Beğendiğim bir filmde, beğendiğim bir aktör, beğendiğim bir üslupla ;’’ Özgür irade kelebek kanatları gibidir. Bir kere dokundun mu bir daha uçamaz.’’ Diyordu. Hatırladınız mı bilmiyorum, belki hatırlayanlarınız vardır. Elbette ki hatırlamak zorunda değilsiniz. Müsaadenizle ben bu cümlede biraz değişiklik yapmak istiyorum. Gerçi yine aynı kapıya çıkacak ama benim cümlem şu;’’ Dürüstlük kelebek kanatları gibidir. Bir kere dokundun mu bir daha uçamaz.’’

 

Bu yazımda okuyucunun dürüstlük duygusunu sorgulayacak kadar küstahlaşmayacağım merak buyurmayın efendim. Yalnızca dürüstlükten bahsedeceğim biraz. Hani hep beraber rafa kaldırdığımız dürüstlük olgusundan. Yazı şimdiden sıkıcı hale geldi öyle değil mi? Yazanlara bir diyeceğim yok ama benim aşktan daha mühim sorunlarım var. Ne kadar şaşırtıcı değil mi? İnsanın aşktan meşkten daha önemli ne sorunu olabilir ki? Bu soruya şöyle cevap verebilirim; adam akıllı aşk yaşamak için belki de en çok ihtiyaç duyulan şey dürüstlüktür. Aşk için gerekli olan şeyler listesini çıkacak değilim elbette. Ama en kısa tabirle aşk yaşamak için bile birçok şeye ihtiyacı vardır insanın ve dürüst olmak bunlardan yalnızca birisidir. Ama şimdi konumuz aşk değil.

 

Genellemelerin genellikle yanlış olduğuna inanan (bkz paradoks) birisi olarak bir geneleme yapmak istiyorum; toplumumuz maalesef dürüstlük olgusunu tedavülden kaldırdı. Artık çocuklarımıza yalan söyleme yavrum diye nasihatte bulunmuyoruz. Evladım tutarlı bir yalan söyle diye nasihatte bulunuyoruz. Artık çocuğumuza hırsızlık yapma diye nasihatte bulunmuyoruz. Evladım hırsızlık yaparken ya yakalanma ya da küçük şeyler çalma, çalmışken en büyüğünü götür diye nasihatte bulunuyoruz. Artık çocuklarımıza mazlumu gözet evladım diye nasihatte bulunmuyoruz. Evladım önüne kim geçerse ez, senden güçsüz olana bas geç, ne de olsa düşenin dostu olmaz diye nasihat ediyoruz. Çünkü artık dürüst olmak moda değil. O geçmiş yüzyılların modasıydı çünkü. Artık ne kadar çalarsak, ne kadar yalan söylersek, ne kadar dolandırırsak o kadar kar. Küresel dünya bebeğim, serbest ekonomi, kurtlar sofrasına hoş geldin.

 

Hiç kimse günün birinde öleceğini düşünmüyor ne de olsa. Ne yaşasak kardır. Hem yakında bilim adamları ölüme de çareyi bulacaklar. Bu Azrail avanta alıyor muydu neydi? Toprağın altında bizi nelerin beklediğini umursamıyoruz. Arkamızdan kimlerin iyi bilirdik diyeceğimi. Belki de bu ölüm mevzu o kadar da korkutucu değil yaşarken ya da ilgimiz pek çekmiyor. Ne de olsa bazılarımız inanmıyor canım. İnanmadığımız yoktur ya zaten?!

 

Peki, nasıl bu hale geldik? Aslımızı ve de neslimizi bilmeyenimiz yok elbette. O noktaya nasıl gelindi? Ne oldu yani? Kötü bir büyücünün büyüsüne mi maruz kaldık? Bazılarınızı duyar gibiyim. Ne yapalım canım? Hayat böyle, yaşamın kuralları değişmiş. Bizler kirletmedik dünyayı, biz doğduğumuzda zaten kirliydi. Senin kirli dediğin hayattır bizim temiz bildiğimiz. Yani bizim bir kabahatimiz yok. Lütfen pedere müracaat. Ne kolay değil mi başkalarına suçu yüklemek. İnsan bir anda hafifleyiveriyor. Haklı olmaktan daha huzur verici bir şey mi var Allah aşkına? Elbette ki yok. Ama gerçekten de vicdanlar rahat mı? Müziğin sesi neden bu kadar fazla açılıyor, içimizdeki boşluk neden her defasında daha da büyüyor, neden içimizdeki sesleri susturamıyoruz?

 

Ben şunu iyi biliyorum ki hiçbir insan annesinden katil, hırsız, dolandırıcı, sahtekâr ya da başka bir şey olarak doğmaz. Her doğan insan bir nur huzmesi olarak gelir dünyaya. Çevre koşulları da insanın gelişiminde çok büyük bir paya sahiptir. Kötü yaşam koşullarına da sahip olabilirsiniz, iyi yaşam koşullarında da. Ama ben şuna eminim ki neye sahip olursa olsun insan her zaman doğrunun ve yanlışın ne olduğunu bilir. Doğru ve yanlışı ayırt edemeyenlerse genellikle akıl sağlığı yerinde olmayanlardır. Bana inanmıyorsanız tüm suç işleyenleri inceleyin ve yaptığının doğru ya da yanlış olup olmadığını sorun. Kendilerine göre muhakkak nedenleri vardır. Ama tüm suçlular yaptıklarının yanlış olduğunun farkındadırlar. (kemerlerinizi sıkı bağlayın çarpmak üzereyiz.) Bu ne demek oluyor peki? Bu şu anlama geliyor; her insan yanlış yapmadan önce dünyanın en uzun birkaç saniyesine sahiptir. Tüm dünyadan soyutlandığınız o birkaç saniye vicdanınız, egolarınız ve ruhunuz baş başa kalırlar. Ortada bir silah vardır ve kimin galip geleceğine o ortadaki bir silahın içindeki bir kurşun karar verir. Hepimiz o anı yaşadık. Çünkü hepimiz insanız ve hepimiz hatalar yaptık. Artık hata yapmayan insan bence nabzını kontrol etmeli. Çünkü ölmüş olabilir.

 

Tüm bunların dürüstlükle ne alakası var derseniz, yazımın ilk paragrafını gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Bence dürüstlük konulara ayrılmıştır. Kimi insan kendisine karşı dürüst değildir (ki en tehlikelisi budur), kimi insan ailesine karşı dürüst değildir, kimi insan eşine karşı dürüst değildir, kimi insan işine karşı dürüst değildir ve bu liste uzar gider. Hangi konuda dürüst olup hangi konuda dürüst olmadığınıza ise siz karar verisiniz. İşte bu konularda ilk başa dönmek gerekir. İlk dürüstsüzlüğü nerede yaptınız? Bu karlı bir dağın tepesinden küçük bir kar tanesinin hareketlenmesine benzer. Küçük kar tanesi dağın eğimine göre yuvarlandıkça büyür ve bir çığ halini alır. Bu çığdan hem birey olarak hem de toplum olarak sakınmamız gerektiğiniz düşünüyorum ben. Bu öyle bir çığ olur ki kaçacak hiçbir şey kalmaz düştüğünde artık. Kelebeğin kanatlarına dokunulmuştur ve kelebek bir daha uçamaz hale gelmiştir.

 

Elbette ki iş işten geçmiş değildir. İnsanoğluna armağan edilen en büyük armağan yeniden ve yeniden başlayabilmesidir. Bırakalım geçmiş geçmişte kalsın. Yeni bir kelebek çıkaralım kozasından ve kanatlarına dokunmayacağımıza dair söz verelim kendimize. Bunu yapmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Çünkü ben yaptım. Yapmadığımı yazmıyorum zaten öykü yada şiir yazmıyorsam eğer. Kendinize ve vicdanınıza ( ve de ruhunuza) bir şans daha vermenin zamanı gelmedi mi sizce? Yoksa memnun musunuz çöplüğünüzden?

( Dürüstlük Üzerine başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 28.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.