Var olanları yok eden ve yoktan var edenin adıyla…

Bir varmış, bir yokmuş!

Bir masal başlangıcının ön tekerlemesinde yuvarlanan bu iki kelime arasında aşınır zaman… Hikâyeyi anlatacak olan tuhaf bir tereddütle yoklarken zihnini; tarihçilerle şairler arasında kelime aranır, zamanın kendine has bilincine dair; zamanında varmış, zamanla yok olmuş. Zamanında şair, zamanla tarihçi olan yazıcının eliyle kaydedilir çoğu zaman; bir varmış, bir yokmuş.

Zaman, bir akrep iğnesi gibi kalbi delince başlar kanama! İnce ince, içten içten akar durur; zaman gibi... Olağan ivmesindedir oysa her şey.

‘Sen, kız çocuğu; büyüdüğünün farkında mısın?’ Ne varmış bunda; zaman olağan hızında ilerliyor. 'Hep çocuk kalmalıydın oysa...' Zaman akıp gidiyor işte su gibi; ne varmış bunda… Masal bunların hepsi; hadi aldırma!

Çocukluğunu hızlı adımlayıp, gençliğe dokunup geçen yazıcı içindir asıl sancı... Zamanın sedyesi üzerine uzanarak, içi dışı kan revan olduğu halde vazgeçememiş gülümsemekten; yine de olağandan daha hızlı yaşlanmış, bir türlü tutunamamış yazdıklarına, sonunda susmak en iyisi galiba diyen hemen her yazıcı için kusursuzdur sancı…

Görmezden gelmek mümkün mü, illa ki yadırgar kalp kendi kırıklıklarını, hatırlayabildiği kadarıyla… Hafızanın olağanlığıdır geçmişi muhafaza edememesi, aldırma.

Yine de çok sıra dışı, olağandan daha hızlı yaşlanmaktır; kalbin ince ince, içten içten kanaması…
Zaman kendine has seyrinde, iki kişi arasına giren zehirli bir ırmak gibidir artık; debisi oldukça yüksek… Hikâyenin başladığı yere göre varla yok arasında, sonra tarihçilerle şairler arasında, asıl iç kanamasıyla kahkaha arasında, belki okuyucunun çocuk kalmasıyla yazıcının çok hızlı yaşlanması arasında akıp duran, zehirli bir ırmak gibidir artık zaman…

Kaderine kendi kanında boğulacağı hükmü yazılan yazıcılar, o en ulu yazıcının yazdığı kader satırları karşısında nasıl çaresizdirler oysa. Kaderin kelimelerle yazılmadığı açık; yaşanmadan okunmuyor hiçbir şey… Elyazım bir bakışta tanınacak kadar kötüdür, bilirim. Artık ne yazılırsa yazılsın, kâğıda kan damlar yüreğin sesinden!

Bir tuval üzerinde, sabaha karşı çok ağlamaklı bir kırmızı...

Ve yazıcıyı kan tutar kendi satırlarından. Gecenin olağan bir saatinde hırsla yakar sigarasını… Hatırası ağır bir alışkanlıktır; her nefeste, zehirli bir ırmağın kıyısı boyunca geçmiş zamana alıp götüren yazıcıyı… Nasıl ağlamak ister insan o saatlerde! Kâğıt hırsızlığı çok da ağır bir suç değildir oysa. Üzerinde el yazısı, günü gününe düşülmüş notlar yoksa elbet… Üzgünüm. Tarihimi muhafaza edememişim, şiirlerim beğenilmemiş…

Kelimeleri çalınan yazıcı ne yazacakmış şimdi? Yazmakla biter mi bu öykü?

Bir varmış, bir yokmuş… Biri varmış; biri yok olmuş!
( Olağan Zamanın Kıyısında Anlatılan Masal başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 20.06.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.