Hiçken her birşey,
Havadaki sis; cilası anlamsız söylencelerin,
Ve rükuda beli kırılıyor yine poyrazın.
Cansız lambanın kitapları artık uykuda.
Vakit; tulumun haykırışına mürekkep dökme vaktidir.
Kiremitler çatırdıyor,
Kaburgaların dirençsizliğinden, ufuk her zamanki gibi
idamda.
İhanet, ahlaksızlık ve intikam sarmalında yıkılan bir
önceki köprüden yeni köprüler inşa eden ustalar hep aynı mühendisler. Hamlet
sahnede tam vaktinde hep dakik.
Jack Daniel’s-ı yıldıza bulamış,
Pencere kenarında dokuzuncu kattan düşüyordum; odam loştu
ve merhametsiz hayal gücüm ilk kez üşüyordu. Dudakları kanatırcasına üşüyen
adaleti ısırıyordu sert yüzüm. İki mum arasında kalınca insan; rahip kılığında
salavat getiriyor sigaralar/ ve/ zar atıyor sahtekarlar.
Artık çok geç !
Aklın sınırsızlığında gümrük yok, rüşvetli memurda; eğer
kendinde yemiyorsan.
Şuan aşağı sarkıyorum,
Arkamda hiçliğimi bırakarak, kahkahalar atarak aynı
zamanda yalvararak.
Şimdi daha yüksekteyim nerdeyse yirmi dokuzuncu kat,
rüzgarı yakından tanımak çok güzel.
Seviyorum,seviyorum,seviyorum,çok seviyorum; hayır yalan
söyledim hiçbir zaman gerçekten sevemedim; Bu katta seveceğim bir şey yok.
Kendime iyon bir hekimim sadece, başkalarına bozduğum
yeminlerin gecelerinde heyyula kurbanı; kanı beton zeminlere serilmeden önceki
son mohikan.
Dileksiz son nefesi verecek kadar şanssız değildi
bulutlar.
Ahlaksız düzenin, merhametli yağmuruydu / ben de
ıslanmıştım.
Bir denizim vardı mavi, gözleri resif, saçları yosun adı
Karya; Kraliçeydi ve zarifti.
İlyada destanı’nın son varisi.
Sahipsiz banka sıfat verdiğimiz günler hatırına otuz dokuzuncu
katta gözlerimden güz akıyordu çocuğumun daha ismini koyamadan.
Artık biliyorsunuz; şimdi beni rahat bırakın.
Doğmak için ölmek !
Yüce Tanrım ölmek ne güzel.
Bülent KAYA
İstanbul / 03/03/2013