Pireler Deve Olduğunda
İnsan hayatı
boyunca çok çeşitli kararlar verir. Kimi zaman bu kararlar büyük kararlardır.
Örneğin evlilik kararı çok mühim bir karardır. Tüm hayatınızı baştan aşağı
değiştirir. Öyle bir değişim silsilesi oluşur ki hayatınızda bir daha hiçbir şey
eskisi gibi olmaz. Hatta öyle ki bu kararla birlikte karakterinizde bile bir
takım değişiklikler yapmanız gerekebilir. Hele bir de evlilik neticesinde
çocuklar dünyaya gelirse yeni roller, yeni sorumluluklar derken bir bakarsınız
evlilik kararı vermeden önceki sizden eser bile kalmamış. Bu karar sonucunda önce
eş olmuşsunuz, ardından baba olmuşsunuz her şey tamamen değişmiş. Bu büyük
kararlara pek çok örnek verilebilir. Hangi üniversitenin hangi bölümünde
okuyacağınıza karar vermek gibi mesela. Seçtiğiniz meslek tüm hayatınızı etkisi
altına alır. Gideceğiniz yerler, tanıyacağınız insanlar, içinde bulunacağınız
çevreler hepsi bu meslek seçimi kararının etrafında şekillenir. Hatta bir
evlilik kararının oluşmasında bile oldukça büyük bir etki alanı vardır. O
yüzden genç bu kadar ciddi bir kararı çocuk denecek yaşta alma sorumluluğu bana
her zaman korkunç gelmiştir. Yani bebek önce anaokuluna gidiyor ardından
ilkokul, ortaokul ve lise derken bir anda meslek seçimi kararı ile karşı karşıya
kalıyor. Bu seçiminden sonraki tüm hayatı bu kararından iyi ya da kötü yönde
etkileniyor. Herkes gibi bende bu kararı verdim. Sonuçlarının bu kadar büyük
etkiler yaratabileceğini bilseydim elbette daha titiz davranırdım. Fakat ben
yıllarda bunu algılayacak bir zihne sahip değildim. Üstelik yol gösterici
ebeveynlere sahip olmak gibi bir avantajım da yoktu. Benimkisi biraz zar atmak
gibi oldu. Zarı attığımda belki hep yek gelmediği için şanslıyım ama düşeşte
gelmedi elbette bunu da belirtmem lazım.
İnsanın verdiği
büyük kararlar zaman çizelgesinde büyük etki alanları oluşturuyor bunda hiçbir şüphe
yok ancak ben verilen küçük kararlarında zaman çizelgesinde büyük etkiler
oluşturabileceğine bizzat şahit olmuş birisi olarak verilen kararın büyük ya da
küçük olmasında zamanın aslında en büyük etki sahibi olduğunu söyleyebilirim.
Şöyle ki hemen hemen hepimizin yaşamış olduğu çürük diş hadisesini bu konuda
örnek olarak gösterebiliriz. Hepimiz daha küçük yaşlarda diş sağlığı eğitimi
almışızdır. Bu eğitim bir eğitim kurumunda verilmiş olabilir, ebeveynler
aracılığıyla verilmiş olabilir ancak netice itibariyle hepimiz dişlerimizi
fırçalamazsak dişlerimizin çürüyeceğini biliriz. Çünkü bu bilgi bize
öğretilmiştir. En az sabah ve akşam olmaz üzere günde iki kez dişler
fırçalanmalıdır bilgisi hepimizin zihinlerinde yer bulmaktadır. Bu fırçalama
işlemi ise yaklaşık iki dakika sürecek bir işlemdir. Akşamleyin yemekler yenir,
çaylar içilir ve meyveler yenir. Uyku vakti geldiğinde ise küçük bir karar
verme süreciyle karşı karşıya kalırız; ya önce lavaboya uğrayıp dişlerimizi
fırçalamalıyızdır ya da direk yatağa gidip uyumalıyızdır. Diş Hekiminin
ağzımızdaki çürük dişi çekmek için diş etimize iğne yaptığı o acılı anda ya da
çürük diş ağrısıyla uykusuz geceler geçirdiğimizde bu küçük kararın ne kadar
büyük bir sonuca yol açtığını içten içe anlamışızdır aslında. Ben hiç kimse
görmedim ki diş hekimliğinden çıkarken sesli ya da içinden keşke dişlerimi
düzenli olarak fırçalasaydım demesin. İşte bu diş fırçalama ve diş çürümesi
durumunda olduğu gibi gündelik hayatımızda verdiğimiz birçok küçük kadar zaman
içinde büyük neticeler oluşturabiliyor.
Bu konuyla
ilgili bir örnek daha vermek isterim ki bu hikâye beni her zaman etkileyen bir
hikaye olmuştur. Almanya’da ikinci dünya savaşından önce Yahudi bir işadamı her
sabah evinden çıkıp işine giderken yolda görmüş olduğu ayakkabı boyacısı Alman’a
“Günaydın” diyerek selam verirmiş. Çoğu zaman bu ayakkabı boyacısı Alman bu
selamına karşılık verir ve bazen de cevap vermezmiş. Ama bu Yahudi işadamı her
sabah bu ayakkabı boyacısı Alman’ı gördüğünde onu selamlarmış. Zaman geçip de
Almanya’da faşist Nazi Partisi iktidara gelince antisemitist politikalarla Yahudilerin
ellerinde ne var ne yoksa alınmış. Ardından durum öyle vahşileşmiş ki Yahudi
vatandaşlar toplama kamplarına gönderilmeye başlanmışlar. Bu toplama kampları
da çeşit çeşit dizayn edilmiş elbette. Bir kısım toplama kamplarında sağlıklı
Yahudiler ağır şartlar altında çalıştırılıyorlarmış ama diğer kısım toplama
kamplarında Yahudiler vahşice etnik temizliğe maruz bırakılıyor yani
katlediliyorlarmış. İşte bu Yahudi işadamı da faşist nazi partisinin iktidara
gelmesiyle birlikte işini, servetini, evini velhasıl-ı kelam varını yoğunu
kaybetmiş. En son askerler yaşadığı yerdeki tüm Yahudileri toplamış tren
istasyonuna götürmüşler toplama kamplarına göndermek için. Elbette iki çeşit toplama
kampı mevcut olduğundan bir seçim durumu söz konusu oluyormuş. Tren istasyonuna
giden Yahudi kalabalığını keskin bir bıçak gibi ikiye yaran yüksek iskemlelere oturmuş
nazi askerleri kalabalığın içindeki insanları parmakları ile gösteriyorlar ve
bu göstermeye göre kalabalığın bir tarafı sağ tarafa bir kısmı da sol tarafa
ilerliyorlarmış. Bu seçim ölüm ve yaşam arasındaki seçim oluyormuş elbette. Bu Yahudi
işadamı da korku ve endişe içinde kalabalığın arasında ilerlerken bu ayrımın
yapıldığı yere gelmiş ve karşısında yüksek bir iskemlede oturan nazi askerini
görmüş. Bir bakmış ki bu nazi askeri her sabah selam verdiği ayakkabı boyacısı
Alman. Alman bu Yahudi işadamını ölüm kampının değil de çalışma kampının olduğu
kısma göndermiş ve yalnızca Yahudi işadamının anlayacağı şekilde ona selam
vermiş. Sonra Yahudi İşadamı çalışma kampına gönderilmiş ve ikinci dünya savaşının
bitmesiyle birlikte çalışma kampından kurtulmuş ve yaşamına devam etmiş. Hatta
bu hikayenin bizzat kendisi tarafından nakledildiği bile söylenmekte. Şimdi
burada Yahudi işadamının sabahları belki de çoğumuzun pek de önemsemediği küçük
bir nezaket kararı öyle bir zaman geldi ki yaşayıp yaşamaması kararına dönüştü.
Yani küçücük bir karar ne kadar da büyük bir etkiye dönüştü. Buna kelebek
etkisi deniliyor sanırım. Bir kelebeğin kanat çırpışı kadar küçük bir hareket
bile tüm evreni yok edecek boyutla alaylar silsilesine neden olabilir.
Bu konuda
örnekler çoğaltılabilir ancak ben bu kadarının bu yazı için yeterli olduğu
kanaatindeyim. Konunun özü şudur ki hayatımızda verdiğimiz küçük kararlar zaman
içerisinde büyük etkilere sahip olabilmektedirler. Bu kararlar küçük
alışkanlıklar ya da küçük alışkanlıklardan vazgeçmek şeklinde olabilir. El yıkamayı
alışkanlık haline getirmek hastalıkların önlenmesine, sigara içmemek ileride
kanser olunmamasına, çaya iki yerine bir şeker atmak ya da hiç şeker atmamak
ileride şeker hastası ya da obez olunmamasına, daha az ekmek tüketmek kararı
tansiyon, şeker ya da kalp hastalıklarına yakalanılmamasına neden olabilir. Bu
küçük tercihler yaşam kalitemizi, yaşamımızın uzun ya da kısa olmasını
belirleyebilir. Emniyet kemerini takma alışkanlığı insanı ölümden kurtarabilir.
Elbette bu denklemde olasılıklar sonsuz. Ancak olumlu bir tepkiyle karşılaşmak
için denkleme olumlu bir etkide bulunmak gerekir. İşte bu sebeplerden insan
küçük tercihleri küçümsememelidir. Özellikle zamanın kümülatif etkisi pireyi
deve yapabilir ve bu deve tüm yaşantımızı etkileyebilir.
(
Pireler Deve Olduğunda başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
17.08.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.