Nihayet yaz tatili bitti. Bir yılın yorgunluğunu üzerinden atmanın sevinciyle kimi memleketlerine yaylalara gidecek, kimi tatil beldelerine gidecek anne babasıyla ve kimi de cep harçlığını çıkarabilmek için çalışacak. Herkes kendisine uygun bir uğraşı buldu. Şimdi okullar açıldı artık; tüm öğrenciler ders başına!

İnsanlar gecenin siyah örtüsünü üzerine çekmesiyle birlikte evlerine geçiyor ve dinleniyorlar. Güneşin doğmasıyla birlikte tüm dünyada bir hareketlilik başlıyor yine... Ve bu silsile sürekli devam ediyor. Bugün bilgisayar kullanıyoruz ve birçok işimizi kolaylıkla gerçekleştirebiliyoruz. Devasa hastaneler, şirketler bilgisayarlarda kayıtlarını tutuyor ve insanlara çok önemli hizmetler veriyorlar. İşitme cihazları vesilesiyle duyamayan insanlar her ne kadar tamamen doğal olmasa da sesi duyabilmenin sevincini yaşıyorlar. Görmeyen gözlere bilişim teknolojileri el kol, kulak olmaya çalışıyor. Velhasıl bu buluşlarda hayatımızın her yönünü kuşatan birçok güzellik var. Peki bütün bunlar kendiliğinden mi gelişti? Durduk yere mi bu teknoloji çıktı? Bir tıkla dünyanın diğer ucundaki insanla konuşabiliyoruz. Bundan 560 yıl önce 29 Mayıs 1453'te İstanbul fethedildi. İstanbul fethinin ardında yatan sırları da iyi okumak lazım... Öncelikle muhteşem bir şekilde yetişmiş olan II. Mehmet'i görmezden gelemeyiz. 12 yaşındayken babası Sultan Murat tarafından tahta getirilen II. Mehmet, tahtın küçük bedenine ağır geldiğini görünce babasının tahta geçmesi için mektup yazar ancak Sultan Murat yorgun hisseder kendini ve gitmez. Bu defa gelecekte cihanı titretecek padişah yeni bir mektup yazar: "Eğer siz bu devletin padişahıysanız gelin devletin başına geçiniz. Yok eğer padişah ben isem emrediyorum, gelin devletin başına geçiniz." Bu deha karşısında söyleyecek söz kalmamış ve Sultan Murat ilerde tekrar II. Mehmet'e tahtı bırakmak üzere devletin başına geçer.

II. Mehmet'in hocalarını da görmezden gelemeyiz. Bütün şehzadelerin eğitimlerindeki en büyük pay nitekim hocalarınındır. Her türlü eğitimi noksansız biçimde öğretmeye çalışırlar ve şehzadeler de bu eğitimleri alırlar. İlerde koskoca Devlet-i Aliye'yi yönetmeye aday olan şehzadelerin en iyi şekilde yetiştirilmesi elzemdir. Tabii bunun yanında tebaanın da eğitimleri iyi idi. İstanbul fethi sırasında tarih birçok yeniliği kayıtlara düştü. Dolayısıyla bir çağ kapandı ve yeni bir çağ açıldı. İki çağın hükümdarı ise Fatih Sultan Mehmet... Küçükken korkup babasına tahtı verdiği sanılan şehzade Mehmet!.. 

Bizlerin yetişme tarzları, anne babamızın eğitimleri vs. gibi durumlardan dolayı bazen kendimizi ifade edemediğimiz olabiliyor. Yine unutmamak gerekir ki hiçbir insan aynı şekilde yetişmeyebilir. Aynı şartlarda büyümeyebilir. Dolayısıyla bütün bunlar ileride kendisinin hayatına yansıyacaktır. Mesela şair yazar Yavuz Bülent Bâkiler'i dinlediyseniz kendisinin çok iyi bir hatip olduğunu görebilirsiniz. Kendisi der ki, "Ben kırk yaşına kadar kattiyyen bir topluluk karşısında konuşamazdım. Şimdi ise takılmadan konuşabiliyorum. Bunu çok okumaya borçluyum." Bizim dünyaya bakış açımıza şekil veren ve onu olabildiğince geniş tutacak yegâne şey düşünmektir. Aklın sadakasını vermektir yani... Aklın düşünmesini sağlamak ise kitabı okumakla, hayatı ve insanı okumakla mümkündür. Okullarda almış olduğumuz eğitimi bir de bu pencereden bakarak alırsak ve eğitim sistemimizi bu pencereden hareketle günümüz şartlarına uyarlayabilirsek, yeni fatihlerin çıkmaması için hiçbir sebep kalmaz. 

Okuyan insan düşünür, düşünen insan hayal eder ve hayal eden insan hayallerini gerçekleştirebilmek için gayret eder. Bu aşamalardan biri eksik kalır ise hedefe ulaşılamaz. Elimizde birçok imkân mevcut... Farkında mısınız bilmiyorum, bizler ne kadar fazla teknolojinin ellerine kendimizi teslim edersek o kadar yalnızlaşıyoruz. Bu da psikologların daha fazla danışanı olmasına sebep oluyor. Aslında hasbi sosyal ortam en iyi psikologdur. Psikologlarımız da çok iyi bilirler ki onlar insanlara yeni bir şeyler öğretmiyorlar. İnsanın içinde aslında var olan ama farkında olmadıkları özelliklerini anlamalarına yardımcı oluyorlar. Bütün bu hastalıklardan kurtulmanın tek yolu da düşünmekten geçiyor. Düşünce sarkacını çalıştırabilmek için de reçeteyi yukarıda sunmaya çalıştım.  

Yaz tatilimizi elbette sürekli okuyarak geçirmeyeceğiz, geçeceğiz, spor yapacağız ama okumayı da ihmal etmeyeceğiz. Bugün ileride bize ne tür faydaları olacağını kestiremediğimiz güzel eylemlere pek itibar etmiyoruz. Ama başarılı şahsiyetlerin hayatlarını okuduğumuz zaman, o kişilerin birden zirvelere ulaşmadıklarını görürüz. Zirveye çıkabilmek için emek gerekir. O emek bizi zirveye taşıyacağı gibi zirvede kalmamıza da önayak olur. 

Bundan 650 yıl önce dünya bir Fatih tanıdı. Yüzyıllardır adı anıldı, adaleti konuşuldu ve hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Yine bugün çeşitli buluşları hayatımıza kazandırdıkları için adı sanı bilinmeyen nice insanlar da dua alıyor. Dünya yeni fatihlerini arıyor. Fatih, beni duyuyor musun? Duyuyorsan beni, ses ver!..

Not: Bu yazı Süper Beyin dergisi Ekim 2013 sayısında yayımlanmıştır. 

( Dünya Yeni Fatihler Arıyor başlıklı yazı Erol AFŞİN tarafından 9.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.