Gonca Dem
Ben, her şeyin tomurcuk halini çok önemsiyorum; gerek
oluşum öncesi geçirdiği serüveni, gerek patlamadan önceki o kıyamet
kımıldanışlarını, gerek ilk dilini çıkarmasını ve hayata meydan
okurcasına patlama halini, çok önemsiyorum...
Bir ömür tabiyatı
gözleyen biri olarak, çoğu insan gibi elbette onca çiçek ve güzellik
içerisinde, ben de, güle yananlardanım...Gülle benim ilk muhabbetimin
nasıl başladığını sahiden hatırlamıyorum. Kışın tam kışlığını yaptığı !
Yazın yazlığından utanmadığı, karasal iklimin hüküm sürdüğü bir
coğrafyaya doğmuştum. Gözlerimi hayata bir koyağa gizlenmiş gibi ürkekçe
duran yüz haneli köyde açmıştım. Dededen kalma evimizin önünde, içinden
arı uğultusunun eksik olmadığı, duvarları içerden çevreleyen yediveren
güllerin buğulandığı, leyleklere yuva, yaban kavaklarıyla meskun bir
mahal. Bir bozkırda gül olmak ve gül kalmak kolay şey değildi, ama,
bunlar direnen güllerdendi...
Bu güllerin insanı gerçekten sarhoş
eden müthiş bir kokusu vardı. Onca diyar gezdim ve her uğradığım
diyarda ilk gözlediğim ve kokladığım gül olurdu. Güller gözlerimde belki
aynı güller olarak kalmıştı, ancak dedemin gülleri kadar güzel kokan
güllere bir daha asla rastlamadım. Her şeye rağmen ben güllerin bu
yanında değildim aslında. Daha çok gülün gonca halindeyken içinde
yaşadığı katman katman o yakıcı hararetteydim...Yaşadığı kıyametin bir
yanardağın yaşadığından farkı yoktu aslında ve bir şairin şiire
yatmasından !
Şairde bir gonca gibi hapsedilmiş bir güzellikten
ibarettir aslında. Ancak halden hale girip birgün her şeyle alay
edercesine dilini çıkarıp sonra patladığında; dost- düşman kimsenin
kayıtsız kalamayacağı güzelliğe dönüştüğünde, gonca deminde çektiği
ızdırabı daha iyi anlarız. Sanırım bunun ne anlama geldiğini annelik
hazzını tadanlar daha iyi takdir ederler...
Şairle şiirin ilşkisi
neyse, tomurcukla gülün ilişkisi şüphesiz aynı şeydir. Şairlik
daraltılan ve sıkıştırılan, dahası yoğunlaştırılan ve yalnızlaştırılan
sözcüklerden dönüştürülerek binlerce yansıma üretme eylemi değil midir ?
Bu yansımaların herbirinin öncelikle gözümüzü ve gönlümüzü okşaması
istenmez mi ? İmge dediğimiz şey, sözcüklerin gebeliğinden başka nedir
ki ? Doğan sarı ve siyah perçemli onca bahar çocuğu kız ve oğlan...Bu
anlamda bir sözcük, karnında ne denli ağırlık taşıyorsa, şair içinde,
şiir içinde o denli değerlidir. Sözcükleri gebe kılansa yine şairin ta
kendisidir...
Bu değerden dolayıdır ki, gülün gonca hali benim tabiyata ve hayata bakışımın remzini oluşturur.
Yazdıklarım
ne denli şiirdir bunu bilemem; ancak her şiire yattığımda yeşillerle
kuşatılmış kankırmızı bir gonca kesildiğimi hep düşler ve yaşarım...Bu
yüzden gonca halinde bir gülün zamansız koparılması da beni en çok üzen
şey olur...
Gonca deminde selam, saygı...
(
Gonca Dem başlıklı yazı
HayrettinYazcı tarafından
9.12.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.