Aramızda duran hiçbir şey yoktu oysa. Her şey hareketliydi. Öyle hayali bir hızla dönüyordu ki her şey; semazenler geliyordu aklıma, başka bir şey değil. Bir elim yukarda duada, diğeri ellerin arasında. Dervişçe sevmek bence budur sevgilim. Aramızda ne varsa semaya durur bu yüzden bir uçurum kenarında. Ayakların değil, adımların ince olmalı. Oysa bana Hipokrat yasaklamıştı baş dönmesini. Bu kat kat açılan eteklerimden gelen zil seslerine kulak ver. Sana bütün kelimelerimi vereceğim. Az daha bekle. Tennurem yırtılacak bir zaman sonra, siyah hırkam kara toprağımdır işte, sikkem başımdan düşecek olan ağırlık. Az daha bekle, Hipokrat haklı çıkacak. Kalbimi yitireceğim.

Çok suni bir teneffüste tanımışız birbirimizi. Bir gül bahçem var ama bahçıvan değilim herhalde. Yapma çiçekleri sevmiyorum ama yine de teşekkür ederim. Toprakta bir kere olsun yalınayak dolaşsaydın, anlardın ne dediğimi. Eski dergâhların bahçesinde gülistan kurarlar, ceylan beslerlermiş; biliyor musun? Böyle alelacele anlatıyorsam kızma bana; onlara yetişmemiz lazım. Dur! Daha sözlerim bitmedi, söyleyeceklerim var. Nereye gidiyorsun? Bir dahaki teneffüse görüşürüz o zaman…

Kısa zamanlarda yaşanası bir aşktır, zaman hızlı hızlı geçerken yakalamaya çabaladığımız. Ne söyleyeceksen şimdi söyle. Benim sayıklamalarıma aldırma sen. Arada her ne söylersen kabulümdür. Saçlarımın kıvrımında kaç derviş kelepçelendi bir bilsen. Durma, söyle söyleyeceklerini. Muvakkitlerin zaman tahlillerini bırak bir kenara; o kadar yaşayamazsak ne olur. Kara gözlerimde kaç dervişin uykusuz gecesini barındırdığımı bilir misin? Düşünmekten vazgeç, söyle söyleyeceklerini. Sözü uzatacak kadar zamanımız kalmamışsa, neyleriz. Yüzüm kaç dervişin rüyalarına, kaç farklı surette karıştı, bilseydin. Toprak olup gideceğiz, söz ki boşlukta dağılır; söyle söyleyeceklerini. Tenler toprağa karışacak, ne korkuyorsun; inanmıyor musun topraktan geldiğimize. İnsan annesinden korkar mı? Benim vücudum kaç farklı mekânda oturdu aynı anda, yine de sesim çıkmadı. Gülüşüm yangın yeridir; kaç derviş yanıp yakıldı benim pembe dudaklarımda. Söylemediğim ne kaldı ki sana… Haydi, söyle söyleyeceklerini. Durduğum yerde nasıl durayım, baksana her şey kendi ivmesinde nasıl da dönüp duruyor biteviye. Düzlüğü sevdiğimi kim söyledi? Beni sorma kimseye, muhakkak bir dağdayımdır. Artık söyle söyleyeceklerini. Beni yakalarsan, kendimi aradığımı da söyler misin?

O, sabah üflenen neyin sesi en güzel, kayaların arasında dinlenir; yankısıyla çağlayarak gelen. Uzun uzun ağlayıp sızlayan bir gönül diliyle söylediğinden söylediklerini; konuşmaya vakit yok demiştim, ama neyin ağlamaklı sesi için vakit vardır her zaman. Şimdi de sazlıktan koparılmış bir kamışa mı âşık olmuş, Allah’ın delisi! Senden daha kıymetli değil, dokuz defa kesildiği nehrin sularında boğulduğum bu saz. Konuşturacaksan konuştur gönlünü. Ben her ilahi sese kulak veririm uzun uzun. Kayalar arasından sızıp gelen bir çağlayanım, suyu kekremsi, ağır; kimler ağladı üzerime doğru, bir bilsen. Taş kesilen derviş kalplerinin arasından geldiğimi söylüyorum sana; hemen her dağın zirvesine yakın. Bu ağlayanlar kaya değil; benim suyum su değil! Kıyılarımda boy veren sazlıklar ki, her biri neler saklıyor gönlünde, kulak ver uzun uzun. Dersi derste dinlersen anlarsın çünkü. Allah’ın kulu oldukça, delisi zannederler; sen ne zannediyordun ki…

Şimdi bir elim göğe açılmış, duada; bir diğeri toprağa bükülmüş, ellerin arasında. Hipokrat yeminini bozduysa, bu benim suçum değil. Yapma çiçekleri kabul etmiyor işte gönlüm. Her şey kendi mevsiminde kıymetli, her şeyin bir zamanı var; söyle söyleyeceklerini. Bir parça topraktan mı korkacakmışım, sen orda dururken. Durma, haydi konuş! Nereye eserse gider o, bir rüzgâr gibi; Allah’ın delisi. Bu sahneyi görmüştük daha önce; de-ja-vu! Ararsan düzlüğü geç, muhakkak bir dağdayımdır. Yine de kendimi aradığımı söyle, şehirde beni görürsen. Ne olur ne olmaz.

Sormaktan korktuğunu yazayım; derviş kayalıklarının acı suyundan eğilip içerken, o ney sesini duyar duymaz; sen gelmişsin aklıma da yazılmış bunca yazılan.
( Divaneliğe Çapraz Yazılan Satırlar başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 7.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.