TAÇ MAHAL (Crown
mahal)
Taç Mahal aşka dikilen anıtların en
güzeli, en anlamlısı ve en büyüleyicisi..
Hindistanlı yazar “RABİNDRANATH
TAGOR” için “zamanın yanaklarından akan bir damla gözyaşı”dır bu anıt.
Taç Mahal, aşka dikilen bir sadıklık anıtıdır, aşk için eritilen zamandır.
Taç Mahal, Aşkın yeryüzünde ki yansımasıdır…
Taç mahalin hikayesine kısaca bir göz atalım, aşka bir kez daha aşık olamaya …
Taç Mahal, Babür İmparatorluğu'nun
6. hükümdarı Şah Cihana (Şah-ı Cihan:Dünyanın Şahı) (1593-1666) tarafından, o
zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan'ın Agra şehrinde, Jumna (Yamuna)
Nehri'nin kıyısında yaptırılmıştır. (Babür Şah'ın Hindistan da kurduğu Türk
İmparatorluğu, Hindistan'da 332 yıl (1526-1858) egemen oldu.
Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en
güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Cihan'ın büyük bir aşkla sevdiği
eşi Ercümend Banu Begüm'ün doğum sırasında ölümü üzerine, onun anısına yaptırılmıştır. (Çocuk doğururken ölen kadınların kutsal
olduğuna inanılır.)
Yapının mimarları; Mimar Sinan'ın
talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları
yazan Hattat Serdar Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul'dan
davet edilmişlerdi. 1632'de inşasına başlanan eser, 20 yıl sonra 1652'de
tamamlanmıştır.
Tac Mahal'in yapımında parlak, ince mavi
damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden yapılan ve yerden
yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmış ve 1648
yılında tamamlanmıştır.
Kubbe
üzerinde altınlı bir alem vardır. Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hattat Serdar
Efendi tarafından “Yasin suresi”nin tamamı yazılmıştır.
İnşaatta çok sayıda ustanın da yanı
sıra, günde 20 bin işçinin çalışmasıyla türbe 1643'te, çevresindeki avlu ve
yapılar 1649'da bitirildi. Tac Mahal, 20 yılda 1652'de bütünüyle tamamlandı.
Mümtaz Mahal ve Şah Cihan'in sandukaları
üst katta, kubbenin altındadır. Sandukaların bulunduğu yerdeki kubbede insan
ağzından çıkan her ses 7 kez yankılanacak şekilde bir akustiğe sahiptir. Şah'ın
ve eşinin asıl lahitleri ise, en alt katta bulunmaktadır.
Tac Mahal'in yüz binlerce akik, sedef
ve firuze gömülü olan duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve
50 adet çok iri inci vardır.
Romantik görünüşü ile herkesi
büyüleyen, Doğulu Batılı birçok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tac
Mahal, mehtaplı gecelerde bile aydan daha parlak görünür.
1966 hint-Pakistan savaşında, Pakistan savaş uçaklarına yol gösterici bir
parıltı olmaması için, Hint hükümeti tarafından kubbesi siyah bir çadırla
örtülmek zorunda kalmıştır.
Tac Mahal, 1983’ten bu yana UNESCO'nun Dünya
Miras Listesi'nde yer almaktadır.
Birde Taç Mahal hakkındaki söylentilere, rivayetlere göz atmak gerekirse.
-Karısı (Ercümend Banu Begüm) ölmeden önce kocası Şah Cihandan üç şey ister. “Çocuklarına
karşı her zaman saygılı ve kibar olacaktır. Yeniden evlencektir. Karısı için
bir anıt yaptıracaktır.
Çocukların karşı hep saygılı ve kibar olur, Eşi için bir anıt yaptırır, Eşine
olan aşkı yüzünden hiç evlenmez.
Taç Mahal ay ışığında farklı, güneş ışığında farklı görülür, rivayete göre bu
renkler kadının yapısını anlatmaktaymış.
-Girişi çok küçüktür sebebi ise karısının girebilecek kadar olmasıymış. Buna dayanarak
söylenir ki karısı kısa boyluymuş.
- Efsaneye göre kubbeyi desteklemek için yapılan iskele, kubbeden daha fazla
masraf ve iş gücü gerektirmişti. İnşaatın bitimine yakın Şah Cihan'a iskeleyi
sökmenin 5 yıl alacağı bilgisi verilmesi üzerine Şah Cihan, herkesin söktüğü
tuğlanın kendisine kalacağı şeklinde bir emir yayınlamış ve iskele bir gecede
sökülmüştü.
- Efsaneye göre yapımı bittikten sonra, türbe işçilerinin kolları aynı yapıttan
bir tane daha yapılmaması için kesilmiştir.
- Acıklı olan ise 1658 de oğlu kendini imparator ilan etmiş ve Şah Cihanı dokuz
yıl boyunca ölene kadar “Agra Kalesi”nde esir tutmuş, Şah Cihan Bu esaret
günlerini günbatımında Taç Mahalin karşısına düşen kaleden Eşinin türbesini
izleyerek tüketmiş.
Ölüm döşeğindeyken başını çeviremediği
için kızı ona yardımcı olurmuş.
Bir başka rivayete göre karşısına bir ayna koydurarak eşinin mezarını
seyrederek vefat etmiştir.(Not= Bilgiler alıntıdır.)
*
İşte bir aşkın damla damla zamanın ve asırların her anına işleyişidir Taç Mahal,
Öyle aşklar vardır ki allahın hikmetiyle doğar bazıları ve yine Allahın
şefahatiyle sonsuz olur, Allahın merhameti üzerine olur.
Düşünüyorum ki çokta sevmemek lazım,
Derler ki beşeri aşka düşüp fazlasıyla kapılırsanız mutlaka ayrı düşermişsiniz,
Allahın hikmeti işte, beşeri aşka düşüp ilahi aşka giden yol kapanmasın diye …
“RABİNDRANATH TAGOR ; Demiş ki “zamanın yanaklarından
akan bir gözyaşıdır” TaçMahal”, En çok bu tanım dokundu ruhuma.
Üstad haklıydı sanki zaman hızla geçmiş ama Şah Cihanla Ercümend Banu
Begüm’ün aşkı hala baki kalmışt, asırlar sonra bu güne ulaşmış.
Bana göre Taç Mahal nakış nakış zamana işlenen aşkın; tuğlalardan, mermerlerden
şekil alıp ruha bürünmüş eşsiz hali..
Aşk üzerine çok şarkılar, şiirler,
eserler verilmiş bu dünya da, asırdan asıra geçmiş hikayeler cabası ama ben
nedendir bilmiyorum Taç Mahale takıldım, Onda farklı bir hüzün var, canımı
yakan bir hüznü var.
Baktıkça insanın içine dokunan, ruhu inim inim inleten bir maneviyatı var !!!!
Aşk bir küçük bakış, tatlı bir gülüş, belki de masum bir dokunuşu ruhların
birbirine.
Belki yeniden doğmak… gelmeden önce uyutulmuş beynimizin uyanışı gerçeklere,
gerçeklerden geçmek yine ilahi aşkın yollarına…
Aşk her dilde aynı mı? Benim dilimde aşk sen, senin dilinde ben miyim?
Lüğatı var mı, hangi harfler yazıyor senin dilinde aşkı? Benim dilimde üç
harfli “aşk” varlığınla uyandığım, yok oluşunla bir kez daha vurulduğum gerçek?
Evet benim dilimde aşk “sen” demek….
Aşkın dini var mı? En ala dinsizleri
dize getiren o tarifsiz duygu, ete kemiğe bürünmüş aşk yeryüzüne indirilmiş,
bir inci gibi saklanmış dünyanın bir köşesine, cennet ala serilmiş sanki
varlığına, “senin yüzü suyun hürmetine yaşayayım ey yar, diyebilmektir aşk…
Öyle aşklar var ki sadece ruhlarda
yaşayan, yeryüzüne indirilişleri dahi tabiata aykırı, biri dünyanın bir ucunda
bazen, biri diğer ucunda aradaki uçurum mu??? işte imtihanın başladığı nokta
tam da burası, sabrın başladığı, sükunete itildiğin en önemlisi var olanı yok
olarak öğrenebildiğin nokta, yani yeniden ya doğacağın ya batacağın nokta…
Derler ki!!! Aşkın dili aynıdır, buna
inandım, itaat ettim, vurgulanmak isteneni öğrendim, her kalpte aynı lisanda
aşk…
Sana yeni bir dil öğretebilirim, Senin
üzerine kurulu olan tek cümlelerle, güneşe bakarken sen, dolunayda sen,
yediğimde sen, içtiğimde sen, aldığım nefeste sen, uyuduğum uyandığım uykularda
sen, her bir zerremde ilmik ilmik sen, işte aşkın lisanı sadece “sen” !!!!
Aşk bir sevme sanatı olabilir mi? “Seni
en güzel ben sevebilirim, en güzel aşkı ben sunabilirim,” olabilir mi böyle bir
şey? Neden olmasın aşk elde olmadan sanatların en mükemmelinin, en ucubesinin
icat edildiği duygu değil mi ?
Beşeri aşktan geçiyor derler ilahi aşka yol,
beşeri aşka düşenler o kadar vahim durumda değilsiniz hakka doğabilirsiniz…
Lakin önce hakkıyla yaşmanız lazım aşkı,
Tüm saflığıyla, ahengini bozmadan, nuruna dokunmadan, yani maneviyatını
öldürmeden?? Kolay değil elbet….Sabır ister, Zaman ister..
Şanslı olanları da var, sabrı kendinden,
Zamanı kendinden en önemlisi büyüsü kendinden, hikayesi kendinden…
Daha ne isteyebilir ki insan bir de aynı dili konuşmayı öğrenmişse, işte o
zaman sadece kendi gitmez onuda götürebilir aşka, eğer aşkın dini birse, o da
şansınıza….
Taç Mahal, ruhuma açtığın yolu izleyerek peşinden kelimeler dize dize
gelebilirim, lakin yoluna düştüğümde uçurumu olan cümlelere tutunamayıp
düşebilirim tuzaklarla döşenmiş kelimelerin içine…
Aşkın asırdan asıra adım adım zamanın
içinden geçerek gelen ey varlığına şahit olduğum mabedi, dünya’ya saklanmış
aşkın ikinci incisi, daha nice uzun yıllar var olman dileğiyle…
EMİNE IŞIK
(
Taç Mahal (Crown Mahal) başlıklı yazı
Emine Işık tarafından
4.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.