Yaşadığım
mutluluk dolu anlardan ve gece boyu uzun uzun sevişmelerden sonra, Mine’ye daha
bir yakın olma isteği artmış, onunla burada yaşama düşüncesi beni etkilemeye
başlamıştı.
---Sağol
Mine, yeni geldim.
Yanıma
gelip oturdu, elimi tuttu.
---Sana
aşık olduğumu anlıyorsun değil mi? Sana çok bağlandım, beni bırakma olur mu?
Sıcak
nefesi yüzümü öyle güzel okşadı ki, heyecanımdan cevap veremedim. Susmuş bir
halde, sadece ona baktım. Yüreğimi tatlı bir ateş sarmış, beni hoş bir şekilde
yakıyordu.
---Cevap
vermedin ne düşünüyorsun?
Soruyu
tekrar yenilemişti de bende bir şey demeliydim ama ne? Cahillik dedim içimden, konuşmayı
bile beceremiyorsun.
---Şey
diye kekeledim, seni ve yaşadıklarımızı düşündüm. Bir hayal âleminde gibiyim
Mine. Ne diyeceğimi ah bir bilebilsem…
---Ha…ha…ha…Koca
bebek, bak karşında duran bir insanım. Aklına takılan her şeyi çekinmeden
söyleyebilirsin.
Uzanıp
yanağımdan öptü, elimden tuttu eve doğru yürürken:
---Gel
içeriye sana yemek hazırladım sofrayı kuralım, bak oğlumda acıktı.
Tamam
deyip ona uydum, artık onun esiriydim, dediğinden başka ne yapabilirdim. İçeri
girdiğimizde havada kararmak üzereydi.
---Sen
otur İsmail’le oynaş, ben sofrayı kurayım.
Önceden
de dediğim gibi çok tatlı oğlu vardı. Artık benden çekinmediği için yanıma
geldi, divanın üzerinde bir güzel boğuştuk Yalnızlıktan bunalan çocukta
oynayacak birini bulmanın coşkusuyla, bazen neşe ve kahkahasından katılacak
gibi oluyordu.
Kurulan sofraya oturduk, yiyecekler oldukça
boldu. Neler yapmamış ki? Çok becerikli, akıllı ve ne yapması gerektiğini bilen
bir kadınla beraberdim. Yemekleri çok lezzetliydi, yavaş yavaş yemeğimi yerken
oda hem kendini hem de oğlunu doyurmakla meşgul, ben ise sürekli onu izliyorum.
Hareketleri, bakışları, gülümsemesi o
kadar tatlıydı ki hayranlığımı gizlemeyi başaramıyor, arada bir bana baktıkça
utanıp sofraya bakıyordum. Çok fazla etkisi altında kalma nedenim, hayatımda
daha önce bir kadınla hiç bu kadar yakın olamadığım için miydi acaba? Yoksa bu
kadın diğer kadınlardan çok mu farklıydı? Sorunun cevabı benim için çok zordu, dedim
ya! Cahillik ve gençlik.
Yemeğimi bitirip ellerimi yıkamak için
kalktığımda gözüm banyoya takıldı. Her şey düzenli ve tertipli olarak yerli
yerinde duruyordu. Kovaları yeniden suyla doldurmuş, yeni sabun, maşrapa
koymuştu. Ben de düzenli ve temiz bir insandım, bu nedenle gördüğüm intizam çok
hoşuma gitmişi.
Oturduğum yerde İsmail’le biraz daha
oynaştıktan sonra, çocuk yorulmuş olmalı ki, uykuya dalmak üzereydi, Mine onu
giydirip yatırdıktan sonra yanıma geldi.
---Nihayet
yalnız kaldık canım, birazdan çayda hazır olacak, bu gün yorulmuşsundur.
---Yok,
o kadar değil. Ustamı ziyaret ettim, çok zor bir durumda, Allah yardımcısı
olsun. Kapalı bir yerde böyle tutulmak kötü bir şey olmalı. Oradan ayrılırken
içim daraldı, sanki ben orda kalmıştım. Şimdi ailesine durumu nasıl anlatacağım,
ya çocukları! Onlar merakla babalarını bekliyorlar. Ayrılalı uzun oldu ve henüz
hiç bir şeyden haberleri yok, sanırım evinde kıyamet kopacak. Aile zengin, durumları
oldukça iyi, ama çocukları babalarını uzun zaman göremeyecekler, belki de
hiçbir zaman.
Durakladım, hüzünlenmiştim yine, duygusal
bir insandım, anlattıkça bunalıyordum. Terlemeye başlamış, gözlerim dolmuştu,
belli etmemeye çalışarak:
---Zor
olmalı, olacakta.
---Üzülme
aşkım hayat bu, insan başına nelerin geleceğini bilemiyor ki. Suç birazda onda,
neyine gerek böyle kötü işlere bulaşırsın be adam, sonunda bak ne durumlara
kaldın. Bu durum kendi seçimiydi.
Elleriyle
ensemden yukarı saçlarımı okşuyor, bu hareketi beni derinden etkiliyor, yine tarifsiz
bir hazzın etkisine giriyorum. Düşüncelerimden sıyrılıp onu düşünmeye
başlamıştım bile. Gençlik bu ya bir an önce onunla beraber olmak istiyorum. Ellerimle
belinden sarılıp sıkıca kendime doğru çekerken içimden geçeni anlamış olmalı ki:
---Acele
etme, çayımızı içelim sabaha kadar seninim, istediğin kadar seversin.
Diyerek
yanımdan kalktı ve içeriye gitti. Demli ve hoş kokulu güzel çayını doyasıya
içmiş ardından bütün gece boyunca cinselliğin verdiği hazları tatmış, yeni yeni
tanıdığım duygularımı, isteklerimi en güzel şekilde yaşamıştım. Ayrıca bir
kadınla birlikteliğin nasıl ve ne şekilde olduğunu da, onun sayesinde bir güzel
öğrenmiştim. Bu gün ben uykuda kalmışken o erkenden kalkmış, banyo için su
hazırlamıştı. Banyomu yaparak giyindim ve kurduğu sofraya oturdum. İsmail’se da
kalkınca Hikmet Abi diyerek yanıma geldi. Kucağıma alıp onu severken
mutluluğunu görmek beni de mutlu etmişti.
Bu çocuk acaba daha büyük olsaydı ve yaşananların
farkına varsaydı, herhalde böyle davranmazdı sanırım. Çünkü Mine ile
yaşadığımız anlar çok da doğru değildi. Tamam, ben bekâr oda evli değildi, ama
nede olsa yaşananlar geleneklerimize, dinimize uygun olmuyordu. Evde, köyde
böyle ilişkiler hakkında hiçte güzel sözler edilmezdi. Ben bu tür olaylara ve konuşmalara
pek ilgi duymazdım. Ama böylesi yaşamlara ilgi duymayan ben, sevmediğim bir
olayın baş kahramanı olmuştum. Kendimden utanır gibi olduğum an Mine ile göz
göze geldim. O gözler, kafamdaki bu düşüncelerin tamamını bir anda silmişti. O
kadın benim olmuş, bende onun. Nefsin isteklerine engel olmak kolay değildi her
halde. Bu nedenle bende böyle bir olayı elimde olmadan yaşamıştım. Mine ile
böyle bir yakınlaşma ve beraberlik her şeye değer diye düşündüm. O benim böyle
derin derin düşündüğümü anlayınca:
---Ne
o yine daldın ne oldu?
---Yok
bir şey, yaşadıklarımızı düşündüm sadece.
---Boş
ver düşünmeyi canım yaşamana bak. Mutlu olmak kolay değil, mutlu olduğun her
anın kıymetini bil, bak bu genç yaşında az mı sıkıntı çektin.
Güzel
laflar eden bir kadın olduğu için ne zaman ne diyeceğini iyi biliyordu. Aradığını
bulmuş, kendine esir yapmıştı, hele benim gibi cahil, yakışıklı birini
etkilemesi hiçte zor değildi. Elbette elinden geleni yapacaktı.
Yemek bitmiş sofra toplanmış, çocuk oynamak
için dışarı çıktığı an Mine’nin ardından mutfağa gittim. Arkasından yaklaşıp
beline sarıldım. Güzel kalçaları vücuduma yapışmış halde dayanılmaz bir arzu
ile boynundan öperken:
---Zamanım
kalmadı Mine, yola çıkmalıyım yapacak işlerim var. Sana doyum olmuyor, biraz
daha kalırsam korkarım tekrar banyo yapmak zorunda kalacağım.
---Kalsaydın
aşkım acelen niye? Hele birkaç gün daha kal.
---Ustamın
evine haber vermeliyim, merak ederler.
Dışarıya yöneldim, ayakkabılarımı giyerek
kapıdan çıktım. Arkama döndüğümde gözlerinde ki o anlamlı bakışıyla bana
bakıyordu. Eğilip oğlunu kucağıma alıp öptüm, çocuk gideceğimi anlamıştı.
---Gidiyor
musun Hikmet abi?
---Evet
aslanım, ayrılma zamanı geldi.
---Yine
gel, ben seni çok seviyorum.
Bir
şey diyemeden yere bırakırken Tekrar Mine’ye baktım. Yüzünde bir hüzün bulutu
görür gibi oldum. Bakışları tekrar gelmemi ister gibiydi.
---Seni
bekleyeceğiz, dönmeni istiyorum.
Diye
söylenirken, ben hızla uzaklaşmaya başladım. Biraz daha kalırsam
gidemeyebilirdim. Ayrılık çabuk olmalı arkama bile bakmamalıydım ve öyle
yaptım, bahçe kapısını açarak gözden kayboldum.
Mine’nin
umutla söylediği son sözlere cevap veremedim. Tekrar gelme konusunda henüz bir
şey düşünmemiş, öncelikle memlekete gidip üzerimdeki sorumluluktan kurtulmak
istiyordum ve aklım şimdilik bunlarla meşguldü. Bir müddet dalgın ve karmakarışık
duygular içinde ilerledim. Ayaklarıma tam olarak yön vermekte zorlanıyorum. Önemli
işim olmasa belki hiç gitmeyecektim. Kendime biraz daha toplayınca hızlanarak
yol almaya başladım.
Arabanın yanına gelince besmele çekip
arabaya bindim, ağır ağır yol almaya başladım. Ağır gitmemin nedeni kafamda
dolaşan bilmeceler, içinden çıkılmaz düşüncelerdi. Yaşadığım bu kısa sürede
nelerle karşılaşmış, belki de başka bir insanın ömrü boyunca göremeyeceği zor
anlarla savaşmıştım. Karakol, mahkeme, İstanbul’da eşkıyalar, hastane ve Mine.
Beni derinden etkileyen bu önemli ve farklı
olaylar, gençliğimin baharında istemeden, bazen de elimde olmayarak yaşanmıştı.
Yılların içinde öğrenebileceğim çok şey kısa sürede yaşanmış, aklımın
derinliklerine yazılmıştı. Hepsi bir yana, ya Mine? O bambaşka bir güzellikti.
Tadına doyamadığım muhteşem hazlar ve yaşanması tekrar tekrar istenilen güzel
zamanlar. Burada kalıp birlikteliğim devam etseydi acaba nasıl olacaktı, kim bilir?
Önümde uzanan yola bakarken dudaklarımdan şu cümleler dökülüyordu.
gidiyorum
köyüme,
lakin
ben,
eski
ben değildim.
acılar
çektim,
sevgiyi
buldum,
kadını
tanıdım,
mutluluğu
yaşadım.
gidiyorum
köyüme,
aklımdaki
cevapsız sorularla.
Birinci
kısmın sonu…
Zaman
ayırıp okuyan dostlara teşekkür ederim.
Mehmet
Macit