Ve hoş buldum seni.

 

Aklıma savaş çocukları geliyordu yüzüne her baktığımda. Yüzünde barut siyahı kirle, yıkıntılar arasında bir şeyler arayan, savaş çocuklarını hatırlıyordum. Üzerimde senden uzakta gördüklerimin şehadeti duruyor. Bunca yoldan sonra kime ne söyleyeyim, senden başka… Onulmaz acılar gördüm sevgilim. Yorgunluğu hala omuzlarımda durur. Annelerin, babaların,  çocukların, kız ve erkek kardeşlerin, sevgililerin acılarını gördüm; geçerli bir sebeple… Gözlerim yoruldu gördüklerinden. Bilmiyordum, senin yüzünde bütün bu acılar gibi bir acı barındırdığını.

 

Zaman suyu zehir yeşili bir ırmak gibi akıp gittikçe aramızdan; ben kör olsaydım diyecek kadar sağır acılara şehadet etmişim, sen tutmuş yüzüne işlemişsin benden habersiz bütün gördüklerimi. Bilmiyordum sevgilim… Özür dilerim. Gözlerimde seni sakladığımdan habersizsin zannediyordum. Bu yüzden yetim bırakmadım acı adına neye şahit olmuşsam…

 

Sen kırılganlığı arttıkça artan bir ayna gibi durunca karşımda anladım. Kendimi sende uzun uzun seyredince anladım. Anladım ki, ben çok yorgunum gördüklerimden…

 

Kızma bana.

 

Benim bu çekip çekip gidişlerim hep gelmek tutkusundandır. Benim bu esip esip geçmelerim…

 

İnsan nasıl korkar öyle başını alıp giderken, gittiği yerlerden dönememek fikrinden… Ve giderken geride bıraktığını döndüğünde bulamamak düşüncesinden… Ya da ardı sıra bıraktığına geç kalmaktan, nasıl da ürker!

 

Aşk es kaza yaşanmıyor oysa. Kalp kendi kırıklarını mutlaka hatırlıyor, zaman içinde aldığı bir küçük işaretten. Aşk, esip geçmeye benzemiyor; geçen zamanın kazası yok. Bilmiyordum sevgilim… Bağışla beni. Beni hoş gör. Gözlerinde izleri görünen yalnızlık günlerini görür gibi; hoş gör beni…

 

Anlatmaya ne zaman heveslensem kelimelerin yeteneksizliği tutuyor. Bir sebebi var hâlbuki gitmelerin. Yalnızca savaş çocuklarının, uykusuz annelerin, çaresiz babaların, bir gece ansızın hastalanan kız ve erkek kardeşlerin, bir sabah sessizce başka bir âleme göçen sevgililerin bildiği, bir sebep var hâlbuki… Hâlbuki mazeretim senin yüzüne işleyen, çok anlatılası bir derttir…

 

İçimde bir şey var sevgilim. Kendimi tutup meydanlara atıyorsam, sebebi içimdeki tenhalıktır. Göğsümde bir boşluk büyüdükçe büyür; tutup yırtsam göğsümü, çıkıp gideceğim içimden. Öyle sıkışık saatler gelir durur karşımda. Bir derdim var diyorum, ne olduğunu benim bile anlayamadığım… Yine de boş meydanlara iyi bak sen; her kim yana döne, illa ki döne döne ağlıyorsa, muhakkak o benimdir.

 

Hâlbuki her boşluğu seninle doldurmak gayretiyle, başını bir kere göğsüme yaslayabilseydim; göğsümdeki boşluğu doldurmak için meydanlara gerek kalmazdı. Uysal bir çocuk olurdum belki… Senin gibi!

 

Tam da yüreğinin ortasında, kendi halimce bir sema’a durmuşken sormak mı lazım; ‘Gitme diyemez miydin sevgilim?’
 
 
 
-Ayşe Duran Hanımefendi'nin 'Sağır Sessizlik' yazısından sonra yazılan yazı...- 
( Yazıya Çapraz Yazılan Satırlar başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 16.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.