Düzenden Düzensizliğe Minnak Bir Bakış
Fizik yasaları
der ki; “Evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru gider.” Kaoston kozmosa ve
kozmostan da tekrar kaosa giden bir düzenin içerisinde yer almaktayız. Yani
elinize bir taş alıp bir cama fırlattığınızda o camın bütünlüğünü bozmuş
olursunuz. Taşın etkisiyle parça parça olmuş camı ne yaparsanız yapın hiçbir
güç ile eski haline getirmeniz mümkün değildir. Ya da bir kasenin içinde
düzenli bir şekilde tam ortadan ayrılmış ve belirgin bir şekilde kakao tozu ve
pudra şekeri olduğunu düşünelim. Elimize bir kaşık alıp bu kasenin içindeki
kakao tozu ve pudra şekerini saat yönünde karıştıralım. Kakao tozu ve pudra
şekeri taneleri birbiri içinde karışacaktır. İlk başta kahverengiye ve beyaza
bölünmüş kase içerisindeki madde karışık bir renkte görünecektir. Kase içindeki
madde bu haldeyken elimizdeki kaşıkla aynı şekilde saat yönünün tersinde kaseyi
karıştırsak kase içindeki maddeleri ilk haline çevirmemiz mümkün olmayacaktır.
İşte bu da şunu ispatlar ki; Evren düzenden düzensizliğe doğru hareket eder.
Evrendeki
fizik yasalarının evren içerisinde bulunan her şeye hükmettiği gerçeğine karşı
çıkacak birisi olabileceğini düşünmüyorum. Evrenin fizik yasaları evren
içindeki canlı ya da cansız tüm canlılar için geçerlidir. Yani evrende her şey
düzenden düzensizliğe doğru hareket ediyorsa bu yalnızca gezegenler, yıldızlar,
galaksiler ya da cansız varlıklar için değil, evrenin içerisinde var olan canlı
varlıklar içinde geçerlidir. Hatta bu canlı varlıklar eğer bir bilinç
kazanmışlarsa kazandıkları bu bilinç içinde geçerlidir; ruhsal durumları ve
düşünceleri içinde geçerlidir. Yani öyle olmalıdır. En azından ben öyle
olduğunu düşünüyorum. Ayrıca evrende her şeyin düzenden düzensizliğe doğru
hareket ettiği hususunda bizzat şahitlik edebilirim. Ömrüm boyunca her geçen
gün ban bir önceki günü, her geçen yıl bana bir önceki yılı aratmıştır. Elbette
bu her zaman böyle olmayabilir. Ancak genel durum bu istikamette hareket
etmektedir.
Hem maddi
anlamda hem de spiritüel anlamda evrende her ey düzenden düzensizliğe doğru
hareket etmektedir. Aslına bakılırsa bu yüzden biz insanlar her zaman
geçmişimize özlem duyarız. İşi bir adım ileriye götürecek olursak bu evren
yasası insanların inanç sistemlerinde bile kendine yer bulmuştur. Özellikle
semavi tek tanrılı dinlerde yaratılan ilk insanın yani Adem’in kusursuz bir
düzenin hakim olduğu cennette bulunduğu ve ardından bu düzenin bozularak
sınırları ve kaosu barındıran dünyamıza gönderildiğinden bahsetmektedir. Yani
işler yine düzenden düzensizliğe doğru hareket etmiştir.
Bu günlerde bu
düzenden düzensizliğe hareket meselesi oldukça dikkatimi çekmeye başladı. Ben
fizik hususunda eğitim almış birisi değilim. Ancak bilimsel konular her daim
ilgimi cezbetmiştir. Özellikle çocukluğumdan beri belgesel izlemeye bayılırım.
Hollywood sinemasının etkisiyle (ki çocukluk ve ilk gençlik yıllarım bu
filmlerle yoğrulmuştur desem yalan söylemiş olmam) bilime; popüler bilime olan
ayrı bir değer vermiş ve hatta bu konuyu içselleştirmişimdir. Özellikle hayal
dünyamda bu fiziksel enstrümanları kullanarak var olmayan bir dünya yaratmak ayrı
bir keyif verir bana. Elbette bu düzenden düzensizliğe doğru hareket etme
meselesi keyif verici bir mevzu değil. Çünkü insana düzen ve düzensizlik gibi
iki seçenek verilse insan her daim düzeni tercih eder. Çünkü düzenin içinde
belirlilik vardır ve belirlilik insana huzur ve güven verir. İnsan doğası
gereği güvende olmak ister. Düzensizlikte ise belirsizlik ve dolayısıyla güven
bulunmamaktadır. Belirliliği kontrol edebilir insan ama belirsizliği kontrol
edemez ve kontrol edemediği belirsizlikten korkar. Tarih boyunca hep böyle
olmuştur. Hatta bu nedenle bazı insanlar diğerlerini bu şekilde köleleştirmiştir.
Onlara şöyle seslenmiştir; “ Ey İnsan, belirli köleliği mi tercih edersin yoksa
belirsiz özgürlüğü mü?” İnsanlarsa şöyle cevap vermişlerdir; “Elbette belirli
köleliği efendimiz!” Çağımız maalesef
insanlık tarihinin en yüksek köleleştirme ve kölelik rakamlarına sahip olması
da bu nedenden kaynaklanmaktadır. Çağımızda insanlar tercihli köleliği özgürlük
zannetmektedirler. Yönetimler insanlara bir takım seçenekler sunmaktadır; “Belirlilik
içinde bir köle olmayı mı tercih edersiniz? Yoksa belirsizlikler ve
dışlanmışlıklar içerinden bir özgür olmayı mı?” Elbette çoğu insan
belirsizliğin ve dışlanmışlığın kötü etkisini yaşamamak ve hissetmemek için
kölelik seçeneğini seçmişlerdir. Ancak bu tercihlerine rağmen kendilerini özgür
ve medeni olarak adlandırmaktadırlar. Kendi doğasını çözen insan bu şekilde
kendini köleleştirmiştir. Bu aslına bakılırsa oldukça acıklı da bir öyküdür.
Elbette bu yazının konusu tercihli köleliliğin esasları ya da köleleştirmenin
kısa tarihi değil. Bunu bir başka yazımda anlatmaya çalışırım. Aslına bakılırsa
ömrü boyunca tercihli bir köle olarak yaşamış bir insanın (ki hala öyle
yaşamakta olan) bu konuda elbette yazacak birkaç cümlesi vardır.
Nasıl evrende
her şey düzenden düzensizliğe doğru ilerliyorsa dünya da ve dünya sakinlerinde
de her şey düzenden düzensizliğe doğru ilerler. Ancak insan yapısı gereği
düzeni her daim tesis etmek için çalışır ve çabalar. Emek ve alın teri ile var
etmeye çalıştığı düzen her defasında evrenin bu kadim yasasına yenilmeye mahkûmdur.
İnsan olmanın belki de temellerinden birisi de evrenin bu yasalarına karşı koymaya
çalışmasıdır. Ah şu çılgın insanlar! Her zaman öyle olmaz ama kimi zaman insan
evrenin yasalarıyla uyum halinde yaşamak ister. Her yasanın kendine has bir
durumu söz konusudur çünkü. Bu yasaların kimine karşı koymak gerekir, kimine
ise uyum sağlamak. İnsan bilincinin ve insan iradesinin dışında gelişmiş olan
bu yasalar insanı çepeçevre kuşatmıştır. O sebepten insan bazen kendini bu
yasalardan duvarları örülmüş bir hücrede hisseder kendini. Bende bazen bu
hücrenin sıkış tıkış sarsılmaz duvarları arasında çaresiz ve bunalmış
hissediyorum kendimi. Ruhun sonsuzluğu
evrenin sınırları ile çepeçevre kuşatılmışsa insan bu duruma nasıl tepki
verebilir ki? Gerçi çoğu insan için bu duvarlardan oluşan hücre olukça
geniştir. Hatta ömrü boyunca bu duvarlara hiç temas insanlar bile mevcut
bulunmaktadır. Keşke bende o insanlardan birisi olabilseydim diyeceğim ama
yanlış bir dilekte bulunmaktan da ölesiye korkmaktayım.
Yazıma konu olan
evrenin düzenden düzensizliğe doğru hareket etmesi hususunda benim şahsi fikrim
bu konuda bir doğrusallık olmadığı yönündedir. Bana kalırsa evrende her şey
evrenin kendisi gibi hareket etmektedir. Şöyle ki dünya nasıl kendi etrafında
ve güneş etrafında dönmekteyse ve dahi güneş nasıl ki hem kendi etrafında hem
de galaksinin etrafında dönmekte ise bu yasalar içinde bir doğrusallıktan
ziyade bir tür dönme hareketinden bahsedilmelidir. İçerisinde bulunduğumuz
samanyolu galaksisi bile hem kendi etrafında dönmektedir hem de tüm birimleriyle
birlikte komple başka bir dönüşün içinde bulunmaktadır. Buradan hareketle bir
doğrusal hareketten bahsetmek mümkün değildir. Yani evrende her şey düzenden
düzensizliğe ve ardından tekrar düzene ve ardından tekrar düzensizliğe doğru
hareket eder. Bu döngüsel hareketin tamamlanması içinse elbette zamana ihtiyaç
vardır. Ancak bizim sahip olduğumuzu düşündüğümüz zaman bu döngüyü tamamlamaya
çoğu zaman yeterli değildir. Bir bu döngünün yalnızca küçük bir bölümüne şahit
olmaktayız ve dolayısıyla bu durumu bir döngüden ziyade bir doğrusallığa
benzetmekteyiz. Gündüz ve gecenin ardı ardına gelmesi, mevsimlerin değişmesi
hep bu döngüselliğin eseridir. Elbette bunun bilimsel bir dayanağının olup
olmadığı hakkında net bir görüşe sahip değilim. Yalnızca şahsi kanaatimi
belirtiyorum. Bilimsel arenada bir otorite olmamam dolayısıyla da bunun gerçek
olup olmadığı hususunda herhangi bir dayanağım yok. Biz edebiyatçılar (elbette
kendimi bir edebiyatçı olarak nitelendirmem de oldukça küstahça bir yaklaşım
olur. Eli kalem tutanlar desem benim için daha doğru olur sanırım.) romantik
bir kurgusallığın içinde hayal kurmayı pek severiz.
Ne de olsa
yazmak biraz da boş yerleri doldurmak değil midir?
(
Düzenden Düzensizliğe Minnak Bir Bakış başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
7.08.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.