Bir iki düşündü, elindeki ekmeği bitirmeyi
bekledi. Önemli bir şey söyleyecek gibiydi.
---Hikmet
oğlum, hani bizim köyde Hasan Ağa var ya o seni merak etmiş, başına gelenleri
duymuş, birde seni görmek istemiş. Madem geldin yarın akşam gidelim bir çayını
içelim, ne dersin?
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Hasan Ağayı
tanırdım, köyün en zenginlerinden, hatırı sayılır bir adamdı. Mal varlığının
çok olduğu söylenirdi ama hakkında fazlada bir şey bilmiyordum. İnsan köyünden uzak
kalınca köy hakkında bilgisi de az oluyor. İyide bu adam beni durup dururken
neden görmek istesin, bu davete bir anlam verememiş olsam da Dedemi kırmak
istemedim, ayrıca bu işin sonunu da oldukça merak etmeye başladım.
---Sen
bilirsin Dede, nasıl istersen.
Sağdan soldan biraz daha konuştuktan sonra
odama geçmiş dinleniyor, Dedemin söylediklerini düşünmekten kendimi alamıyordum.
Bu işte bir iş var ya hadi hayırlısı diyerek uykuya daldım.
Ertesi akşam hava karardıktan sonra Dedem, Babam
ve Babaannemle beraber Hasan Ağa’nın evine varınca içeri buyur ettiler. Oturdukları
geniş odada büyük ve güzel bir soba gürültülü bir şekilde yanıyordu. Ev oldukça
büyük, görkemli ve sanki konak gibiydi. Eee, zenginlik bu işte, harcamasını,
yaşamasını bilirsen güzel olurdu elbette. Hasan Ağa babam emsali, genç, boylu
poslu, konuşkan biriydi. Yaşadığım olaylarla ilgili sorular sordu, abartmadan
cevapladım. Hanımı da yanımızda ilgiyle beni izliyordu. Çaylarımız gelmiş keyifle
içiyorduk. Her şey düzgün ve düzenli, tabaklar, bardaklar şu ana kadar
görmediğim pahalı eşyalardandı.
Hasan ağanın hanımının beni dikkatle
izlemesinden rahatsız olmuştum. Niye öyle merakla bakıyordu ki, bu bakış ve
ilgi karşısında terlemiştim bile. Bu arada çaylarımızı getiren kızın kendi kızı
olduğunu söyledi, birde daha küçük oğlu olduğundan bahsetti ki, biraz sonra on
iki yaşlarında temiz giyimli bir oğlan yanımıza geldi. Kıza şöyle bir baktım,
çok güzel bir kızdı, oldukça alımlı ve uzun bir boyu vardı. Konuşmalar sohbet
bir hayli uzun sürmüş, oturmaktan yorulmuştum. Nihayet Dedem müsaade isteyince
hep beraber kalkarak, gitmek üzere hazırlandık. Kapıdan çıkarken kenardan bir
çift güzel gözün bana dikkatle baktığını fark ettim ama oralıda olmadım, köye
geldiğimden beri böyle bakışlara alışmıştım.
Dışarıda hava hayli serindi, bu nedenle ceketime sarıldım, yanımdakilerde
benim gibi üşümüş olacaklar ki, hızlanarak kısa zamanda eve gittik. Vakit geç
olduğu için yatmak üzere odama girerken, arkamdan dedem:
---Yarın
sabah seninle konuşalım Hikmet.
---Olur
Dede,
Dedim.
İyide Dedem neden benim üzerime bu kadar düşüyordu ki? Adam sanki beni yeni
tanıyordu. Bakalım neler diyecek ihtiyar diyerek yatağıma uzandım.
Sabah kahvaltısı için sofra kurulmuş, taze
çorba soba üstünde tüterken bir yandan da sabahın yeni sağılan sütü
kaynatılıyordu. Evimiz yiyecek ve içecek bakımından boldu, bu nedenle varlıklı
sayılırdık. Yemeğe başladıktan epey sonra Dedem bana dönerek:
---Hikmet,
Hasan Ağa ile sabah namazında beraberdik. Seni çok beğendiğini, iyi bir
delikanlı olduğunu söyledi. Tabii bende seninle ilgili güzel şeyler söyledim.
Dedemin
ne söylemek istediğini tam anlayamamıştım, bu nedenle gayri ihtiyari:
---Sağ
olsun, insanın hakkında güzel şeyler konuşulması elbette güzel olmalı Dede.
Bir müddet sustuk, yemeğimi tamamlayıp sedire
otururken Dedem yanıma geldi, bir şeyler demek ister gibiydi, babamda yan gözle
bizi izliyordu.
---Bak
Hikmet! Bu adamın çok güzel bir kızı var. Yabancıya gitmesini istemediğini,
eğer Hikmet isterse kendine damat olabileceğini söyledi. Ne diyeyim, benimde
aklımdan geçmedi değil yani, sen hemen bir şey deme, hele bir düşün.
Yaşadığım yıllar boyu bana yakınlık
göstermeyen Dedem, şimdi beni evlendirmek mi istiyordu? Hayret bir şey! Annemi
kendine gelin olarak uygun görmeyen, hiçbir zaman hoşlanmayan Dedem, bu nedenle
beni de hiç sevmemiş, diğer kardeşlerime davrandığı gibi bana sevgi ile
yaklaşmamıştı. Ama şimdi benim hakkımda karar vermeye çalışıyordu. Canım çok
sıkılmış ne diyeceğimi bilemiyordum. Babam, bu konuşmanın sanki onunla hiç
ilgisi yokmuş gibi boş gözlerle bizi izliyordu.
Babamda bir garip adamdı. Annemi çok
sevdiği halde, ondan kalan tek emaneti, yani beni hiç yokmuş gibi önemsemiyordu.
İkinci evliliği yapmadan öncede böyle olduğunu söylerlerdi. Herhalde Annemin
ölümü onu bu hale getirmiş, dünyaya boş vermiş, iyide benim bunda suçum neydi?
Dedem görevini yapmanın rahatlığı ile
kalkıp gidecekken;
---Dede
bir dakika hele! Sen ne dediğini biliyor musun? Bana bu güne kadar bir kere
oğlum demeyi aklına getirdin mi? Çocuk yerine koyup sevgini gösterdin mi? Bu
çocuk yetim, ona ilgi gösterelim dedin mi? Çok zamanlar bu evde varlığımın
farkına vardın mı? Şimdi kalkmış benim hakkımda karar veriyorsun. Nasıl oluyor da
benim bu işe he diyebileceğim aklına geliyor. Bu iş burada kalsın, bir daha
açılmasını istemiyorum.
Dedem hayli şaşırmış, böylesi sözler
duyacağını hiçbir zaman tahmin etmemişti. Babamın bile ona böyle cevap
verdiğini duymamıştım. Torunu ona karşı geliyor ve onun isteğine olmaz diyerek,
isyankâr bir tavır sergiliyordu. Bizi izleyen babam o an söze başladı.
---Hikmet,
Dedenle nasıl böyle konuşuyorsun? Bu yaptığın sana yakışmadı, Baba sende Hikmet’e
karışma, hayat onun hayatı. Kendi kararını verecek yaşa gelmiş, baksana nasılda
değişmiş, olgunlaşmış.
Dedemin canı çok sıkılmış kırışıklıklarla
dolu yüzü asılmıştı. Bir şey demeden dışarı çıkıp gitti. Bu konuda ikinci kez
hayır cevabını almak onu olumsuz etkilemiş olabilirdi, çünkü yıllar öncede
babam ona hayır demişti. Belki beni haklı bulmuş, belki de böyle bir cevabı
beklememişti. Belki de bana karşı yıllarca göstermediği sevginin farkına
varmıştı. Bu konuda onun ne düşündüğünü tam olarak anlayamamıştım.
Bende dışarı çıkarak sığındığım ırmak
kenarına yönelmiş, düşünceler içine dalmıştım. Dedemi kırdığımın, üzdüğümün
farkındaydım. İçim burkuldu ama bende haklıydım. Yıllarca içimde biriken
acılar, sızılar, nefret bir anda dudaklarımdan dökülmüştü. Beni bu hale getiren
kendisi değimliydi? Başka şartlar altında olsa teklifine beklide olur
diyebilirdim.
Hasan
Ağa’nın durumu ortada, kızı da güzeldi. Kızını her aileye kolaylıkla verecek
bir adam da değildi. Bana uygun gördüğüne göre güven duymuş, beni beğenmişti.
Güvenilmek, beni oldukça mutlu ediyordu. Hasan Ağa’nın kızıyla da evlenmek
olabilecek bir işti. Ama kimse içimdeki yangını bilemezdi. Gözüm Mine’den
başkasını görmüyor ki.
Hava soğuk olduğu için, Irmak kenarında bu
sefer oturmadım. Aşağı yukarı yürüdüm, dolaşıp durdum, Minenin hayaliyle
oyalandım. Bir zamanlar buralarda oynarken, annemin hayalini rüyalarımda,
düşlerimde arardım. Şimdi onun yerini almakta olan ikinci bir kadın vardı ve
her an onu düşünmekten kendimi alamıyordum.
Ertesi gün evde sadece babaannem varken
izin alarak annemin köyüne döneceğimi, uzun zaman gelemeyeceğimi söyledim. Ona
sıkıca sarılırken, henüz kendimi tam olarak toparlayamadığımı, burada kalarak Dedemle
tartışmak istemediğimi açıkladım. Kadıncağız ne desin, artık kolay kolay buralara
gelmeyeceğimi anlamıştı. Torunu Hikmet, baba evinden kopmak üzereydi, hatta
kopmuştu bile.
Bu kısa sürede yaşadıklarımın etkisinden
olacak şehirde çok kalamadım. Eskiden sinemaya gider, arkadaşlarla buluşur
varsa panayıra koşardık. Lokantalarda yemek yemek bize hoş gelirdi. Şu an bu
alışkanlıklarımın kaybolduğunu, arkadaşlarımı görmek istemediğim gibi, şehirde
kalmanın anlamsız geldiğini hissediyor, kafamdaki düşüncelerle şehirde kalarak
mutlu olamayacağımı anlıyordum. Akşama doğru annemin köyüne geldim.
Akşam yemeği henüz yenmemişti ki, Ebem neden
çağrıldığımı sordu.
---Anlat
bakalım evlat, çabuk döndüğüne göre iyi şeyler olmamış.
Olanları
anlatma konusunda kararsızdım, duysalar ne derlerdi? Sonradan ne diyeceklerini
merak ettiğim için olanları anlatmaya karar verip eksiksiz anlattım.
Dedem ve ebem bir süre sessiz kalıp
düşündüler. Akıllarından ne geçtiğini merak etmeye başladım ve çayımızı içerken
dedem:
---İyi
etmemişsin oğlum. Hem Dedeni çok üzmüş, hem de iyi bir nasibi kaçırmışsın. Yaşın
küçük fakat böyle kısmet her zaman bulunmaz. Gönlünde başka biri olmadığına
göre niye karşı geldin anlamadım. Fakat Dedenlerin yıllarca sana nasıl davrandıklarını
biliyorum.’’Hırsla kalkan zararla oturur ‘’Bunu unutma, Deden yinede seni
düşünmüş bak.
Ebem:
---Deden
haklı oğlum, iyi etmemişsin, istersen biraz daha düşün.
Bir
şey diyemedim, aslında haklıydılar. Bu
teklif benim için iyi bir kısmet, iyi bir gelecek olabilir, sıkıntısız bir
hayat yaşayabilir, belki de bu sayede Dedemlerle aramı da düzeltebilirdim. Ama
içimdeki isyan hep öne çıkıyordu. Yıllarca sevgiye hasret yaşamanın isyanıydı
bu durum. Birde Mine, o sevgi dolu kadın, sevdiğim, duygularımı, ruhumu esir
alan kadın, akıllı düşünmeme engel oluyordu.
Bu gece yatağım bana daha dar geliyor, bir
türlü uyku tutmuyordu. Saatler saatleri kovalarken ben hala yatakta ter içinde
sağa sola dönüyorum. Kalkıp dışarı çıkarak, Dedemin bin bir zorlukla satın
aldığı pilli radyosunu alıp yattığım odaya getirdim. Sesini açtığımda yanık bir
Anadolu türküsü çalıyordu.
’’Yüce Dağ Başında Yanar Bir Işık’’
‘’Düşmüşüm derdime olmuşum aşık’’
Bu türkü benim şu an ki halimi ne güzel
anlatıyordu, gözlerim dolmuş, derinden derine bir hüzün tüm duygularımı sarmış,
sonradan sonraya rahatlamıştım. Radyo çalarken uykuya dalmışım, sabah
uyandığımda radyo yanımda yoktu. Kalkıp giyindim ve büyüklerin yanlarına
gittim. Onlar çoktan kalkarak sabah işlerini yapmışlar, yemek hazırlıyorlardı. Ebem
bana dönerek,
---Radyo
ile mi uyuyon oğlum artık? Bir sıkıntın mı var.
---Yok,
Ebe yok, olanları düşünürken uykum kaçtı, bende radyo dinlerken uyumuşum, baksanıza
yemeğe geç bile kaldım.
Günle günleri kovalıyorken kış iyice
bastırmış, evden fazla çıkamaz olmuş, cebimdeki parada hayli azalmıştı. Bir
yere gitmediğime göre bu para bana çok zaman yeter diye düşündüm. Sağolsun
Ahmet Dedem bana masraf yaptırmıyor, annemden başka çocukları olmadığı için bana
el bebek, gül bebek bakıyorlar, belki de bir yere gitmemi hiç istemiyorlardı.
Onların yalnızlıklarını paylaşır olmuştum. Yıllarca evlerinde yalnız yaşamış bu
insanların, beni nasıl severek kabul ettiklerinden çok etkileniyordum. Çocukluğumu
buralarda yaşasaydım sevgiye olan ihtiyacım bu kadar fazla olmazdı sanırım.
Ancak kafamdaki düşüncelerin etkisi ile
onlarla çok ilgilenmiyor, radyo ile zaman geçiriyordum. Bu davranışlarımın
farkına varan ebem beni sıkıştırmaya başlamıştı. Dedemin olmadığı zamanlarda:
---Oğlum
sende bir hal var, gel anlat rahatlarsın. Yoksa içindeki seni yer bitirir. Senin
bir sıkıntın varsa merak etme kimseye bir şey söylemem, beni bilirsin.
Ebemin ağzının sıkılığını duymuştum. Ondan
sır almak kolay olamazdı. Bu nedenle onunla sırlarını paylaşan çok olur, ağzı
da iyi laf ederdi. Ben onlarda kaldığım bu süre içinde köyündeki kadınların
onunla sık sık dertleştiklerine şahit olmuştum. Onlarla ne konuştuğunu ne ben, nede
Dedem bilmezdi. Ona güvenebileceğimi biliyordum ama henüz içimdeki yangını paylaşmak
istemiyor, belki bir gün olabilir diye düşünüyordum.
Günlerden bir gün dedem evde yokken
uyumakta olduğum sedirde, sayıklamış çok da terlemişim. Ebem başucumda
söylediklerimden pek bir şey anlamasa da Mine adını duymuş, uyandığımda yanıma
gelerek:
----Artık
anlatacaksın oğlum, nedir bu ter, sıkıntı, kim bu Mine?
Artık kaçmayacak şimdiye kadar kimseyle
paylaşmadığım bu konuyu ebemle paylaşacaktım. Bir tas su içtikten sonra yanına
oturdum, ardından soğuk havada, sobanın yanışını izleyerek Mine ile
yaşadıklarımı ebeme tam olarak anlattım.
---Aman
ebe sadece sana anlattım, ne olur kimseye bir şey deme.
Ebem
bana dönerek:
----O
nasıl söz Hikmet, sen ebeni tanımıyor musun?
Ebem
bana bir şey demeden düşünüyordu. Belli ki hoşuna gitmeyen bir şeyle karşılaşmıştı.
Biraz şaşkın, biraz sıkıntılı olarak bana bakıyordu.
---Yanlış
yapmışsın oğlum, hem de çok yanlış. Elin dul karısıyla gayri meşru bir ilişki yaşamışsın.
Bir kere bu yanlış, sonra kadının hem çocuğu var, hem de senden bir hayli
büyük. Nasıl bir kadın bu, kısa zamanda sana ilgi duyarak seni evine çağırıyor
ve seninle aynı yatağa giriyor. Senin yerinde aklı başında biri olsa yapar mıydı?
Birde kadına âşık olduğunu söylüyorsun, bu nasıl iş oğlum?
---Bilmiyorum
ebe, beni kendine çok bağladı, onu düşünmekten kendimi alamıyorum. Çok denedim,
ama olmuyor. Gece gündüz, yerken içerken, kısaca her zaman aklımda. Sonu nasıl
olur bilemiyorum, bir kadınla ilk ilişkimi onunla yaşadım, bana çok iyi
davrandı. Bazen hatırlayamadığım annem ile karıştırıyor, onu annemin yerine
koyuyorum. Karmakarışık duygular yaşıyorum ebe, ne olur beni suçlama. İlk kez
hayatımda gerçek bir sevgi ve sıcak bir kucak buldum. Sevildim, sevmeyi
öğrendim. Hasret kaldığım sevgiyi onun gözlerinde buldum Ebe, bana kızma bana
darılma. Benim yıllarca neler yaşadığımı bir bilebilsen. Sevgiden yoksun
yaşamak, bir evde babanla beraber olup, ondan habersiz, Dede dediğin insandan küçük
bir gülümseme beklemek, belki bir gün severler diye günlerce gözlerinin içine
bakmak, kolay mı sandın Ebe?
Okulda öğretmenimin bile beni dışlaması,
yok sayması nasıl bir duygu bilir misin? Hiç bir bayramda bir şiir ya da başka
bir görev verilmemenin ne demek olduğunu kimse benim kadar iyi anlayamaz. Ah Ebe!
Arkadaşlarımın anneleri okula gelip çocuklarını öperken neler düşündüğümü, hangi
duygular içinde kaldığımı, gözyaşlarımı saklamak için neler çektiğimi bir
anlasan. Ben yalnızlığımı ırmaktaki balıklarla, taşlarla, ağaçlarla paylaştım. Onlarla
konuştum, içimi döktüm. Ebe yıllarca kamyonda çalıştım, kamyon arkadaşım oldu. Onu
sevdim, iyi baktım, yıkadım. Ustam bir kere bana oğlum diyemedi, çok bekledim
belki der diye. Ne zamanki hapishaneye düşüp yalnızlığın ne olduğunu anlayınca
bana oğlum diyebildi. Ebe ben hep yalnız yaşadım, yalnızlığa alıştım. Şimdi bir
kez olsun benim dünyama giren sevgi dolu bir gönül buldum, ondan nasıl
uzaklaşabilirim?
Ebem
beni dikkatle dinlerken sözümü kesmedi, söz bitince bir müddet öylece bekledi
sonra:
---Bak
oğlum yaşadıkların çok kötü şeyler bunu biliyorum, fakat hiçbir şey senin
yanlış yapmana neden olamaz. Sen büyüdün bak çok da akıllı laflar ediyorsun. Hayat
insanı zamanla olgunlaştırır ama galibe sen yaşadığın olayın etkisinden
kurtulamamışsın. Oğlum ‘’sahipsiz güzel kadına sahip olmak isteyen çok erkek
olur’’. Hem de en kötülerinden. Sen gel bu sevdadan vazgeç, yazık olur sana. Elin
garip yerlerinde başına nereden bela geleceğini bilemezsin. O kadın ne senin
annen, nede sevgilin olabilir. Ancak seni bilmediğin bir geleceğe çeker,
kurtulamazsın, aklını başına al.
Ebemin son sözlerinin ardından kalkıp odama
geçtim. Odam soğuktu ama terden sırılsıklam olmuştum. Sözlerinde haklıydı, ya
benim dünyam! İçimde oluşan yangının farkında değildi. O dünyaya aklı başında
bir kadın olarak bakıyordu. Ben daha on sekizine girememiş, deli dolu bir
gençtim. Gözümün önünden gitmeyen o bakışlara nasıl hayır diyebilirdim.