KIBRIS
GERÇEĞİ
(1)
Kıbrıs adası doğu Akdeniz'de adeta demir atmış
dev bir uçak gemisi gibidir. Anadolu yarımadasının yumuşak karnında bir kalkan
ve sigorta yapar. Bu stratejik değerinden dolayıdır ki Türkiye için çok
önemlidir.
1571 Yılında binlerce şehit ve gazinin kanı
pahasına fethedilen adaya Anadolu'dan
özellikle Konya çevresinden Türkmenler getirilerek iskan edilmiştir .
Süveyş kanalının açılmasıyla 19. yüzyılda
dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere'nin baskı ve politikaları ile Osmanlı
Devleti yönetimindeki ada "geçici bir süre " mazereti ile İngiltere
egemenliğine devredildi .
İngilizler bir vali marifetiyle adayı çok güzel(!)
yönettiler.Ada yerlileri olan Rum ve Türk halkları yönetimden memnun idi.
İkinci Dünya Savaşında Avrupa ve Uzak Doğu bir kan gölü iken Süveyş Kanalının kapı nöbetçisi olan bu adada
barış ve huzur vardı . Cinayet ve hırsızlık bilinmezdi.
İngiltere güney Kıbrıs'ta kurduğu Agratur ve
Dikelya üslerinden yararlanarak Doğu Akdenizdeki egemenliğini bir müddet daha
sürdürdü. Savaşın bitmesiyle birlikte 1950'li yıllarda Mısır'daki Süveyş Kanalının kontrolunu
kaptırdı.Her nekadar ABD'nin yedeğinde savaşı kazanmış görünse de üzerinde
güneş batmayan haşmetli Büyük Britanya İmparatorluğu çatırdıyordu.
Kıbrıs adasındaki Rumlar adanın bağımsızlığı için
İngiliz yönetimine karşı silaha sarıldılar. Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerin
emaneten verilmiş bu ada ile ilgili bir kaygıları ve düşünceleri yoktu . Ege
denizindeki Osmanlı adalarının kalelerine İtalyan bayrakları çekilmiş ve
savaşta yenilen İtalyanlar 1945 sonrası bohçalarını toplarlarken nezaketen Türk
yetkililerine de haber vermişlerdi. "Buyrun gelin " diye .İsmet İnönü
ve hükümetlerinin bu işlere ayıracak zamanları yoktu."Yurtta sulh, cihanda
sulh" diye duvarlara kitabeler astırdılar .
Savaş sonrası Yunanistan bir iç savaş yaşadı ve
Yunan halkı sefalet içinde açlıkla boğuşurken Ege Denizindeki 12 Adalar ve daha binlerce adanın bayrak
direklerine yerli Rumlar Yunan bayraklarını çektiler.
Ankara'nın hiç sesi çıkmadı . Ama Kıbrıs denilen
dev adada durum biraz değişikti. Orada Rumların muhatabı Türkler değil İngiliz
Valisi ve askerleriydi. EOKA Rum çeteleri adanın her yerinde İngiliz
askerlerine saldırmaya başlayınca başa çıkmakta zorlanan İngiliz Valisi polis
teşkilatına Türk delikanlıları almaya başladı . "Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın" diyerek Rum-İngiliz çatışmalarını seyreden Türkler bu defa
İngiliz'in oyunu ile çatışmaların içine fiilen girmiş oldular .
Bu defa Rumlarla başlayan gerginlik Rum direniş
örgütü EOKA'nın hedefine Türk köylerini getirdi. Türkler de ölmeye başlayınca
havanın iyice bozulduğunu anlayan İngiltere "böl-yönet"
politikasından "taksim" politikasına döndü .
Türkiye halkı "ya taksim ya ölüm" diye
meydanlarda bağırırken Rum EOKA örgütü "enosis" adanın Yunanistan'a katılması davası
güdüyordu. Rum halkı çete lideri olarak Albay Grivas ve politik lider olarak
Başpapaz Makarios'u destekliyordu.
1959 Yılında Londra Antlaşmasının altına
Yunanistan ,İngiltere ve Türkiye imza koyarak bu devletlerin garantörlüğünde
yeni bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş oldu.
Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios ve yardımcısı Dr.Fazıl Küçük idi.
Resmi diller Türkçe ve Rumca idi. Bu suni devlet 1963 olaylarına kadar
yaşayabildi.