Aşıklık Geleneği Ve Geleceği
Türkçe konuşan bütün topluluklarda olduğu gibi, bizde de
aşıklık kültürü ve geleneği yüz yıllardır devam etmektedir. Mahiyetleri
farklı olsa da, bir takım özellikler bütün topluluklarda aynıdır. Halkın
bizzat içinden gelmek gibi, kentten çok taşraya ait olmak gibi,
Herhangi bir musiki aleti eşliğinde, mutlaka yüksek sesle söylemek gibi,
maharetlerini icra ederken özel kıyafetler giymek gibi ortak
özellikleri sayabiliriz...
Ülkemize gelindiğinde de, bu genel
özellikler, yakın zamana kadar çok değişmemiştir, kıravatlı aşıkları
görmeye alışsak da. Anadolu’da aşıklık damarı iki ana koldan süre
gelmektedir. Birincisi, ilahi yazıp, söylemekle edebiyatımızda kendisine
yer bulan tasavvuf şiri ve şairliği. İkincisi ise, badeli ve badesiz
olarak kendilerini tanıtmayı uygun bulan, içinde tasavvuftan nüveler
taşısa da, daha çok halkın; zamana uygun düşen sıkıntılarını, günlük
yaşamda ki geleneğe ters düşen çelişkileri, devlet ve halk arasında daha
çok adalet konusunda kendisini açığa vuran, uyuşmazlıkları konu alan
temsilcisi olan aşıklar yoluyla, sazlar ve sözlerle maksat ve meramını
anlatan gelenektir.
Benim bu yazımda üzerinde daha çok duracağım;
birinciler değil, daha çok ikinci guruba dahil olan halk aşıkları
olacaktır. Kısaca bazı çevrelerin ozan, bazı çevrelerin doğrudan aşık
olarak tanımladığı ve adlandırdığı gelenek sahipleridir.
Konuya
genel yargılardan daha çok, kendi tecrübem, gördüklerim, yaşadıklarım
ışığında bakmak istiyorum. Geçmişte, hatta yakın geçmişe kadar çok
ciddi, halkın zihin dünyasına mıh gibi yer eden temsilciler yetiştiren
bu geleneğin, giderek zayıfladığını yazık ki, ben uzun zaman içinde
bizzat gördüm ve yaşadım. Neredeyse, Anadolu’nun bir bölüm ve bölgesine
sıkışmış, kendisini gerçek anlamda, televizyon ve radyoların verdiği
desteğe rağmen ki, tanıtım için çok önemlidir; bu gelenek kendisini
gerçekleştirme adına yenileyememiş, pasif bir konumda kalmış ve kalmaya
devam etmektedir. Konya Aşıklar Bayramı gibi özel günler ayrılsa ve
kutlamalar, yarışmalar yapılsa da, eski ağırlık ve konumunu koruduğunu
kimse iddia edemez. Değerli aşıklarımıza sorsak; belki kendilerince bir
yığın haklı, haksız gerekçeler ve nedenler sunabilirler, ancak görünen
yüzüyle, konusuna tam hakim, deruni, kültürlü, okuyan-araştıran, kendini
geliştirmeyi bir borç bilen ciddi temsilciler kalmamıştır. Değerli
aşıklarımız bunu genel anlamda kullandığımı takdir ederler.
Bu
gün kimse, bir Şenlik, bir Sümmani, bir Celali, bir Veysel, hatta bir
Mahsuni, Reyhani, hatta Çobanoğlu olduğunu söyleyemez. Peki, halkın
dertleri mi bitmiştir ? Günlük yaşam aşıkları yaralayan anlamda tahrip
etmeden mi değişip, gelişmektedir ? Devletimiz dünden daha mı çok
adildir ? Halkı soyup soğana çevirenlerin kökümü kesilmiştir ? Hayır !
Hiç biri bitmemiştir, ama, aşıklık geleneği bitmek üzeredir. Bazı
aşıkların dünyasına dair konular, mahiyet değiştirse de, artarak devam
etmektedir oysa...
Yeniden dirilir, halkın ve toplumun dünyasında
gerçekten yer alırlar mı ? Yine büyük temsilciler çıkarırlar mı? Bundan
ben şahsen çok emin değilim. Çünkü bu potansiyeli ortaya koyacak ceht
ve çabayı, gerçek anlamda görmüyorum. Mevcutların çoğu, eskiyi zayıfça
taklit eden konumdadırlar. Hepsi, ancak usta malı şiirler söyleyip
çalmaktadırlar...Dahası, düzgün bağlama çalan bir aşık görmedim bu güne
kadar. Nedense aşıklarımız bu zahmete girmemektedirler...Çok güçlü ve
kalıcı şiirler yazanlar da yok denecek kadar azdır. Benim gördüğüm en
büyük eksiklik; kültürel bir çabayı göze almamaları...Hiç birinin
yeterince okuyup araştırmadığını, eskilerin üzerine bir şey koyma
çabasına girmediğini yazık ki, üzülerek görüyoruz...
Elbette
hiçbir şey olmuyor, olmadı demiyorum. Ama birileri bu kabuğu mutlaka
kırmalı ve aşıklık geleneği herkesin ve kesimin nezdinde eski şaşaalı
günlerine mahiyet değiştirse de kavuşmalı, kavuşturulmalı... Bu değerli
kültür geleneğinin tüm olumsuzluklara rağmen ihtiyaç olmaktan çıktığını
düşünmüyorum...
Hayrettin YAZICI
(
Aşıklık Geleneği Ve Geleceği başlıklı yazı
HayrettinYazcı tarafından
21.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.