Acımadı ki..
Bahar geldimi tabiat canlanır,
gökyüzü aydınlanır, insanlar yenilenir ya; şenlikler, festivaller başlar, güneş
boy gösterir, soğuk, gri ve kasvetli günler yerini artık kuşların şen
cıvıltılarına bırakır, günler uzar, havalar ısınır; beni de her bahar ayrı bir
hüzün kaplar yine yeniden.. Çünkü ben sevdiklerimi hep baharda kaybettim, çünkü
ben insanları hep baharda kaybettim, kayıp gittiler avuçlarımdan bir bir..
Küçüktüm.. Kısa pantolonlu, terli
tişörtlü, ellerin toprak koktuğu, avuçların ve dizlerin kabuk bağlamış
yaralarla dolu olduğu yıllar.. Ne yana dönsen soğuk betona teslim olmamış
zamanlar.. Sokakların camdan cama balkondan balkona komşu muhabbetlerinin
yaşandığı vakitler.. Şimdi söylerken bile sanki üzerinden yıllar değil de
yüzyıllar geçmiş gibi gelen dönemler..
Kızlı erkekli geç vakitlere kadar
sokakta oyunlar oynardık. Körebe, saklambaç, istop, birdirbir, ip atlama, sek
sek, tek top, yakar top.. Öyle şimdiki gibi her yanda birer park yoktu ki,
sokak oyun alanımızdı, sokak güvenli alanımızdı, komşu teyzeler komşu amcalar,
abiler, ablalar gönüllü bekçilerimizdi, birimiz düşse hemen koşa koşa
gelirlerdi başımıza birşeyimiz var mı diye.. Suyumuzu da, ekmeğimizi de
paylaşırdık birbirimizle.. Hava
kararınca annelerimiz balkonlara çıkar "hadi evladım ezan okundu akşam
oldu eve gel yemek yiyeceğiz" derdi.. Hep de beş dakika daha anne yaa diye
cevap verirdik.. O "beş dakika" hepimize bütün gün oynamaktan daha
değerliydi..
Dedim ya küçüktüm.. Can dostum
"arkadaş" ile geçerdi bütün vakitler.. Oyun oynayacaksak birlikte,
oynamayacaksak birlikte, kavga edeceksek birlikte, güleceksek birlikte..
Birbirimize tekme tokat girişip, ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi
birbirimize morluklarımızı sorup kahkahalar atan da bizdik.. Birimize bir şey
dendiğinde diğerimiz hemen karga tulumba girişirdik. Çocuk aklı.. Karşılıksız
dostluktu belki de.. Su katılmamış saf dostluk.. "Birbirinize mi
bağlısınız, biriniz oynamazsa öbürünüz de oynamıyor" diye dalga geçerdi
sokakta çocuklar bizimle.. Aldırmazdık..
Meslek lisesinin bahçesinde
şimdiki gibi o ucube o kimin hangi kafayla tasarladığını hala merak ettiğim
zevksizlik abidesi ek bina yoktu. Toprak saha vardı, okullar arası maçlar da
orada yapılırdı o tarihte, bize kocaman gelirdi o saha, koş koş bitmek bilmezdi,
biz de ortadan ikiye bölerdik alanı, iki maç yapılırdı aynı anda.. Şimdiki
nesil gibi oyun kafelerinde bilgisayar başında pleysiteyşın başında değil
gerçek sahalarda gerçek toplarla kıran kırana yapılırdı maçlar.. Öyle ki iki
sahanın tarafı da dolu olurdu, hatta ön taraftaki beton basket sahasında bile
maç olurdu, üstüne sırada beklerlerdi oynamak için bir de..
Haftasonuydu.. Son maçlar da
bitmiş, saha boşalmıştı, bizi de oynatmışlar mıydı hatırlamıyorum şimdi, iyi
oynardım, iyi de kaleciydim, "Arkadaş" ile yol tarafındaki kalenin
arkasına uzanmış, başımızın altına plastik toplarımızı almış, sohbet
ediyorduk.. "Arkadaş," dedim, "Ne zaman gidiyorsun lan,"
"Gitmiycem oğlum ben, burada kalıcam, bütün arkadaşlarım burada ki, herkes
burada, okulum da burada hem" "Olur mu lan," dedim,
"Arkadaşların buradaysa anan baban orada.. Seni bırakırlar mı sanıyorsun,
okulunu aldıramadıkları için bu sene buradasın, bir aya kalmaz sen de
gidersin.." "Gitmiycem, al bak
topun üzerine yazıyorum bu dediklerimi, tarihi de atıyorum, sende kalsın bu
top, seneye bu zamanlara kadar sakla, sana yediricem bu topu zamanı
gelince.." Küçük elleri ile cebinden çıkardığı tükenmez kalem ile plastik
topun üzerine o günün tarihini atıp "İstanbula gitmiycem hep burada
kalıcam" yazmıştı, sonra bana verdi topunu, topları değiştik, dediği gibi
bir daha oynamadım o topla, kaldırdım bir kenarda durdu..
Kan kardeşiydik. Bir daha
ayrılmayalım diye kanlarımızı kardeş yapmıştık, öyle bir dostluktu bizimkisi..
Sonra okullar kapandı, babası geldi, aldı götürdü, giderken vedalaşamadık bile,
vedalaşmadık belki de, sessiz bir isyandı birbirimize.. Birbirimize söyleyecek
çok şeyimiz varken hiç bir şey söyleyemedik.. Bir anda çıktı gitti
sokağımızdan, şehrimizden, hayatımızdan, hayatımdan.. Gittiği arabanın ardından
koştum, koştum, koştum, nefesim kesilinceye kadar, dizlerimin üzerine düşünceye
kadar.. Kimse bilmezdi ki bizi, kimse bilmezdi ki bizim öykümüzü.. Birbirimize
verdiğimiz sözleri.. Yaşadıklarımızı.. Hayallerimizi.. Elimden tutarak kaldıran
teyzenin "bir şeyin var mı oğlum?" diye sorduğunda gözlerimden yaşlar
arkadaşımın gidişinin acısından mı yoksa dizlerimin kanamasından mı akıyordu
bilmiyorum, sadece "acımadı ki.." demiştim..
Sonra gittim o topu buldum,
"Arkadaş"ın yazıp bıraktığı topu; dizim kanıyordu, canım yanıyordu,
gözümden yaş akıtmadan içten içe ağlıyordum, sahi dizimin acısına mı
yanıyordum, yoksa onun gidişine mi.. Lan, hani birlikte büyüyecektik biz? Lan
hani ikimiz de polis olacaktık? Lan hani birlikte evlenecektik? Lan bu yaptığın
sığdı mı şimdi insanlığa? Lanların ardı arkası kesilmedi.. Küfürler havada.. Bu
hayatımdaki ilk gidişti, son olmayacaktı.. Mutfaktan aldığım ekmek bıçağı ile
plastik topu paramparça ettim.. Öğreniyordum.. Bazı yolların dönüşü yoktu..
Büyüyordum.. Hayatıma giren,
"Arkadaş" yerine koyduğum bir çok insanın vakti geldiğinde hayatımdan
çıkıp gitmelerini yaşadım.. Hep acımadı ki dedim, dik durdum, güçlü durdum. Taş
toprak zeminli sokağımız asfaltın soğuk yüzüyle tanışırken önce evimizin
karşısındaki tek katlı eski ev yıkılıp yerine yüksek bir bina yapıldı, sonra
çıkmaz sokağımız artık çıkar oldu, yemyeşil tarlaların ortasından yol açtılar,
açılan yolun iki yanına da binalar diktiler, güleryüzlü komşuların sesleri
kesildi, pencereler artık gündüzleri de sımsıkı kapanır oldu, çocuklar atari
salonlarını keşfetmeye başladı.
Siyah beyaz mutlu hayatımızda bir
gün televizyonlarımız renklendi, ekranın bir köşesinde magic box yazısı ile
star tv girdi hayatımıza, A Takımını, görevimiz tehlikeyi, hayat ağacını dahil
ettik hayatımıza, Kuzen Larry'i tanıdık, Ninja Kaplumbağalar, He-Man, Votran,
Transformers, Heidi yeni arkadaşlarımız oldular.. Sokak oyunlarını özledik, hep
birlikte bir evde toplanıp oyunlar oynayıp sohbetler etmeyi özledik, aramızdan
ayrılıp giden arkadaşlarımız oldu, arkadaşlarımızdan özlediklerimiz oldu.. Ama
hep "acımadı ki.." demeye devam ettim.. Öğrenmeye devam ettim..
Anladım ki bazı yılların da dönüşü yoktu..
Aşık oldum.. Nasıl olduğunu
anlamadım. Öylece.. Bir anda.. Pat diye.. Zaten aşk hep öyle değil midir, bir
anda gelir, seni bulur, yakalar, sıtmaya yakalanmışçasına titretir, kalbin
hastalanır, gözlerin kör olur, kulakların ondan başkasını duymaz.. Uykuların
haram olur, geceler geçmek bilmez.. İşte tam da öyle oldu.. Hani nasıl aşık
olunuru da bilmeden aşık oldum. Özel radyoların yeni yeni filizlendiği yıllar,
küçük bir masa radyosunun cızırtılı sesinde, kış akşamlarında mutfak masasının
kıyısında onlu hülyalara dalar gidersin, şarkılardan fal tutarsın, sıradaki
şarkı ikimizin olsun dersin, güzel bir aşk şarkısı çalarsa mutlu olursun, özlem
şarkısı çıktığında ah çekersin, ayrılık şarkısıysa çalan bunu saymıyorum,
sıradaki bizim olsun dersin.. Onun yanındayken her şeyi unutursun, konuşmasam
da olur dersin, yanımda ya, benimle ya, benim ya..
Bir bahar günü, kuşlar cıvıl
cıvıl öterken, güneşli bir bahar günü, sıcak, onunla dolu bir rüyanın ardından
uyandığın o günün keşke yaşanmamış olmasını dilersin.. Acılara gebe bir günün
başlangıcıdır o gün.. Canının yanığının gecelerce geçmeyeceği, yastığını gözyaşlarının
suladığı sabahsız gecelere gebe bir
gün.. Her nefesinde yeniden birlikte olabilmek için dualar ettiğin günlere gebe
bir gün.. Öğrenmeye devam edersin, aşkı da eklersin öğrendiklerine, anlarsın ki
bazı insanların da dönüşü yoktu ve ayrılık da sevdaya dahildi.. Canın yanıyor mu diye soran arkadaşına sadece
"Acımadı ki.." dersin.. Her defasında..
Ölümler de var bu hayatta.. Ve
bazı gidenlerin artık hiç dönemeyecek olduklarını bilmek insana onulmaz yaralar
açıyor.. Karşımıza çıkan, hayatımıza kıyısından köşesinden veya tam ortasından
dahil olan her insan aslında hayat yolunda bizlere birer tecrübe, birer
deneyim, birer sınav.. Ama yokluk, insanı isyanlara kadar götüren bir durum.
Hayat devam ediyor, insanlar nefes alıyor, nefes veriyor, yiyor, içiyor,
çalışıyor, büyüyor, yaşlanıyor, sevişiyor, ayrılıyor, yani bir şekilde dünya
dönmeye hayat sürüp gitmeye devam ediyor, sen olsan da olmasan da..
Düşünsene, daha bir kaç saat
öncesinde birlikte balık tuttuğun insan şimdi yok. Düşünsene daha bir kaç saat
önce birlikte hararetli maç kavgası yaptığın insan şimdi yok. Düşünsene daha
bir kaç saat önce iyi ki varsın lan dediğin insan şimdi yok. Düşünsene aynı
ekmeği paylaştığın, aynı bardaktan su içtiğin, aynı sevinçleri paylaşıp aynı
hüzünleri paylaştığın insan şimdi yok.. İyi insanları Allah yanına erken
alırmış derler ya, bir de kızarsın neden bu kadar iyiydin lan diye.. Bu
satılmış dünyada, bu ikiyüzlü insanlarla dolu dünyada, bu anasını sattığımın
dünyasında bu kadar iyi olmak zorunda mıydın.. Zorunda mıydın be Sarı! Aklıma
her düştüğünde kendi kendimi "Acımadı ki" diye teselli ettim hep..
Öğrendim ki acılar bizimle besleniyor..
Menfaatsiz güvenip herşeyini
paylaştığın, o dost bildiklerinin seni kendi menfaatleri için kendi çıkarları
içinr üç kuruşa satmalarına şahit olur, uğradığın bu ihanete şaşırırsın, her
daim arkasında durduğun insanların, "dostum" dediğin insanların
arkandan nasıl kuyunu kazdıklarını gördüğünde aklına çocukluk yılların gelir, o
saf o katıksız dostluklar gelir, menfaatsiz dostluklar gelir, ihanete uğramış
kırgın gözlerin, aldığın darbelerle yuvarlanıp çoktan dibi görmüşsündür.
Sırtını dayadığın insanların seni
sırtından hançerlemelerini bir şey yapamadan izlersin.. Konduramazsın çünkü..
Hala iyi tarafından bakmaya devam edersin.. Yapmazlar dersin.. Çünkü iyilik
yapan iyilik bulur diye düşünürsün hep.. İyi gününde yanından ayrılmayan,
çevrende dolanıp duranların aslında akbabalar olduğunu, etinden sütünden
faydalanıp işleri bittiğinde seni bir kenara attıklarını bizzat yaşarsın.. Öğrencilik
hayatının en acı derslerinden biri de budur; anlarsın ki bazı insanların dönüşü
olmasa da dönek insanlar vardı dünyada.. Düştüğün kör kuyulardan tırnaklarınla kazıya kazıya
çıkarken "Acımadı ki.." dersin yine..
"Acımadı ki" dedim ya hani hep ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin, biliyorum sen inanmadın hiç, herkesi kandırsam da seni kandıramazdım ki, ne kadar inkar etsem de; acıdı be annem! Acıdı.. Sonuna kadar acıdı hem de, dibine kadar acıdı hem de.. Kalbim sökülürcesine acıdı hem de.. Çocuk kalsaydım da dizim kanasaydı keşke sadece, üfleseydin geçseydi, bu kadar acır mıydı.. Döktüğüm yaşlar kalbimin acısındandı hep, ruhumun sancısındandı hep, yüreğimin yangınındandı hep.. Acıdı be annem! Çok acıdı..
***
www.muratyuksel.com.tr
twitter.com/mavikaradeniz