erken kalkarak yemek hazırlamışlardı. Bana gösterilen yakınlıktan son derce mutluydum. Yemek bitmiş merakla Minen’nin gelip gelmeyeceğini düşünüyor, biraz daha oyalanmak istiyorum. Bu arada Bekçi Amcaya dönerek:

---Kızıma sizde göz kulak olun, onu kollayın demiştim.

   Zaman hızla geçmiş yemek biteli neredeyse yarım saat olmuştu. Mine görünürde yoktu. Bekçi amcama:

---Mine gelmeyecek herhalde,

Dedim, artık gitme vaktiydi.

    Gitmek için ayağa kalktığımız sırada kapı çalındı, o an nefesim kesildi sandım. Bana yine bir şeyler oluyordu. Aman Hikmet saki ol aslanım diye içimden söylendim. Ev hanımı kapıyı açtığında Mine ağır adımlarla salona doğru geldi, iki metre kadar uzağımda durdu. Her yanım buz tutmuş halde gözlerine baktım, güzel gözleri yalvaran bakışlarla bana bakıyor, biraz solgun yüzünden affet der gibi masum ve çaresizlik okunuyordu. Hayatımın tek kadını, muhteşem güzellikteki aşkım, sabahlara kadar seviştiğim dünya tatlısı kadın şu an karşımda ve ben ona sarılamamıştım.

   Benim kadınım şu an bir başkasının kadınıydı, üstelik deliler gibi birbirimize sarıldığımız o haz dolu anların ardından bana oynadığı oyun ve son sözleri yeniden aklıma geldi. ‘’Aptal adam, koca bebek’’O an kendimi kaybettiğimi fark bile edemedim, bana yapılan tüm telkinleri ve verdiğim sözleri unutmuştum. Bana yaptığının hesabını sorma vakti gelmişti. Yüzüm korkunç bir hal almış olmalı ki, Mine’nin bakışlarında şimdi büyük bir korkunun izleri vardı ve bir iki adım geriledi. Ona kötü bir şey yapacağımı hissetmiş gibiydi. Sağ elim yavaşça cebimde bulunan bıçağı kavradı. Mine’ye doğru tam bir adım atmıştım ki, evin aralık kapısından ‘’Anne, Anne diyerek gelen kızımı gördüm. O an kuvvetli bir tokat yemiş gibi kasılıp, olduğum yerde kaldım. Bu durum kendime gelmeme yetmişti. Mine çocuğu kucağına alarak bize dokunma der gibi sımsıkı sarılarak göğsüne bastırdı. Elimin kendiliğinden cebimden dışarı çıktığını anlamamıştım bile. Kızımın annesine dokunamayacaktım, yüzümdeki korkunç ifadenin de kaybolduğunu hissetim. Yan tarafta duran Bekçi Amcama seslendim:

---Gidelim Amca.

Ayakta duran Mine’nin yanında usulca geçerken beni büyüleyen gözlerine baktım, yaşlarla doluydu. Artık hiçbir şey düşünemiyor, bir an önce buralardan gitmek istiyorum.

   Nereye gideceğime karar veremeden yol boyu yürüdüm. Bekçi Amca ne olur ne olmaz diye benim arkamdan gelmişti. Bir müddet yürüdükten sonra bana seslendi:

---Yeter artık evlat, bu halde nereye gideceksin? Hele bir sakinleş, dinlen, sonra ne yapacağına karar verirsin. Mine keşke gelmeseydi, karşılaşma seni çok kötü etkiledi. Cebindeki bıçağı iyi ki kullanmadın, çok daha kötü şeyler yaşanabilirdi.

     Tecrübeli insan olmak ne güzeldi. Bekçi Amca cebimde bıçak olduğunu anlamış, son ana kadar müdahale etmemişti. Beni boş bir kahvehaneye oturttu, ardından bir çay söyledi. Sonra da:

---Son kararı senin vermen çok hoşuma gitti, artık bundan sonra o kadına dokunmayacağına eminim delikanlı. Ne de olsa kızının annesi, sen bir anneye kıyamazdın.

Gözümden yaşlar boşanıyor, doyasıya ağlıyorum.

---Onu çok sevmiştim Amca, canımdan çok.

Bir süre sakinleşmeyi bekledikten sonra Bekçi Amcayla beraber ana yola geldim ve Tokat’a gidecek bir araç beklemeye başladım. Çok geçmeden bir kamyon durdu, şoför eski tanıdıklarımdandı. Bu ana kadar yanımdan ayrılmayan Bekçi Amcamın elini öperek vedalaştım. Adamcağız hayli duygulanmış, gözleri dolmuştu.

    Arabaya binip koltuğa oturduğumda kafamdaki düşüncelerinde benimle beraber yola çıktığını biliyordum. Yaşadıklarım beni asla bırakmayacaktı.

    Kaderin bir oyunu, yıllarca beni buralara bağlamış, bir parçamı da buralarda bırakmıştım. İçim sıkılıyor, akşamdan beri dinmeyen gözyaşlarım hala yanaklarıma akıyordu. Bu halimi gören şoför:

---Ne oldu birader, bu hal ne böyle?

Dediğinde ona dönerek:

---Çok sevdiğim bir yakınımı kaybettim, onun acısı,

Dedim. Adamcağız inanmıştı, daha bir şey sormadı.

   Yeşillikler arasında yol alırken, yaşadıklarımın rüya olması için, şu an canımdan bile vazgeçebileceğimi kimse anlayamazdı. Yaşadığım bu buhranlı dönemi atlatmak için sevgi dolu birilerine ihtiyacım vardı. Ahmet dedem ve anneannemden başkası beni kolay kolay anlayamazdı ve ben onların şefkatli kollarına dönüyordum.

 

3. Kısım sonu.

 

 

 

 

 

 

                            

 

( Gökkuşağı Roman 114-115.sayfa başlıklı yazı mucit55macit tarafından 9.10.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.