Uçsuz bucaksız sapsarı bir sonsuzluğun içinde yüzdüğümün farkındayım. Sonsuzluğun da bir kıyısı vardı; inanması güç ama eğilip baktım! Ağzı bir uçuruma açılıyordu ve başka daha derin bir sonsuzluğu işaret ediyordu. Ürküntüyle karışık, zaman üstü bir sarhoşluktu yaşadığım! Hayali bir yolculuktu yaptığım,ama katı gerçekten daha hayret vericiydi...

Hayatım da en büyük yalnızlığı oradan döndüğümde yaşadım. Yoğun bir çelişkiyle gerilmişti; hem ruhum, hem bedenim! Buradan öteye gitmekten korktuğuma göre, ne yapabilirdim? İki yol kalıyordu bana;ya içimin erdemine dönecektim,ya eşyanın katı gerçeğine...Eşyanın katı gerçeğine hep şüpheyle baktım! En büyük gerçek,gözlerimin bana tam gerçeği söyleyecek yetenekte olmadığıydı. Elimle tuttuğumla, gözümle gördüğüm arasında da bir fark vardı. Yoksa aklımız, ancak bu farkı görecek kadar mıydı? Yoksa bu farkı aradan kaldırmak için miydi aklımız? Bir miktar toprağı iki parmağımın arasına alıp, zerreye dönüştürünceye dek ufaladım. Toprağı toz yapıp,tozu boşluğa savurdum...Biliyordum; taş ve demir sertti, ama,taşı bir makinayla kırabileceğimi, demiri ateşle eriteceğimi biliyordum. Sonuçta aklımın görevinin, eşyayı binbir hale sokarak hayata katmakla, dahası hayatı kolaylaştırmakla ilgili olduğuna inandım. Aklımın görevi hayatıma hizmetten ibaretti, ötesi yoktu!

İçimde ki bir his, aklımdan ibaret olmadığımı söylüyordu. İçimde yaşattığım erdemli bir hayal alemi vardı. Bunu aklımla biliyorum. Bu hayalimi de aklım mı üretiyordu diye düşledim. Bundan halen çok emin değilim....

Bütün bunların üzerine içimde yaşattığım bir alemin olduğu da doğru. Bunu reel dünyadan çok, orada gezindiğimde anlayabiliyorum. Orası daha derin ve geniş. Ürküntü verici ama, reel dünya kadar karmaşık değil. Kendi içinde bir devinimi olduğu da doğru. Fark ettiğim çıplak gerçek, orada kötülüğün olmadığı.. Çünkü sokaklarda asık bir yüzle dolaşırken,içime döndüğümde,yüzümün hemen tebessüme boğulduğunu fark ediyorum. Orada hiç düşmanım yok ve günah işlemiyorum.

Gerçekte ne yapıyorum ben?.Zaman zaman dışımda yaşayıp, bir süre sonra içime mi ölüyorum? Dünya ve ötesi arasında ki ince farkta bu kadar mı? Benim alemimde bu her gün gerçekleşen bir şey...Her gün ölüp, dirildiğim doğru değil. Ama her gün iki alemde yaşadığım doğru. Bunu bir kapıdan girer gibi yapmıyorum, vites değiştirmek gibi bir şey de değil. Gece ve gündüzün yer değiştirmesine daha çok benziyor sanırım. Reel dünyanın perdeleri inerken,hayal dünyamın perdeleri aynı hızla açılıyor. Bu geçiş anında yaşadığım süre, kaydedilemeyecek kadar zaman olarak kısadır.

İşte, hergün böyle, ihtiyacım olduğunda aranıza dönerim. Canımı sıktığınızda yüzmeye giderim...Bir farkla; benim denizlerim, sarı, hem sapsarı... Uçsuz-bucaksız ve sonsuz...


( Sarı Deniz başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 14.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.