Uyumak
için olmadık hayaller kurmayan yoktur diye düşünüyorum. Ama bundan emin de
olamıyorum elbette. Kimi insan başını yastığa koyar koymaz uyuyabilirmiş. Ama ben
o insanlardan değilim. Bazen uyumam, uyuyabilmem çok uzun sürebiliyor. Yatakta bir
oyana bir bu yana dönüp duruyorum. Hele bir de geçmişteki kötü bir anı zihnimin
limanına demirlemişse yorgunluktan ölüyor olsam bile uyuyamıyorum. Uyuyabilmenin
yolunu küçük bir çocukken bulmuştum. Bu yaşıma geldim hala bu yöntemi
kullanırım. Bu yöntem bahsettiğim gibi hayaller kurma, hikâyeler oluşturma
yöntemi. Bir hayal kurmadan uyuyamıyorum. Uyumadan önce kurduğum hayaller
genellikle fantastik, bilim kurgu hikâyelerden oluşuyor. Ne de olsa benim
jenerasyonum Hollywood Sineması filmleriyle büyüdük.
Bu
uyuyamama meselesi sanırım bir çocukluk travmasına dayanıyor. Ben çocukken
ebeveynlerim beni ve küçük kardeşimi her öğlen uyuturlardı. Bu öğle uykusuna
yatma durumu mecburi yani zorunluydu. Özellikle günün uzun olduğu yaz
mevsiminde bahçedeki oyun dünyasından zorla koparılıp uyumaya zorlanırdık.
Uyuyamadığımız zaman ya hakarete uğrardık ya da dayak yerdik. Bu yüzden uyumak
için kendimizi zorlardık. Ben uyuyamadığım halde bir-bir buçuk saat uyur
numarası yaptığımı bilirim. Durum böyle olunca bu uyuma mecburiyetinden
kurtulunca da uyuyamamaya başladım. Bende bir tür uyuyamama problemi oluştu. Uyku
problemi demiyorum çünkü bendeki uyku problemi değil uyuyamama problemi. Uyuyabildiğim
zaman iyi bir uyku çekiyorum. Uykuya dalma hususunda problemlerim var. Bu problemleri
de kendimce çözdüm ve bu bahsettiğim hayal kurma yöntemini deneme yanılma
yoluyla keşfettim.
Yeterince
zaman geçip de uyuma vakti geldiğinde bir tür seremoni gerçekleşiyor her gece. Önce
bir sigara içiyorum sonra tuvalete gidiyorum. Ardından dişlerimi fırçalıyor ve
bir bardak su içiyorum. Mutfağı ve evi şöyle bir kontrol ettikten sonra yatağa
gidiyorum. Bu adımları ihtiyacım olsa da olmasa da gerçekleştiriyorum. Bu adımlardan
biri bile eksik kalsa kalkıp onu yerine getirmeden uyuyamıyorum. Bu adımlar
tamamlanmışsa sıra hayal kurma evresine geliyor. Özellikle uzay, gezegenler,
galaksiler, yıldızlar ve uzay yolculuğu beni çok çabuk uyutuyor. Uzay
boşluğunda seyahat ediyorum. Gezegenlerin yıldızların yanlarından geçiyorum. Bazen
dünyaya benzer bir gezegene inip yaşam formlarını inceliyorum. İnsan formunda
tuhaf varlıklar. Beni saygı ve hürmetle karşılıyorlar. İkramlar yapıyorlar. Beni
gelişmiş bir canlı formu sanıyorlar. Kimi zaman dünyanın derinliklerinde magma
tabakasına kadar ilerliyorum. Bu arada gizli kalmış yeni yaşam bölgeleri keşfediyorum.
Bu gezintilerin bir yerinde uykuya dalıyorum. Sonrası yok elbette. Bir uyanıyorum
sabah olmuş. Bazen tam uykunun tatlı
kollarında kaybolmak üzereyken bir gürültü geliyor. O kadar kötü hissediyorum
ki kendimi.
Uzay
yolculuğu, yıldızlar ve gezegenler çoğu zaman işe yarasa da bazen işe aramadığı
da oluyor. Bir türlü odaklanamıyorum. İşte böyle gecelerde bir zaman yolcusu
oluyorum. Bir zaman yolcusu olarak geleceğe seyahat etmeyi pek tercih
etmiyorum. Genellikle geçmişe gidiyorum. Özellikle de çocukluk, bebeklik
yıllarıma ve var olmadığım zamanlara. İspanyol paça pantolonlar, uzun saçlar ve
küçük esnaf dükkânları içerisinde geziniyorum. O zamanlar süper marketler,
zincir marketler yok. Eski Amerikan arabaları var. Ebeveynlerimin gençlik
halleriyle sohbet ediyorum. Eski toprak evler arasında geziniyorum. Kendimle karşılaşıyorum
bazen. Kendime öğütler vermek istiyorum ve uykuya dalıyorum. Kimi zamanda gün
içinde yaşadıklarımın peşinde koşuyorum. Kendim gibi değil de bir başkası gibi
yaşıyorum günü tekrardan. Öyle davranmasaydım da böyle davransaydım nasıl
olurdu sorusunun peşinden koşuyorum uykunun kollarına.
İzlediğim
bir filmde başrol oyuncusu oluyorum bazen de. Başrol oyuncusunun yaptığı
hataları yapmamaya özen gösteriyorum. Dünyayı ve insanlığı büyük felaketlerden
kurtarıyorum. İnsanların teşekkürlerini ve minnetlerini mağrur bir şekilde
kabul ediyorum. Zengin oluyorum çoğu zaman. Lüks bir villada deniz
kenarındayım. İnsanlara paralar dağıtıyorum. Zengin olmaktan ziyade insanların
takdirleri ve minnetleri beni daha hoşnut ediyor. Bazen de bir katil olup kötü
insanları öldürme planları kuruyorum. İnsanlığı kötülükten ve kötü insanlardan
temizliyorum.
Bu hayal kurma mesaisini her gece yapıyorum. Önceleri
uyuyamamak benim için bir eziyet iken bu sayede bir keyfe dönüşüyor. Yalnız bu
durum son zamanlarda kötü bir hale dönüştü bende. Şöyle ki uyumamam gereken
zamanlarda hayal kurmam gerektiğinde İvan Pavlov’un köpeğinin salyası misali otomatik
olarak uyumak istiyorum. Bu sebepten hayal uymamam gereken zamanlarda hayal
kuramaz oldum. Hâlbuki çocukluğumdan beri hayallerim beni hayata bağlamıştır. Yalnız
bir çocukluk geçirdiğimden ve hayatın sert dokusunun ruhumu zedelemesini
engellemek istediğimden; hayaller kurarak yalnızlığın acısını dindirir ve
hayatı yumuşatarak daha yaşanılır hale getiririm. Üstelik bunu yalnızca çocukken
değil şimdiye değin her dönemde yaparım yani yapardım. Bence edebiyat, şiir,
sinema, film, dizi, tiyatro bu amaca hizmet etmektedir; hayatı yumuşatmak ve
daha dayanılır bir hale getirmek. Gerçek salt haliyle pürüzlü, sert, keskin ve
can yakıcıdır. Çoğu insan gerçeğin yani hayatın gerçeğinin bu pürüzlü, sert,
keskin ve can yakıcı dokusuna dayanamazlar. Dayanabilenlerin ruhları lime lime
olmuştur. Herkes başka bir çözüm bulur bu probleme. Kimisi gerçekleri reddeder,
kimisi kendine yalanlar söyler, kimisi başkalarının yalanlarına inanır, kimisi
antidepresan kullanır, kimisi alkolik olur, kimisi uyuşturucu müptelası, kimisi
romanları takip eder, kimisi filmleri ve dizileri. Bende hayal kurarak hayatın
gerçeklerinden uzaklaşmak isterim. Elbette bu saydıklarımdan yalnızca birisini
yapmak gibi bir şart yoktur. Bende mesela yalnızca hayal kurmam, kimi zaman bir
kitabın kurgusallığına sığınırım, kimi zaman bir filme ya da bir diziye. Elbette
gerçeklere tamamen sırt çevirerek bu yollardan birine veya bir kaçına sığınmak
doğru değildir. Hatta bu durumu abartanlar toplum tarafından dışlanır, deli
diye etiketlenir ve tedavi edilmek istenir. Toplumsal yapı insanların
gerçeklerden tamamen kopmak istemesini bir tür hastalık olarak görür ve tedavi
etmek ister. Hatta bunun için çok emek harcanmış, insanlar senelerce eğitimler
görmüş, dev binalı hastaneler, tedavi merkezleri kurulmuştur. Benim bu konudaki
şahsi fikrim gerçekle olan bağın koparılmaması gerektiği yönündedir. Yani gerçek
ve gerçek olmayan arasında bir denge kurulmasının insan ve toplum için daha faydalı
olacağını düşünüyorum. ,
Hayatım boyunca
hayatın gerçeklerinden kaçmak için hayatını mahveden bir çok insan tanıdım. Kendi
gerçekliklerini ve kendi doğrularını oluşturmuşlar ve hayatın gerçeklerinden
kopmuşlardı. Yani bu durumu şöyle bir örnekle izah edebilirim; hayatı ve
hayatın gerçeklerini uzun bir yol olarak düşünelim. Bu uzun yol herkes için
farklı olmakla beraber meşakkatlerle doludur. Öyle ki kimisi için kızgın
güneşin altındaki taşlı çakıllı bir yoldur, kimisi için yokuştur, kimisi için
kayalıktır, kimisi için asfalttır, kimisi içinse belli belirsiz bir çizgidir.
Ama herkes için bu yolda yolculuk etmenin zor bir tarafı vardır. İşte bu
zorlukları elemine itmek için insanlar çeşitli çareler bulurlar. Kızgın güneşin
kavurduğu yolda seyahat edenler güneşin kızgınlığı daha az hissetmek için
yukarıda saydığım çarelerden birisine başvururlar. Ama yoldan vazgeçip de
çareyi kendinize yol eylerseniz o zaman işler sarpa sarar. Bende bu yolun
güçlüklerini hayallerimle törpülüyordum. Ta ki uykuyla ilgili problemimi de
aynı yolla çözümlemek isteyene kadar.
Şimdi bu hayatın
gerçekleri yolunun kızgın güneşi sırtımı kızartıyor, çakılları ayaklarımı
acıtıyor. Ancak bunun içinde bir çare bulmuş gibiyim. Çünkü yaşam her daim
devam eder, devam etmelidir; bir yolunu bulmalıdır.