Semazenlerin hüznünü bilir misin?

Okunma olasılığı yüksek satırlar arasındaki; yazılma ihtimali en düşük olduğu halde, bir yolu bulunup da yazılan satırlarda anlatılır; semazen hüznü…

‘Ellerim omuzlarımdan bir çözülse, içimde ne varsa yazıp dökeceğim ama... İçimde kızıl bir günbatımı. Belki çok eski bir Horasan yadigârı olarak… Kim bilir? Asırlardır yürekle söylenen ve söylendikçe iç kanatan kasideler gibi… Çok ölünesi saatlerdir bunlar. Tennuremin etekleri kan içinde hala!’

Meydana doğru yaklaşırken usul usul… Çok tedirgin adımlarla! İncecik bir hüzün gizlidir, dervişin incecik yüzünde. Hüznün bir yüzüdür derviş ve aslında dervişin yüzüdür hüzün. Yumar gözlerini; eğilir iki büklüm…

‘Nasıl yorgunum bir bilsen… Nasıl kırgın, nasıl vurgunum! Kara, kirli bir yağmur yağıyor üzerime… Kaçamıyorum. Yağmuru seversin bilirim; ama bu seferki başka! Heveslerin hep eksik kalır bu yağmurla, ayakkabıların hep çamurlanır. Çok ağlanası saatlerdir bunlar. Tennuremin etekleri çamur içinde hala!’

Sema’a duracak derviş.

‘Kalbi yakacak bir ateş lazım…

Kalbi yakmak için, bir siluet çizilirken zihnimden gözlerime doğru; hafızamın en mukaddes kuytusunda gizlediğim bir görüntü, birkaç saniyede bir; solgun ve kırık geçiyordu aklımdan.

Sen ne sebeple sevildiğini bilir miydin?

'Kadın siyah beyaz bir ikindi saatinde, yorgun başını duvara yaslamış. Dudağında yorgun bir tebessüm yanaklarına doğru yayılmış. İri ela gözlerinde kendine doğru genişleyen bir karmaşa… Mutlulukla karışık hüzün; hüzünle karışık kaygı… Bir şeyleri her an bulacakmış gibi mutlu; bir şeyleri ansızın yitirmiş gibi hüzünlü ve kaybedecek çok şeyi varmış gibi kaygılı… Daha ne yapar, ne eder gibi nasıl, kim bilir? Ve gözlerinde vazgeçilmez bir yetenek olarak aynı yorgunluğun izleri! Çok unutulası vardır bu saatlerin, bıkkınlık bilinciyle… Tennuremin etekleri parça parça hala.'

Çok değişken bir dua geçer dervişin kalbinden; yüzü değişir, hüznü değişir. Kendi yasıyla güzelleşmiş derviş büker boynunu.

‘Allah’ım ona iki dünyada da esenlik ver. Onun kaderine yazılmış, üzerine uğrayacak bütün belaları benim başıma gönder. Zira bana senden gelen bela, beni hoşnut eder. Allah’ım onun kapısını çalacak kederler, hüzünler beni bulsun da; onun tatlı canı afiyette kalsın! Benim hüznüm nasılsa seninledir!’

‘O ateş ki, acısı kalpler üzerine tırmanır!’ buyrulur ayette. Kendi payına düşen azabı tamamlamanın verdiği huzur hiçbir şeye değişilmez oysa.

Bir aydınlık vurur dervişin alnına; ‘Huuuuuu!’ Dervişi alnından öper, kara giysileriyle bir hayal! Kara giysiler içinde bir güneş gibi parlayıp durmaktadır; Huuuuuu!...
 
Bir ses yankılanır içine doğru;
 
‘Şems; cancağızım!’

İşaret eder meydanı…

Çok çocuktur artık derviş. Tebessümle ışıldar yüzü. Işık ışık yükselir elleri semaya doğru. Cennete uzanır gibi uzanır elleri. İçinde ne kadar ses, ne kadar söz, ne kadar hayal, ne kadar ışık, ne kadar görüntü varsa; ne varsa kendisine dair, boşlukta dağılır gider sessizce. Kimseler görmez. Görünen dervişin incecik bedenidir; etekleri kan, çamur ve parça parça olan tennuresinin içinde! Dışında ne varmış ki; asıl sema içinde… Yine de kimseler görmez.

‘Allah’ım en düştüğü saatlerde, en kırıldığı zamanlarda; Zatının eşsiz ve benzersiz güzelliğini hatırlat ona! Bana seni hatırlatmasının hatırı için, ona kendini hatırlat. Tesellisi sen ol Allah’ım… Destekçisi sen ol.’

Can kuşuna bir yol açılır dervişin başı üzerinden; ışık ışık… Bir güvercin havalanır kanatları kar beyaz. Kapılara doğru kanat çırpar deli divane!

‘Varılacak yer çok mu uzak? Ha gayret; az kaldı menzile… Meydan da dönüp duran incecik bir bedenden başka, neyin kaldı o tarafta? ’

Kapalı gözlerinden yaşlar süzülür dervişin. Siyah tennuresinin eteklerine damlar. Tennure ki siyah; ne kan görünür, ne çamur! Kimseler görmez işte olan biteni. Oysa etekleri parça parçadır hala; dervişin kırık bir aynayı hatırlatan kalbi kadar hüzünlü, parça parça… Bir ona şahadet eder görebilenler; yine de bilmezler dervişin kalbini… Gönlün sözü gözden gelen bir damla yaşsa; çok şey söylemiştir derviş tennuresinin eteklerine, kimsenin bilmediği bir lisanda… O’nunla kendi arasında!

Ve susar ney, kesilir def, durur kudüm!

Usulca açar derviş gözlerini. Yanan kalbin yalazı vurur yüzüne. Ödenmekle bitmeyecek bir borç olduğunu bile bile, bir kez daha dudakları kıpırdar usulca;

‘Vel hamdülillahi rabbilalemin!’
( Semazen Hüzünleri başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 3.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.