İnsanın çok istediği bir şeyi yapamaması kadar acı veren bir şey yoktur !... Aşkı, yalnız bir kadını veya erkeği sevmek olarak anlamak kadar, dünyada büyük yanlış anlamakta yoktur. İnsan nelere aşık olmaz ki ?...

Neye ve kime olduğu çok önemli değildir; ama, aşk çoğunlukla acı veren bir tutkudur. Onu anlamlı kılan verdiği ıstıraptır daha çok. Bir ölçüm cihazım yok, böyle bir tutkuyla bir kadın sevdim mi diye?..Çok emin değilim. Ama bütün ölçüm cihazlarını mat edecek bir tutkuyla bir şeyi sevmiştim; okumayı...

Neden okumayı bu denli sevdiğimden çok, beni buraya iten nedeni anlamaya çalıştım. Beni bu tutkuya iten neydi ?

İlk algıladığım şu olmuştu; `Halden memnuniyetsizliğim` bu memnuniyetsizliğim, bende, beş yaşımda kıpırtı halinde vardı, onu hatırlıyorum. Peki hedeflediğim bir şey var mıydı ? Bana iyi bir yaşama standardı sağlayacak olması mı ..? Hayır..Hiç aklımın ucundan bile geçmemiş, şimdi anlıyorum. Maddi bir beklentim olmadığına göre, okumaya ben bir karasevda gibi çeken esrarlı şey neydi ? Yine şimdi anlıyorum ki, tek neden bilmek ve haz almakmış... Demek hayat benim için; bilmek, anlamak, anlamlandırmak ve haz duymaktan geçiyor. Demek, dışındakiler beni çok ırgalamıyor. Bu eylemler dünyasının dışına atan bir şey de değildir.

Anlaşılıyor ki hayat yoluna, ben, bu dürtülerle çıkmışım. Yola çıkışımı kendi zekamla sağladım. Bu anlamda şartlara boyun eymedi çocuk dünyam. Ama, sonra aması çok ağır geldi ! Okumaya adım atmakla şanssızlıklarımda ayaklandılar !...

Bir köyden geliyordum. Köyden gelmek hayatı anlamlandırmak serüveninde, hayata eksik başlamak anlamına geliyor. Akla gelen her şeye biraz arkasından bakmaktır. Hiç naçar kalmasakta, arzularımıza uygun çok paramızda olmadı. Sonra anladım ki, ben parayı çok sevmemişim. Aslında anormal bir şey yoktu. Sizin sevmediğiniz şey, sizi neden çok sevsin ? Hesaplarınızın tutmamasında payı büyüktür yinede.

En büyük hatayı ise, her şeye kafa yormakta yapmışım ! Şimdi anlıyorum ki, insan her şeye yetecek bir varlık asla değildir. Madem öyle, insan neye yetebileceğini çok erken anlamalı. Zaman kaybetmemeli, zira ömür sanıldığından çok kısa. Yoksa her şeyin yarım kalacağını bilmeli ! Yarım kalan bir şey kadar delirten bir gerçek yoktur hayatımızda !...

Delirten bir gerçeğiniz olmamasını istiyorsanız, hiçbir şeyi yarım bırakmamalı. Hayatın hangi yanağından öpüyorsanız, iyi öpün; dudak iziniz kalsın. Ama, asla gözünüz kalmasın....

İnsan ruhuna uygun bir dalda yoğunlaşmalı. Hepimizde her özellik yoktur ama, bir özellik mutlaka vardır; bunu yakalamalı. Yoksa dünyaya gelmemiz çok anlamsız olurdu. Kendimizi gerçekleştirme ve mutlu olmanın yolu buradan geçiyor kanımca.

Zamansız ve nedensiz bir şeye tutkun olmamız, içimizde taşıdığımız ve çokta farkına varmadığımız bu özden geliyor. Biz kabuğunu zamanında kırmadığımızda, bir yolunu bulup patlıyor, fışkırıyor ve kontrol edilemeyen bir tutku haline geliyor.

Denizlerin karalardan zengin olduğunu duymuştum. Dışarıya baktığımız kadar, dönüp içimize de bakmalıyız. Gününde ve zamanında...

Şimdi yıllar sonra dönüp içime bakıyorum; içim acıyor yarımlıklarda !...

Sahi, ben ne istiyordum da olmadı ? Çok şey mi ? Hayır !...

Ben çok şeyi aşkla sevdim, ama, bu denli acı vereceğini düşünmemiştim. Demir leblebi çıktı sevgilim ! Dişim de acıyor...

Selam,saygı...




( Yarımlık başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 8.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.