Hikaye / Aşk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 3.12.2014
Okunma Sayısı : 2051
Yorum Sayısı : 1
Günün Yazısı

Bu Yazı 4.12.2014 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

Üniversite sınavına az bir zaman kalmıştı. Richard Gilbert ve Oliver Forbes için heyecan dolu bir zamana adım adım yaklaşılıyordu. Sınav heyecanından dolayı her zamankinden daha fazla çalışan bu ikili, üniversiteye giriş sınavını hiç bu kadar ciddiye almamışlardı. Richard Gilbert o kadar ciddiye almıştı ki, işi bırakma ve tüm zamanını derslerine yoğunlaştırma kararı aldı. Eğer bu sınavı kaybetseler dünya başlarına yıkılır, hayatın bu zorluklarına karşı isyanları daha çok galeyana gelirdi.

Oliver Forbes her ne kadar bu sınavı ciddiye alsa da futbolu bırakmıyor, turnuvadaki maçlarını ve antramanına devam ediyordu. Çünkü onun tek gayesi Richard Gilbert’in ki gibi sadece sınavı kazanmak değil, aynı zaman da ünlü bir futbolcu olmaktı. Hal böyle iken sınav ile beraber hedeflediği bu ikinci gayesini de gerçekteştirmek için ciddi mücadeleler veriyordu.

Fakat bu mücadeleye engel olmaya çalışan bir isim vardı. O isim İsaac Compton...
Gözünü hırs bürümüş, sadece ve sadece Oliver Forbes’in kötülüğünü arzulayan İsaac, takım arkadaşlarını Oliver’a karşı kışkırtıyordu. Özellikle teknik direktöre karşı mümkün mertebe kötülüye bildiği kadar kötülüyordu. Çünkü genelde kadroya girmeye hak kazandığı için kötülemesi gerekiyordu. Bütün takım İsaac’ın Oliver’a karşı adavetinin farkındaydı. Bu yüzden pek kaale alınmıyordu. Takımın İsaac’ı umursamaması öfkesini daha çok galeyana getiriyordu.

Bununla beraber Richard Gilbert gündüzleri kütüphane de zaman geçirir iken akşam evine dönmek için kitaplarını, defterlerini toplayıp evinin yolunu tutmaya başlamıştı. Eve doğru giderken karamsar bir şekilde olumsuz neticeler hayaline yansıdı. ‘’Ya sınavı kazanamazsam?’’, ‘’ya annemin emeklerini boşa çıkarırsam?’’, ‘’ya başaramazsam?’’, ‘’1 yılım zaten boşa gitti. Ya bu yılımda boşa giderse?’’ diye kuruntulara kapılmış, moralini alt üst etmeye başlamıştı. Ünlü Fransız yazar Michel de Montaigne’nin dediği gibi ‘’Başına dolu yağan, dünyanın dört bucağını fırtına içinde sanır.’’ Richard’da aynen öyle yapmıştı. Zamanında başına gelen musibetler dolu hükmündeydi. Bu yüzden her bir olayı fırtına içinde sanıyordu. Babasını kaybetmesi, maddi durum sıkıntısı çekmesi, annesinin çalışmak zorunda kalması, pskolojik bunalımlar yaşaması gibi olaylar karamsar düşünmesine sebep olmuştu. Kötü düşünceleri onu boğmuş, manasız korkulara sürüklenmeye başlamıştı.

Dalgın düşünceler esnasında yanlışlıkla yolda yürürken bir bayan çarpmıştı. Çarptığı bayan sinirli bir şekilde ‘’önüne baksana be!’’ diye çıkıştı. Daha sonra Rickard Gilbert’in suratına bakarak ‘’Rickard’’ diyerek gülümsedi. Yanlışlıkla çarptığı kişi liseden arkadaşı Elena Pierce adında bir kız idi. Rickard ise soğuk kanlı bakışları ile ‘’Elena?’’ dedi. Elena ile geçmişte yaşadığı hatıralar gözünün önüne sinema filmi gibi gelmişti. Ayak üstü birazcık muhabbet ettikten sonra numaralarını birbirlerine verdiler. Elena eski sınıf arkadaşı olan Rickard ile karşılaşmasına çok sevinmişti. Fakat Rickard’ın suratındaki soğuk ve bitkin bakışı görünce onun üzgün olmasına bir anlam verememişti. Elena her ne kadar yardımcı olmak istese de Rickard soğuk duruşu ile Elena’yı geri çevirdi. Elena ısrar edince Rickard sert bir üslup ile hayatında hiç bir şeyin yolunda gitmediğini ve her şeyden nefret ettiğini dile getirdi. Elena’ya sırtını çevirerek lanetler okudu ve arkasına bakmadan göz önünden kayboldu. Elena Pierce bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. Daha önce Rickard’ı bu şekilde görmemişti.

Elena Pierce saf ve temiz kalpli bir karaktere sahipti. Her insana mümkün mertebe yardım etmeyi seven, dertlerini dinleyen, anlayışlı ve aynı zamanda duygusal bir yapısı vardı. Fıtratın da iyilik yapmayı seven bir bayan olduğu için Rickard’ın bu agrasif davranışı karşısında üzülmüş ve bir derdi olduğunu anlamıştı. Birden bire Rickard’ın derdi ile dertlenmeye başlamış, ona nasıl yardımcı olacağı konusunda kafasında düşünceler belirmişti. Bu düşüncelerini hayata geçirmek için birden mücadele içerisine girmeye başlamıştı.

Rickard Gilbert sabah yorgun ve halsiz bir şekilde yatağından kalkmış lavabonun yolunu tutmuştu. Elini yüzünü yıkadı ve günlük kıyafetlerini giymiş, saçlarını taramış, ders kitaplarını çantasına koyup kütüphaneye üniversite sınavlarına çalışmak için hazırlık yapmıştı. Evinden çıkmak için kapısını açar açmaz karşısında Elena Pierce’yi görmüştü. Rickard Gilbert şaşkın ifadesini suratından gizleyememişti. ‘’Senin burada ne işin var? Hem sen evimi nereden biliyorsun?’’ diye sorular sormaya başladı. Elena Pierce sevimli bir ifade ile ‘’takip ettim dün seni’’ dedi. Rickard Gilbert ‘’her neyse, benim işim var’’ diye ters ters bakarak yoluna devam etti. Elena Pierce suratı asık bir şekilde arkasından baka kalmak ile yetindi. Tek amacı Rickard Gilbert’in derdini öğrenip ona derman olmaktı. Ama Rickard Gilbert, Elena ile ilgilenmiyordu bile. Elena, Rickard’ın moralini düzeltmeye çalışırken, Rickard ise yaptığı davranışlardan dolayı Elena’nın moralini bozuyordu. Rickard her ne kadar Elena ile ilgilenmese de Elena pes etmeye niyeti yoktu. O her ne kadar Elenayı önemsemese de Elena daha çok hırs yapıyor, onun derdini öğrenmeye çalışıyordu.

Yaklaşık dört saat kütüphane de ders çalışan Rickard Gilbert, zihinsel olarak yorulduğu için kitaplarını, defterlerini topladı ve kütüphaneden dışarı çıktı. Kütüphaneden dışarı çıkar çıkmaz yine karşısında Elena’yı gördü. Gözleri parıl parıl parlıyor, Rickard Gilbert’e hafif bir tebessüm ile bakıyordu. Masum duruşu, tatlı bakışı Rickard Gilbert’in şefkatini, pozitif enerjisini celp edemiyor, asık suratını, umursamaz tavırlarını daha çok sergilemesine sebebiyet veriyordu. Rickard Gilbert dayanamayarak tersleyen, aşağılayan cümleler sarf ettiyse de Elena Pierce gayet sakin, olgun ve yardım sever cümleler kuruyor, derdini öğrenmeye çalışıyordu. Rickard Gilbert evinin önünde yaptığı gibi umursamadan evine doğru yola koyuldu. Fakat Elena Pierce bu sefer arkasından takip ederek onu bir cafe’de oturup konuşmaya davet ediyordu. Rickard Gilbert hiç bir cevap vermiyor, umursamaz tavırlarını bir kez daha sergilemiş oluyordu. Ama bu kez Elena Pierce pes edecek gibi gözükmüyor, ikna etmek için elinden geldiği kadar dil döküyordu. Fakat Rickard Gilbert hiç bir şey demiyor, sadece susuyordu. Belli bir süre suskunluğunu koruyan Rickard Gilbert en son da suskunluğunu bozdu ve manalı bakışlarını Elena Pierce’nin üzerine dikti. Hafif duygusal bir surat ifadesi ile ‘’neden bu kadar uğraşıyorsun benim için?’’ dedi. Elena hafif bir tebessüm ile ‘’sadece sana yardım etmek istiyorum. Hepsi bu...’’ dedi. Rickard Gilbert bir iki dakika bekledi, düşündü ve en sonda Elena Pierce’nin teklifine icabet ederek bir cafe’de oturup konuşmaya karar verdi.
Beraber yolda yürüyerek muhabbet ettiler ve gözlerine bir cafe ilişti. O cafe’ye oturup muhabbetlerine devam ettiler.
Elena Pierce lise yıllarında yaşadıkları o eski hatıraları anlatarak Rickard Gilbert’i güldürmeyi başarmıştı. Elena güldüğünü görünce hoşuna gitmiş, onun asık suratını birazcık olsun güldürdüğü için mutlu olmuştu. Daha sonra Elena ‘’seni bu kadar üzen ve isyankar hale sokan durum nedir?’’ dedi. Rickard Gilbert biraz duraksıyarak ‘’babam’’ dedi. Tek kelime ile durumu özetleyince, Elena babasının Rickard’a zulmettiğini düşünüyordu. Ona ‘’baban sana ne fenalık etti?’’ diye soru yöneltti. Rickard Gilbert’in içini buruk bir hüzün kapladı, gözleri hafifçe yaşardı ve önündeki tuzluğu alarak masaya bir kaç toz tanesi döktü... Döktüğü toz taneleriyle oyalanmaya başlarken bir yandan başından geçen hadiseleri bir bir anlatmaya çalışıyordu. Elena Pierce dinlerken bir yandan göz yaşlarına hakim olamıyor, elma gibi tatlı yanaklarını gözünden düşen bir kaç katre ile süslüyordu. Rickard Gilbert, Elena’nın bu halini görünce duygusal anlar hat safhaya çıktı ve hüngür hüngür ağlamamak için önündeki tuzları incelemekle meşgul oldu. Elena Pierce pamuk gibi yumuşak ellerini Rickard Gilbert’in ellerine götürdü ve ellerini tuturak ‘’hayat sana darbe vurmuş olabilir, ama ben her zaman yanındayım bunu bil tamam mı?’’ dedi. Rickard Gilbert gibi asi bir adam Elena Pierce’nin şefkat cazibesi karşısında dayanamamış, yelkenleri suya indirmişti. Uzun uzun baktı ve ‘’bana nasıl yardımcı olabilirsin ki?’’ diye soru yöneltti. Elena Pierce dersleri çok başarılı bir öğrenciydi. İlk bir sene üniversiteye gitmemesindeki sebep Üniversite tercihlerini yanlış yazıp istediği bölüm çıkmamasıydı. Oda bu sene hazırlanıyor ve üniversiteye girme mücadelesi vermeye çalışıyordu. Rickard Gilbert ile çalışıp sınava kadar beraber hazırlanma teklifini sundu. Bu teklif Rickard’ın işine gelirdi. Çünkü Elena dersleri kavrama konusunda fevkalede biriydi. Rickard Gilbert bu teklifi kabul etti. Elena bu teklifi kabul ettiğini görünce ağzı kulaklarına vardı. Rickard’ın asık suratını da tebessüm ettirmeye vesile olmuştu. Nasıl tebessüm etmezdi ki?.. Size karşılıksız fedakarlık yapan birini gördüğünüz vakit tebessüm etmez miydiniz? Hemde en zor zamanınız da...

Richard Gilbert’e Oliver ile Elena yardım ediyor, elinden tutuyordu. Fakat Klaus Salvatore’ye yardımcı olacak bir kişi bile çıkmıyordu. Çünkü o dostlarından ayrıydı. Gerçi dostlarından ayrı olmasa bile içinde sakladığı sırrı dostlarına anlatamazdı. Evli bir öğretmen ile aşk yaşadığını nasıl söyleyebilirdi ki? Kimseye söyleyemediği için problemleri içinde yaşıyor, sorunlarını hep içine atıyordu. Cara Northman ile ilişkilerinde sorun yaşayan Klaus, artık tahammülünün sınırını aşan bir durum ile karşılaşıyordu. Çevredeki erkek öğrencilerin Cara’nın arkasından cinsel konular açması, Cara’nın erkek öğrenciler ile şakalaşması gibi durumlar Klaus’un sinirlerini bozmaktaydı. Hatta bu sorunlar derslerine de yansıyor, bazı derslerin sonucunda başarısız oluyordu. Çoğumuz ilkokul zamanlarında hocalarımıza aşık olmuşuzdur. Kendi alemimizde fırtınalı bir aşk yaşardık. Fakat bu aşk masum bir aşktı. Çocuk olmamızdan dolayı içimizde kötülük olmadan saf duygular beslerdik. Hatta aşık olduğumuz öğretmenimiz, aşık olduğumuzu anladıkları vakit güler geçerdi. Fakat Klaus ve Cara’nın yaşadığı aşk bu bahsettiğimiz aşk gibi masum değil vahşettir... Ve Klaus’un içindeki duygu da masum bir duygu değildir. Çünkü içinde yaşadığı bu duygu bir yuvanın yıkılmasına sebeb verecektir.

Klaus içinde beslediği kıskançlık ateşini dışarıya rahat vuramamanın acısını çekiyordu. Çünkü ilişkilerini saklamak zorundaydı. Bundan dolayı derdini ancak kendi içinde çözebilirdi. Öfkesini kusmak için Cara’ya okuldan sonra sessiz sakin bir yere davet etti. Cara’da Klaus’un davetini kabul etti. Akşam saatlerinde okul günü sona erince Klaus’un davet ettiği yere geldi ve yaklaşık 20 dakika gibi bir süre zarfı içerisinde Klaus geldi. Klaus agrasif bir şekilde Cara’ya adım adım ilerliyordu. Kolunu sert bir şekilde tutarak azarlamaya başladı. Okuldaki erkek öğrenciler ile şakalaşmasının hesabını soruyordu. Cara’nın canı yanıyor ve Klaus’a kolunu bırakması için uyarılarda bulunuyordu. Ama Klaus’un öfkesinden gözü dönmüş, Cara’nın yalvarmalarını duymuyordu bile. En sonda Cara’yı sert bir şekilde yere fırlattı. Cara göz yaşları içerisinde yerde ağlıyordu. Klaus kendine geldiği vakit yaptığı yanlışın farkına vardı ve özür diledi. Cara’yı yerden kaldırmak istese de Cara bağırarak ‘’dokunma bana, git buradan!’’ dedi.  Klaus olduğu yerde kalmış ne yapacağını düşünüyordu. Klaus’un başında beklediğini gören Cara tekrar yanından gitmesi için bağırdı. Klaus’ta mecburen gitmek zorunda kaldı. Kendisi gidiyordu fakat kalbi Cara ile beraberdi. Giderken yaptığı yanlışı nasıl telafi edeceğini düşünüyordu...

Haram sevmenin verdiği elemler artık yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor ve bu ikilinin de böylelikle huzurları kaçmaya başlıyordu. Tasavvuf kitaplarında da belirttiği gibi; ‘’Huzuru haramda ararsan, huzur sana haram olur...’’ Öyle de olmuştu zaten... Her geçen gün Klaus ve Cara hüzünleniyor, okulda birbirlerinin gözlerine bakışlarını kaçırarak bakıyordu. Bazen Klaus dayanamayıp gözleri doluyor, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Cara’da da aynı hissiyatlar vardı.

Bu hissiyatları evindede yaşıyordu... Kocası, Cara’nın bu durgun halini, buruk hüznünü bir türlü idrak edememiyordu. Israrla sormasına rağmen Cara sorularını yanıtsız bırakıyor ve kaçamak cevaplar veriyordu. Kocası Elijah Northman karısını neşelendirmeye çalışıyor, bu üzgün halini gidermek için mücadele veriyordu. Fakat nafile... Onun aklı başka yerdeydi... Madde aleminde kocası Elijah Nortman’ın yanında olabilirdi fakat mana aleminde Klaus Salvatore’nin yanında idi. Zavallı Elijah Nortman’ın hiç bir şeyden haberi yoktu. Karısının onu defalarca aldattığının farkında değildi. Koynunda bir yılan vardı ve onu defalarca ısırıp, zehirliyordu...

( Hikayeme Son Vereceğim Zaman Başlığı Düşüneceğim... 2. Bölüm başlıklı yazı Feylosof tarafından 3.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.