Gecenin son üçte birinde, orijinal bir uykusuzlukla yazılmıştır; sana doğru yazılan her ne varsa. Çok gezgin bir dervişin içten çok yüksek sesle haykırışıdır iki satır arası boşlukta yakalamaya çırpındığım. Müziğin sesini biraz kısar mısın? Kulak ver, dinle! Sen bu satır aralarını boş bırakacağımı mı sandın?

‘Ne olur… Onu bir gören yok mu? Bir bilen yok mu? Ne olur bana da gösterin, bana da bildirin O’nu!’

Yine de şarkı söyleyip dans eder onlar sabaha kadar.

Aşka dair çok yalancı bir sayıklamadır, feda edilemeyesi ömürlerin içinde barınan. Feda edilemeyesi ömürlerde feda edilemeyesi küçük mutluluklar durur nihayet, göze alınamayan küçük kederlerin yanında. Sen hep küçük mutlulukların peşinden koşar durursun, çok dans ettiğin müzikle beraber; küçük kederlerden yine koşar adım kaçarsın… Ayakkabıların eskir ancak senin, merak etme. Ancak çok mutlu pozu verirsin fotoğraflarda. Belki çok kederlendiğini zannedersin, en sevdiklerinden biri vefat ettiğinde. Hep kendi bilinciyle yarım kalır yaşadığın hemen her şey… Yazık ki, ömrünün sonuna kadar Aşk-ı İlahi nedir, bilemeyeceksin. Durma, şarkı söyleyip dans et sabaha kadar. Bedenin değil, asıl ruhun yorulacak ihtiyarladığında…

Ve ihtiyarlayacak güzel olmayan bir derviştir, satırlarımın arasında çok defa sesini dinlediğim;

‘Ne olur… Merhamet edin, arıyorum! Yok, mu Onu bir bulan?’

Bakma öyle ayaklarına; o aşkın yolunda koşar durur öyle deli divane. Ayaklarının kanamasında ne varmış ki… Ardından geleceklere izler bırakması lazım değil mi? Gözleri kördür o dervişin, neyi göze alamayacakmış! Bu hayret neden? Yabancısı olduğun bir şarkı gibi mi geldi bu sözler… Her şeyi ölüme en yakın yerde tam yaşayabilirsin ancak. Sana ne bunlardan! Haydi, aldırma; siz kendi şarkınızı söyleyip dans edin sabaha kadar.

Aynı geceye iki farklı zaman diliminde iki farklı kapıdan girdiğimizden midir nedir, ayrı sabahlara uyanırız aynı güne başlarken. Aynılıklarla ayrılıklar arasında, daha çok ayrıyızdır; daha az aynı… Bir ayna gelir aklıma, kendimi bana çok yanılgılı gösteren. Demek arada ayna yokmuş; çerçevenin içi boşmuş meğer! Yanılgı derken yanılmak ne kadar acı vericidir, sen bunu bilir misin? Geceden öğrenebilirsin bunu ancak. Her neyse! Şimdi dansı bırakıp bununla mı uğraşalım?

Güneşe doğru dönerken gece ve yazılanlar hep sana doğruyken gecenin son üçte birinde; gün doğumuna yorgun bir derviş kalbinin iniltisidir boşlukta dağılan ney sesi. Satır boşluklarından duyup dinleyebileceğin… Bu dili kırık şarkının gürültülü müziğini kısmazsan; neyi, nasıl duyabileceğini sanıyorsun? O daha çok yüreğin sesidir çünkü. Sen hiç yüreğini dinledin mi?

Senin için satır aralarındaki boşlukları dahi yazmaya cesaret edebilmişken ben; sen yazılanları okumaya cesaret edebilir misin? Bu kadar sorunun üzerine hep aynı dervişin içten çığlığıdır kopan;

‘Yok mu O’na bağlanan… Beni O’na bağlayacak bir bağlısı yok mu? Yalvarırım gösterin!’

Aldırma sen bu satır arası boşluklardan okuyup okuyup yazdıklarıma.

‘Yeni bir şarkı mı bu?..’ Evet’ ‘Tam ta tam!’ Ayaklarını yere sağlam vur; senin hayatın tango!
( Öfkeye Çapraz Yazılan Satırlar başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 23.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.