İpek yolu üzerinde bir köy vardır bu köyün adı, Adı Çoban saray olarak bilinirdir. Bu ismin nereden geldiğini günün birinde merak ettim, ve neden bu köye neden Çoban saray dendiğini araştırdım.

Aşağıdaki öykü çıktı karşıma.

Günün birinde padişah İran seferinden dönerken asker aylarca yol aldıktan sonra gelir bu köyün kenarında dinlenmeye çekilirdir.

Çadırlar kurulur, sikkeler çakılır, atlar çayırlara çimenlere bağlanır yemek kazanları kaynamaya başlar otağ yerinde.

Padişah günlerden bir gün yanına paşalarını korumalarını da alarak köyün çevresindeki ormanda avlanmaya çıkardır.

Etraf ormanlıktır ve av boldur, o gün bol miktarda geyik ve kuş avlayarak geri dönerler.

Padişah ve yanındakiler dönerken yolda koyun otlatan bir çobana rastlar çoban koyunlarını salmış otlağa kaval çalardır.

Onun çaldığı kavalın sesi padişahın öyle hoşuna gider ki etrafındakilere emrederek onu otağına getirmelerini emreder.

Çoban ertesi gün olur ordunun kamp kurduğu otağa kaval elinde getirilir.

Çoban padişahın emriyle elinde kaval çalar, padişah da onu dinler. Kavalın her sesinden bir anlam olduğunu öğrenir kaval çalan çobandan ve padişah çobana bir ara sorar.

Der ki.

Sen şu kavalınla senin şu koyunları su içmeden karşı dereden geçirebilirsen seni altınlara boğarım ve seni sarayıma götürür sarayın koyunlarına çoban yaparım kabul eder misin der.Padişah emreder de kabul etmemesi mümkün mü, etmese kellesi gidecek çaresiz kabul eder.

Çoban kabul eder koyun sürüsü derenin kenarına getirilir sürüdeki koyunlara önce bir tuz yedirilir. Tuzu yiyen koyunlar, susuzluğunu gidermek için dereden su içeceğini herkes bilmektedir.

Çoban derenin karşı yamacına geçer ve başlar kavalını çalmaya en önde kara koyun onun arkasında diğer koyunlar yürümeye başlarlar derenin karşı yakasındaki kaval sesinin geldiği tarafa doğru. Susamış koyunlar girer suyun içine çoban kavalını öyle bir çalar ki, koyunlar başını suyun içine bile sokmadan, başları havada hiç su içmeden su içmeden karşı kıyıya geçerler.

Padişah bunu kendi gözleriyle görünce, çobanı alır sarayına götürür. Çoban sarayda uzun süre kalınca aklıyla hareketleriyle kendisini padişaha sevdirir.

Padişah çobanı cariyelerinden biriyle evlendirmek isterdir ama, çobanın gönlü hep kendi köyündedir. Çünkü köyünde çok sevdiği yavuklusu vardır.

Çoban sarayda padişahın kendisini kendi cariyelerden biriyle evlendireceğini öğrenince, bir gün çoban sarayın dağlara bakan tarafında bir ağaca yaslanır kaval elinde dertli, dertli çalmaya başlardır.

Kavalın sesinden dağlar kuşlar çırpınır ağlar duyanlar ağlardır.

Bu sese ağlamayan kalmazdır, çoban o kadar yanık çalar ki, kavaldan çıkan ses,en acımasız yürekleri bile sızlatırdır.

  Padişah bile dayanamaz bu sese çobanı köyüne gönderir. Köyünde çobana padişahın emriyle anlı şanlı bir düğün yapılarak sevdiği kızla evlendirilir.

Onlar erer muradına, köylüsü çıkar kerevetine.

Ve o günden sonra işte bu köyün adı Çoban saray olarak kalırdır.
A.Yüksel Şanlı er
09 Ağustos 2011
Antalya
( Çoban Saray başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 9.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.