Çok yıllar önceydi. Halkı aslen Kafkas Türklerinden olan ve halkına Kumuk denen bir köyde bir düğüne davetliydim. Her ne kadar ben kendim Kafkas kökenli biri olmasam’ da, davet edilen bu düğüne gitmemek yakışık almazdı.

Hazırlığımı yaptım giyindim kuşandım düğün evine vardım. Bir bahar günü gecesiydi köy halkı düğün sahiplerinden olan oğlan evinin önündeki çimenlik alana toplanmışlar, erkekli kadınlı karışık bir halde bu çimenlik alanda düğün yapıyorlardı.

Benim geldiğimi görünce, düğün sahibi beni düğün yerimden ayırarak düğün yerindeki evine çıkardı. Evleri iki katlı karkas bir evdi. Beni aldılar üst kattaki bir odaya götürdüler. Odanın içi oldukça kalabalıktı. Çevre köylerden yakın ilçelerden ve bazı kasabalardan davet edilerek gelmiş hatırlı kişiler oturmuş yemek yiyorlar, ve de, yemeğin yanında’ da içkilerini içiyorlardı.

Ben de ev sahibinin gösterdiği yere oturdum, onlarla beraber ben de yemek yemeye içmeye başladım. Ev sahibinin ve oradaki yemek yiyen düğüne gelmiş olan misafirlerin isteği üzerine ben de yemeğin yanında birkaç kadeh de içki içtim.

Hem yemek yiyordum hem de, yanımda bulunan açık pencereden evin önündeki düğün yerinde çalınan akordeon müziği eşliğinde oyun oynayan gençleri seyrediyordum.

Çerkez köylerindeki düğünlerde bilirim silah atmak adettendir. Ama köyün muhtarı önlem olsun diyerek, o günkü düğünde silah atılmasını yasaklamış ve herkese de bunu tembih etmiş.

Aradan belki yarım saat belki de bir saat geçmişti ki, odadaki içki içen bazı misafirler içtikleri içkinin tesiriyle sarhoş olmaya başlamıştı.

Muhtar yanımızdaydı düğünde silah kullanılmayacağını herkese tembih ettiğini yasakladığını söylüyor bunun sebeplerini anlatıyordu misafirlere.

Düğüne gelen misafirlerin içinde ise, çevre köylerden düğüne gelmiş yine Kafkas kökenli olan fakat halkına Çeçen denen kişiler de vardı.

Bunlardan biri sarhoş olunca silah kullanmayı yasaklayan muhtara nispet olsun diye, belindeki silahını çıkararak, oturduğumuz odanın içinde tavana silahını doğrultup, silahın namlusunda ne kadar mermi varsa mermilerin hepsini arkası, arkasına tavana doğru sıktı.

Tavanda ne kadar toz toprak varsa, yemeklerin üstüne dökülmüştü. Üstümüzdeki ahşap tavan delik deşik olmuştu. Tavandaki kiremitleri dersen hepsi kırılmış halde havada uçuştuğunu dışarı çıkanlar gelip bizlere söylüyorlardı.

Muhtarın koyduğu kural, artık bozulmuştu. Silah sesini duyan dışarıdaki düğün yerinde kimler varsa bellerindeki silahlarını çıkarmışlar havaya ateş etmeye başlamışlardı.

Yemeğin artık tadı kaçmış vakit’ de bir hayli ilerlemiş olduğundan, odadaki yemeğini bitiren diğer misafirler ile beraber ben de evin önündeki düğün yerine indim ve düğünü seyre daldım.

Çimenlik alanda düğün devam ediyor, arada bir de belinde silahı olanlar çıkarıp onunla havaya ateş ederek düğüne renk vermeye çalışıyorlardı.

Düğün yerindeki halk iki bölüktü, bir tarafta kızlar diğer tarafta erkek gençler toplanmış ortada ise bir kız bir erkek çeşitli Kafkas oyunları oynuyorlardı.

Oyun sırası ismini hala bilmediğim, bir oyuna gelmiş olacak ki, bu oynadıkları oyunda yine bir kızla erkek karşılıklı ellerinde küçük bir değnek karşılıklı oyun oynuyorlar seyirciler de yine ellerinde bir odun parçası önlerindeki uzatılmış ağaca vurarak oyuna çıkarttığı seslerle tempo tutuyorlardı.

Çalınan akordeon eşliğinde oynanan, bu oyunun bitmesine yakın oyun oynayan oyuna devam etmeyi düşünüyorsa oyuncu kız, elindeki ağaç çubuğunu götürüp karşılıklı oynamak istediği kişinin omzuna hafifçe vuruyordu. Bu defa bu erkek kalkıp o kızla karşılıklı oynamaya başlıyorlardı.

Oyun bu şekilde devam edip giderken, ortadaki oyun oynayan oyuncu kızlardan biri oyunun bitiminde elindeki değneği getirip benim omzuma vurdu.

Ben bu oyunu bilmiyordum orada davete oyup kalksam oynasam, misafirlere rezil olacaktım kalkmasam onlara karşı ayıp olacaktı. “İki arada bir derede kalmıştım.”

Ne yapsam ki diye düşünürken, köyün muhtarı imdadıma yetişti. Ben değil de, kendisi oyuna davet edilmiş gibi benim yerime kalktı ve beni oyuna davet eden kızla ortada oynamaya başladı.

Bu arada oyun oynanıyorken hala silahlar patlıyor, mermiler havada uçuyordu. Yanımda silahlı biri vardı o da, belindeki silahını çıkarmış havaya ateş ederken bana sen neden duruyorsun demeye başladı.

Ben bir olay olmasından korkuyordum. Çünkü ben de oradaki silah kullanan çoğu kişi gibi içkiliydim ve ateş ederken birinin kaza sonucu vurulmasından korkuyordum.

Ama duramadım, belimdeki 7.65 lig tabancamı herkes gibi ben de, ateş etmek için belimdeki kılıfından çıkardım. Fakat ben oradaki ateş eden herkesin yaptığı gibi havaya değil’ de, tabancayı kalabalığın içinde havaya kaldırırken bir kaza olmasın diyerekten bulunduğum yerdeki ıslak çimene doğru ateş ediyordum. Mermiler de, ıslak çimene saplanıp kalıyordu. Sadece silahtan bir ses çıkmış oluyordu hepsi o kadar.

Bunu da orada düğünde bulunan köyün gençleri görmüştü.

Aradan zaman geçti ve düğün bitti, artık herkes yavaş, yavaş düğün yerini boşaltıyor evlerine ya da o gece kalacakları evlere doğru dağılmaya başlamıştı.

Ben de diğer kişiler gibi düğün yerinden ayrılarak, yanımda düğün yapılan bu köyün muhtarı o gece misafir olarak kalacağım köy odasına doğru yürüyordum.

Bir baktım arkamda gecenin zifiri karanlığı içinden, düğün yerinden ayrılmış kalabalık birilerinin kendi aralarında ileri geri konuşarak bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm.

Yanımdaki muhtara sordum, Muhtar bize doğru gelen bu arkamızdaki kalabalığın niyeti nedir bir bak sor deyince, yanımdaki köyün muhtarı beni orada bıraktı ve kalabalığın önünü kesti onlara neden takip ettiklerini maksatlarını sordu.

Ben yanımıza doğru arkamızdan gelenlerin bir hır çıkarmak istediklerini, tahmin ettiğimden her ihtimale karşı deyip, silahımın namlusuna yeni mermiler sürmüş muhtarın dönüşünü bekliyordum.

Muhtar biraz onlarla konuşup oyalandıktan sonra, tekrar benim yanıma geri döndü. Kalabalık da geri giderek, köyün çamurlu sokakları içinde kaybolup gittiler.

Muhtara sordum onların kim olduğunu, neden bize doğru kendi aralarında konuşarak bağırarak geldiklerini aldığım cevap neydi dersiniz?

Köyün o geceki gittiğim düğününde, oyun oynayan Kumuk gençleri ben oyuna kalkmadım diye ve bir’ de silahımı havaya değil de, yere doğru ateşlediğim diye meğer bana kızmışlar bu hareketimi kendilerine yapılmış bir hakaret saydıkları için de, bana iyi bir ders vermek istemişler.

Neyse’ ki değer verdiğim köy muhtarı durumu anlatmış benim oyun bilmediğimi söylemiş de o gece çıkacak bir kavgadan ya da ölümle bitecek bir olaydan kurtulmuş olduk.

 

24 Ocak 2013

Antalya

 

 
Usul bilmezsin adet bilmezsin
Ne arasın, düğünde.
Belinde silah düğün dersin gider yersin içersin,
Ne ararsın sen, elin köyünde.
Çeçeni var, Abaza ve Kumuk olanları var,
Toplanmış düğün yapar gördün meydan yerinde
Gittin de sen, silahın belinde.
Ayıp ettin ayıp, sen ettin gecenin içine.
 
Gördün işte.
Düğün yerinde sen, düştüğün hali
Korkaklığın yüzünden,
Gökyüzüne değil de, kurşunu sıktın çamur çimene
Utandılar senden
Ayıp ettin, ayıp, sen ettin gecenin içine.
 
Adam sandılar seni.
Çağırdılar usuldendir diye bu güzel düğüne,
İçtin,
Ve sen sarhoş oldun.
Sonunda sen rezil rüsva ettin kendini,
Ayıp ettin, ayıp sen ettin gecenin içine.

 

 

 

 

 

 

 

( Çerkez Düğünü başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 24.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.