Güllerin kıskandığı bir gül emsalin, gamzelerini güzelliğine kanat yaparak Kafdağı’na uçup gitmesinden sonra; iklimimiz hasret ateşiyle kavrulan çöllere döndü. Ayrılık ağacı çiçeğe durdu. Ki açan çiçeklerin usaresi gam, rengi hicran. O gül emsal , uzak diyarlarda Zümrüdüanka edasıyla kurulurken , bizim hasretten dudaklarımız kuruyor; sinemiz kavruluyor. Onun ikliminden bir nefeslik de olsa ruhumuzu serinletecek melteme ne kadar muhtacız bilse acaba insafa gelir mi?!


Giydiğimiz ateşten gömleğin adına aşk demiş devran. Lâkin naz ikliminin emsalsiz ecesi, bizim ahvalimizden bîhaber, bîçare gönlümüzdeki ateşi körükler durur. Bizse, güzelliğine kanat olan bî bedel gamzelerimden medet umarız. Nicedir bu ahvalde yanar tutuşuruz. Yangınımız içimizde büyür, o gül emsalin kılı kıpırdamaz. Oysa o teşrif etse iklimimizi kışımız bahar gecemiz nehar olur.
Cümle eksiklerimiz biter. İhya oluruz. Onun tebessümünü azık eder nice zorlu dağlar aşarız ki devran şaşar meskenetten meserrete hicretimize.


Hicretimiz sevgilinin yurdundan başka yere olmaz elbet; ama bilemeyiz devran ne gösterir. Vardığımız zaman yurdunu, otağını nice buluruz. Bayburtlu Zihni’nin kırık gönlünden zuhur edip lisanından dökülen “Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş./Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı.” şeklinde kalıba dökülmüş ateş misal beyitler bizim ahvalimizi de özetler mi yoksa gamzesinde gül açan emsalsiz peri can u gönülden buyur mu eder… Veyahut semadan inci tanesi yağsa da bizim bağımıza bir tanesi düşmez mi? Nerden bilelim devran ne gösterir...


Aşk deryasında ne ilim ne irfan kayığı işe yarar. Bu deryada mumdan gemiler misali yol alma maharetini gösterebilene aşk olsun. Fuzuli’nin deyimi ile “Aşk imiş her ne var âlemde ilm kıyl u kal imiş ancak .” felsefesine hilafsız inanlar başarabilir bu yolculuğu. Sevgilinin gümüş renkli kıyılarına ulaşmak nasip olmaz herkese. Ancak bu felsefeye inanlar dağları delebilir. Çöllerde Leyla’yı ararken gönlünde Mevla’yı bulur. Artık bu demden sonra Leylalar eldir. Nice âşıklar el alır Kays’tan ve Kays ki Mecnun olarak geçer tarihe. Mevla bilir bu hıyabanda bizim nasibimiz ne…



Bağrımıza bir ateş atıp giden mehlika, uzaktan yanık nefesimizin kokusunu duyar da gelirse. Bize abat olmanın kapısını aralar. Yok, yine kendini naza çekmeye devam eder; bir selamı dahi esirgerse. Nefes alıp verdikçe gamzeleri sinemizi yaralar. Son söz şunu bilsin ki o gül emsal: Bir selamı gelse abat oluruz./ Sabah akşam sevdasını soluruz….
Ankara,17.08.2010 İ.K

( Ayrılık Ağacı Çiçeğe Durdu başlıklı yazı İbrahim Kilik tarafından 17.08.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu