Devr-i Ademden bu yana nice gül açılıp soldu. Nice bülbül feryad u figan etti. Her gece  gül yaprağıyla buluşan çiy damlalarını şebnem diye yaza geldi sözlükler. Nice gül tenler toprak oldu da ağıtlar,türküler yakıldı. Lâkin, gülün remz olduğu; teri gül kokulu sevgili damgasını vurdu çağlara. Gül, ona remz olmaktan mesrur ve meftun olalı, ne bülbüle yüz verdi ne devrana. Usaresini özünde sakladı. Hicab perdesini kimseye aralamadı. Vefanın, güzelliğin, edebin ve adabın kucağında mahşeri beklemeye  başladı.

 

            “O” inci tanesi, çöle yağan bir yağmurdu. Önce çölleri serinletti, sonra meltem serinliği, tüm dünyayı cehalet ve zulmetin kucağında bunalmaktan kurtardı. İnsanlığa, kanaatın, vefanın, dostluğun ne olduğunu  suhuletle sundu. Kadınların aşağılandığı, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, bir coğrafyada sevgi, şefkat ve merhamet çiçeklerinin açmasına kapı açtı. Daha nübüvvetle müjdelenmeden yaşadığı şehirde “emin”olduğu  dost düşman herkes tarafından ilan edildi.

 

               Tevazuun ve vakarın  imtizaç ettiği eşsiz kişiliği çağlara damgasını vuran öksüz, öksüzlerin ve yetimlerin sığınağı, hamisi, her şeyiydi. Ona düşmanları dahi kötü diyemediler; ama saltanatları ellerinden gideceği, çıkarları zarar göreceği için karşı çıktılar. Gayretine çilesine Namusu Ekber, Kabe, Ebu Kubeys Dağı şahitti. Kendisine dünyalık zenginlik ve saltanat vaadederek,Hak davasından dönmesini isteyenlere cevabı gayet netti. “Bir elime güneşi,bir elime Ay’ı verseler yine de davamdan dönmem.” Çünkü, gütttüğü dava nefsî dava değildi. Sonsuzluğun sahibinin, insanlığın ve dünyanın selameti için emrettiği güzellikler manzumesiydi.

 

               “O” *Ümmü Ebiha’nın babası, Hatice’nin ve Aişe’nin sevgili eşi, Hasan ve Hüseyinin dedesi. Ebu Bekir’in arkadaşı ve damadı idi. O, Kâbe’nin gölgesinde büyüyen temiz fıtratlı bir Kureyşliydi. Abdullah’ın ve Amine’nin yetimi, Rabbi’nin sevgilisi,ümmetinin gözbebeği idi. Gerçek özgürlüğün ve demokrasinin yerleştiricisi, cahiliye dönemini geldiği karanlık mahzenlere hapsedip, aydınlığı, adaleti ve eşitliği yerleştiren emsalsiz inkılâpçıydı. İnsanı ezen, aşağılayan, dışlayan her türlü sömürü anlayışını reddetmiş, o yüzdende egemen güçleri karşısına almıştı. Karşısındaki echeller, cümle düşmanlıklarına rağmen, onun kişiliği ile ilgili olumsuz en küçük bir kelam dahi edemiyorlardı. Aslında hepsi de ona hayrandı. Kurdukları hegemonyanın yıkılmasından korktukları için elbirliği ile karşı çıktılar.

 

             O, çöle inen ilahi mesajları ruhunda ve bedeninde taşıyan  etten ve kemikten bir insandı. Tek farkı, sonsuzluğun sahibi tarafından seçilmiş olmasıydı. Çöle yağan rahmet yağmurundan sonra açan gül, mahşere kadar ve mahşerden sonra solmayacaktı. Çünkü ona  bu garantiyi veren onu âlemlere rahmet olarak gönderen “Âlemlerin Rabbi’ydi.”

 Ankara,14.08.2010 İ.K

 

 *Hz Fatıma Validemiz

 

 

 

( Yağmurdan Sonra Açan Gül başlıklı yazı İbrahim Kilik tarafından 14.08.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu