Kadırga denilen yer Trabzon ili Şalpazarı ilçesi Geyikli Beldesinin sınırları içinde bulunan Sis Dağının üzerindedir. Sis Dağı çevresinde Ağasar ve Tonya ilçeleri de bulunur. Sisdağının arka tarafında Bayburt iline sınırdır. 2011 yılında 192.ci şenlik yapıldı.

            Şenliklerin başladığı zamandan bu zamana kadar çok değişti. İlk zamanlarda çevre köylerde ikamet edenler ilkbahar geldi mi hayvanlarını otlatmak amacı ile yüksek yerlerde bulunan otlaklıklara topyekun çıkarken yaylaya çıkma şenlikleri yaparlardı. Yaylada yaşlılarla çoluk çocuk kalır diğerleri yaz işlerini bitirmek için tekrar köylerine inerlerdi. İş bitimi herkes tekrar yaylaya çıkar günlerce şenlik yapılırdı. Kar yağmadan tekrar göçle birlikte köylerine dönerlerdi.

            Bunca yıldır bu şenlikler neden yapılır ? Burada yaşayan insanların esas amacı nedir ? Hele Sis dağı eteklerinden aşağıya doğru davul zurna ve kemençe eşliğinde birlikte horon oynayarak inmeleri ne anlama geliyordu şeklinde bir sürü sorular kafamı kurcaladı. Bunların anlamını tabii ki büyüyünce öğrendik. Düşmanı buralardan kovmak için verilen mücadelenin göstergesi olarak düzenleniyormuş. Bizler dünyanın neresinde olursak olalım gün olur buraya geliriz ve birlikte şenlik yaparız anlamına geliyormuş.

            Son zamanlarda çevre köylerde fazla insan kalmadığından Yayla da kalma oranı da azaldı. Dünyanın her yerine göç ettiler. Yurdumuzda Geyikli Beldesinden çıkma yaklaşık 4 milyon insan bulunduğu bazı kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Burada bulunan medrese yurdumuzun en eski medresesidir. Ayrıca buraya gelen insanlar Türk’lerin Müslüman olmasından sonra Ahmet Yesevi Hoca Hazretlerinin yetiştirdiği dervişlerden birisinin Horasan’dan gelerek yerleştiği, bu dervişin akrabalarıyla birlikte buraya geldiği, yüzyıllarca çevre de bulunanlarla iyi geçinmeye çalıştıkları ancak zamanla bazı saldırılara da karşı koydukları tarihi bilgilerden  anlaşılmaktadır. Başka uyruklara boyun eymedikleri anlaşılıyor. Bu da burada yaşayan insanların gerekirse vatanı için son kanına kadar savaşacaklarının göstergesidir.

            Oğuz boyunun 21.ci boyundan olan bu insanlar çevrede ki bazı değişik etnik gruplardan da etkilenmiştir. Şenliklerde kullanılan kemençe müzik aleti eski Rum’lardan kalma bir müzik aracıdır. Şu an ki yapısı Rum’ların kullandığı kemençeden farklıdır. Şenliklerde ayrıca davul ve zurna kullanılmaktadır. Bir de eski çobanların sıkça kullandığı kaval vardır. Bu saymış olduğum dört müzik aletini de kendimize göre uyarlamışızdır.

            1461 yılına kadar hiçbir uyruğun altında olmadan yaşayan bu insanlar Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğuna katılmışlardır. Zaten Osmanlı Trabzon’u almadan burada yaşayan insanlar Trabzon ve çevresinin egemenliğini aldıklarından burada bulunan insanların başında ki Osman Beye Fatih Sultan Mehmet Trabzon Valiliğini ve bir de sancak verir.

            Bu sancak yıllarca bu medrese de dalgalanmıştır. Ta ki 1915 yılında Rus’larla çevrede ki Ermeni’ler birlik olup baskın yapıncaya kadar. Bu baskında sancak düşmanın eline geçmesin diye toprağa gömülür. Burada yaşayan insanlar yıllarca çarpıştıktan ve düşmanı kovduktan sonra topraktan çıkartılan sancak çürümüş vaziyette bulunur. Sancağın alemi ve gönderi hala Geyikli Beldesinde bulunmaktadır.

            Bu bilgileri kısaca anlatmamda ki neden bu yörenin bizim için ne kadar değerli bir yer olduğunu, insanların dünyanın dört bir yanından her yıl buraya akın etmelerinin asıl nedenin atalarının değerlerine sahip çıktıklarını, şenliklerle dünyaya haykırarak ilan etmek boynumuzun borcudur. Çünkü bu insanlar vatanın kurtuluşunda en çok şehit veren sülaledir. Zaten bu yörenin hikayesini anlatmaya kalksan hayatta bitiremezsin.

            Kadırga şenlikleri bir anlamda da Alemdar oğulları sülalesinin bir araya gelmesidir. Benim bu zamana kadar tespit ettiğim 89 değişik soy isimden olan insanlar hepsi Alemdar kökenlidir. Benim ilkokul birinci sınıfta soy ismim Bayraktar idi. Adapazarı Kocaeli vilayetine bağlı iken dedem  Hacı Nuri Ağa nüfus kaydında yanlışlık yapılmış olduğunu Bursa iline göç ettiğimizde ortaya çıktı. Şu an soy ismimiz Yaprak olarak kullanmaktayız. Bu konuda bana yardımcı olan Karadeniz Teknik Üniversitesi kurucularından Ali Kemal Yılmaz Bayraktar, yıllarca İstanbul ilinde gazetecilik yapan emekli olup Geyikli beldesine yerleşen Hakkı Bayraktar’ın çalışmaları ve yine Geyikli Beldesinden yazar Abdullah Günay, sancağımızın korumasını üstlenen Muzaffer Bayraktar beyefendilere çok teşekkür etmek istiyorum. Onların sayesinde geçmişimiz ile ilgili bir çok bilgiye de sahip oldum.

Sis Dağı çevresinden bir çok yöresel sanatçı da çıkmıştır. Zaten bu yörenin her insanı bir sanatçıdır. Horon oynaması, türkü söylemesi kanlarına işlemiştir. Bir de burada ki insanların en belirgin özelliği devletten hiçbir şey istemezler. Hani derler ya ağlamayan çocuğa meme vermezler. Bunlar asla ağlamazlar. Tam tersine “Ula senin elin ayağın tutmuyor mu çalış da kazan, utanmıyor musun devlete el açmayı” diyerek bir de fırça yersin.

 

            İsterseniz eski ile yeni yayla şenlikleri nasıl yapılırdı hem ondan bahsedeyim hem de arada ki farkı siz bulun.

            Köyde yaylaya çıkılacağı zamanı köyün ileri gelenleri karar verir ve günü tayin ederler. Herkes hazırlıklarına başlarlar. Hazırlıkların en güzeli ise hayvanların tertemiz yıkanması, başlarına püsküllü süs eşyalarının bağlanmasıydı. Bizim için hayvan çok kutsaldır. Herkesin kapısında mutlaka hayvan vardır. Kap kaçaklar at ve eşeklerin sırtına yüklenir. Köyden birlikte yola çıkılır.

            Kemençe, davul zurnalar çalmaya başlar. Herkes ele ele tutuşmuş horon oynaya oynaya yolda yürürler. Horon mutlaka bozulmayacak. Yorulan bir kenarda dinlenebilir ancak daha sonra tekrar horona girecek. Göçler yaylaya çıkarken değişik yollardan çıkanlar da olur. Karşı ki geçiden birisi sıyırır barebelliyi takır takır atar. Karşılık vermeden olmaz. Herkesin belinde silah vardır. Bir de öyle güzel bir şey var ki herkes kimin silah attığını bilirdi. Herkesin kendine has bir silah kullanma özelliği vardı.

            Yaylaya çıkana kadar böyle devam eder. Herkesin yayla da evi vardır. Evlere yerleşmeden önce güzel bir temizlik yapılır. Erkekler ise etraftan çalı çırpı ağaç toplar büyük bir ateş yakarlar. Bu ateşin etrafında millet toplanır. Horon oynamaya ve türküler söylemeye devam ederler. İlk gecesi birlikte yemek yenir. Kim ne getirmişse orta yere kadınlar sofraları hazırlarlar. Bu eylence üç gün üç gece sürerdi.

            Eli iş tutanlar köye inerler. Yaylada ihtiyarlarla çocuklar kalır. Biz bütün gün hayvanların peşinde koştururuz. Bütün yaz boyunca hayvanların sütünden peynir, yağ üretilir. Bunlarla kışın geçimlikleri sağlanırdı. Şimdi çocuk olmak vardı. Yaylada yaptığımız yaramazlıkları anlatsam on tane sinema olur.

            Köyde herkesin işi biter. Yaz sonu da yaklaşmıştır. Yaylada ki göç tekrar köye inmeden herkes yaylaya gelir. Bu gelişler bizim için bir bayramdı. Kim bilir büyüklerimiz bizlere neler almıştı meraktan çatlardık. Çünkü üstümüzde başımızda hep aynı elbise. Derenin içine gir yıka yıka giy. Esas şenlik işte bu zaman olurdu.

            Nasıl olsa yaylada yemekler hazırlanmış. Bu defa bol bol et, pilav, un helvası, ayran ne ararsan var. Millet birbirine kavuşur. Artık o yaylalar kemençe sesinden, silah sesinden iniler. En çok da neyi özledim bilirmisiniz. Bayatlamış mısır unu ekmeğini doğrarsın bir tas yoğurdun içine çal kaşığı gitsin. Kara Lahana dolması, fasulye turşusu olmazsa kıyamet kopardı. Uzun uzun sapları olan galdirik diye tabir edilen bitkinin de güzel turşusu olurdu.

            Millet yaylaya gelmeden önce fasulye turşusu kızartması ile mısır unundan yapılma kuymak yiye yiye bıkardık. Bu yüzden büyüklerimizin köyden gelmelerini dört gözle beklerdik. Bir yönden de bize oyun oynama zamanı artacaktı. Bizden büyükler hayvanların peşine gidecekti.

            Yaylada atılan mermilerin haddi hesabı belli değildi. Ceplerimizi boş kovanlarla doldururduk. Köye indiğimizde satacak para kazanacaktık. O parayla da bakkaldan lokum ile büsküvi alacaktık. Şimdi yap deseler acaba yaparmıyız bilemem. Zaten eskisi gibi olmuyor şenlikler. Şimdi ne silah atma var ne de doğru dürüst silah kullanan da yok. Kuru gürültü demekten başka bir şey gelmiyor aklıma.

            Eskiden ne mikrofon vardı ne de böyle bir sürü arabalar. Koskoca yaylayı sarıyorlar. Herkes kendine bir köşe kapıyor. Piknik yapar gibi orada birkaç gün kalıyorlar. Yaylaya gelecek olan sanatçıları dinlemek, horon oynamak ve akrabaları görmek için toplanıyorlar. Hesapta birkaç yerde yaylaya çıkma şenliği adı altında şenlikler düzenleniyor ama eskileri tutmuyor. Ne bileyim eski kemençecilerde bir başkaydı. Kemençeyi aldı mı eline sabaha kadar durmadan söylüyordu. Başının saçından başlar topuğundan çıkardı.

            Şimdi bir sürü sponsor bulacaksın da gelen misafirleri doyuracaksın. Yaylada sizi bekleyenler yok. Yollarını gözleyenler de yok. Herkes gezmeye geliyor artık. Bereket millet de boş gelmiyor. Herkes yiyeceğini içeceğini getiriyor. Birkaç tane de yollarda yemek yeme yerleri yapılmış. Balık da var. Belirlenen bir gün de şenlik bitiyor. Daha sonra kalabalık azalır. Kalmak isteyenler hasret gidermek için eşi dostu ziyaret eder.

Yaylalara gelenlerin sayısı çok çoğaldı. Belki de gelenler gelmeyenlerin binde bir kadar olmasına rağmen o Sis Dağının eteklerini görmenizi isterdim. En güzeli siz ne yapın. Girin internete. Trabzon Geyikli Belediyesi yazın. Karşınıza Kadırga şenlikleri videoları çıksın. Doyasıya seyredin.

Ne kadar seyretsem de çocukluğumun yaylası yok artık. Horon ekibinin başında babam, peşin sıra yan yana dizilmiş ağabeylerim hiç biri yok. Çıkarır belinden makaralı on dörtlüsünü, bir tek bir çift saydırırdı. Herkes derdi Nuri oğlu Hüseyin atıyor. O silahın sesi yankılanırdı derelerden aşağıya. Oturursun çimenlerin üstüne dinlersin. Göysün kabarır “benim babam” derdim. Attığını da vururdu.

Horon oynamakla şenlik olur mu ? Oluyor işte. Memleket uzak olduğundan birkaç senedir Türkiye’nin değişik yerlerinde de aynı şekilde şenlikler yapılmaya çalışılsa da hiç biri eski yayla şenliklerini tutmuyor. Yaylaya çıkma şenlikleri değişik yörelerde de yapılmaktadır. Herkesin kendine has isimlendirmeleri vardır. Bizim de Otçu şenliği adı altında yapılmaya çalışılıyor. Ne bileyim işte birileri bir ad takıyor. Eskiden öyle ad takma gibi bir şey yoktu.

Esas olan halen oralarda yaşayanları ve hayatta olanları bulup bu yaylaya çıkma ve yayla şenliklerini görüntülü olarak anlatmak lazım. Anlatırken de yaşamak gerekiyor. O zaman bu işin tadı çıkar. Bir daha da bana nasip olur mu bilemem. Hayat insanı oradan oraya sürüklüyor. Tek tesellimiz interneti açıp o görüntüleri seyredip hasret gideriyoruz.                    

O şenlikler o zamanlar o yörede yaşayanlar için bir yaşam biçimiydi. Şimdi ise o yörede yaşamayıp dışarıdan gelerek hasret giderme biçimi oldu.
 
07.04.2012

 

                          

    

( 591- Kadırga- Sis Dağı Şenlikleri başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 7.04.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.