Hikaye / Aşk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 3.12.2014
Okunma Sayısı : 1497
Yorum Sayısı : 0
Amerika’nın Louisiana eyaletinin Baton Rouge sokaklarında yeni bir gün başlıyordu... Sabah saatlerinde insanların içtimai hayatı, güneşin ortaya çıkması derecesinde göz ile görünüyordu. Fakat bazı insanları geçim derdi kaplıyor, hatta kimileri açlıktan suç işlemeye mecbur kalacak derecesine geliyordu. Topluma muzır insanlar bir hayli türeyince bir çok ailenin hayalinde evladını okutmak ve güzel bir mevki elde etmesini sağlamak ve böylelikle topluma muzır hale gelen insanlar gibi yaşamasına engel olmaktı...

Açlık sınırını yaşayan ailelerden biride Richard Gilbert adında 19 yaşında bir gençti.. Bu gencin babası bir iş kazasında hayatını yitirmiş ve böylelikle annesi ile bir başına kalmıştı. Kendisi her ne kadar çalışıp evin geçimini sağlamak istese de annesi buna şiddetle karşı çıkıyordu. Çünkü oğlunun işçi olup az bir kazanç elde etmesini istemiyordu. Okuyup devlet dairesinde bir iş bulmasını ve böylelikle rahat bir şekilde geçimini elde etmesini arzuluyordu. Bundan dolayı kendisi çalışıyor, oğlunun üniversite masraflarını çıkarmak için şimdiden zemin hazırlıyordu. Richard Gilbert bu durumdan her ne kadar hoşlanmasa da annesinin görüşüne karşı çıkamıyor ve istediklerini yerine getirmeye çalışıyordu. Annesinin ona karşı bu kadar şefkat beslemesi Richard’ın kalbini deşiyor, canını acıtıyordu.
Richard’ın güzel bir üniversite kazanmasındaki gayesi, hayatını garanti altına almak değildi. İki sebebten dolayı bu kadar hırs yapıyor ve mücadele veriyordu.
Birinci sebebi annesine beslediği şefkat, ikinci sebebi ise annesinin oğlu için verdiği mücadelenin boşa gitmemesiydi.. Gerçi bu iki sebeb bir sebeb sayılırdı. Çünkü üniversite kazanmasındaki amacı sonuç itibarıyla annesiydi..

Richard, babası ölmeden evvel annesine bu kadar bağlı biri değildi. Dünya’daki hadiseleri kafasına takmayan, ailesine önem vermeyen, bir kaç serseri arkadaşları ile zaman geçiren bir gençti. Fakat daha sonra babasının iş kazasından dolayı ölüm haberi evine ulaşınca eski Richard’ın gülmeleri yeni Richard’ın ise ağlamalarına inkılap etmişti. Babasını kaybetmenin verdiği şok etkisi günlerce sürmüştü. Bir yandan annesine destek vermesi gerekiyorken bir yandan da kendisinin güçlü olması gerekiyordu. Çünkü kendisi güçsüz olduğu vakit annesini toparlayacak bir yakını yoktu. Babasını kaybettikten sonra maddi durum sıkıntısı yaşamaya başlamıştı. Evin direği yıkıldığı vakit kendisi direk olmalı ve evin yıkılmasını engellemeliydi. Hayatın acı yüzü Richard’ın suratına tokat gibi çarpınca eski sorumsuz ve serseri bir şekilde yaşadığı hayatı bir kenara bırakmış ve hayatı ciddiye alarak bir mücadele içine girmişti.

Hikayemizde ki başka bir kahramanız da Richard’ın liseden kalma en yakın arkadaşı olan Oliver Forbes adında bir gençtir. Oliver Forbes beyaz tenli, renkli gözlü, kumral saçlı ve orta boylu yakışıklı bir gençtir. Ailevi olarak hiç bir sıkıntı yaşamayan ve maddi durumu orta halli biri olan kendi halinde birisidir. Richard’ın zor zamanlarında her zaman yanında olmuş ve elinden geldiği kadar ona yardım etmeye çalışmış fedakar bir arkadaş yapısına sahiptir. Hem maddi hem manevi bazı sıkıntılarının giderilmesinde Oliver Forbes’in pasta da payı büyüktür...

Her ne kadar Richard gibi ailevi ve maddi sıkıntı yaşamasa da yine de kendince sıkıntıları vardı. Bu sıkıntılarından biride bir çok gencin yaşadığı sıkıntılarla aynı sayılırdı. Yani yaşadığı imtihan aşktı.. Oliver’in imtihanı kalbindendi. Ama bildiğimiz tipik aşk acılarından çok çok farklı bir imtihan yaşıyordu. Karşılıksız sevgi yada kıskançlık elemi çekmemiştir. Oliver’in ki diğer gençlerin çektiği aşk acısından daha farklıydı..


Diğer gençlerden imtihanını farklı yapan şey ise sevgilisini coğrafya hocası ile sex yaparken yakalamasıydı. Bu durum karşısında pskolojisi bozulan Oliver’in yardımına Richard Gilbert yetişmişti. Kendisi zor anlar yaşadığı vakit Oliver’in yetişmesi gibi manevi desteğini eksik etmemişti. Zaten arkadaşlıkta bunu gerektirmiyor mu? Birbirlerinin yanlarında iyi günler de zaman geçirmek kolaydır fakat kötü anlarda olmak asıl maharettir.. Richard Gilbert ve Oliver Forbes ikilisine bakan kişi Napolyon’un ‘’Gerçek dostlar yıldızlara benzerler. Karanlık çökünce ilk onlar gözükürler’’ sözünü tahayyül ediyorlardı. Gerçekten de Napolyon’un sözü gibi en zor zamanlarında, hayatlarına karanlık çöktükleri esnada bir birlerine ışık tutan bu ikilinin arkadaşlığı herkese örnek olabilecek nitelikteydi.  

Richard Gilbert ve Oliver Forbes’in diğer bir dostu olan Klaus Salvatore ise liseden sonra üniversiteyi kazanarak New Orleans’a gitti ve dostlarından ayrılmak zorunda kaldı. Edebiyat bölümünü kazanan Klaus Salvatore’nin başından geçen acıklı hikaye de babasının annesine ve kendisine zulmetmesiydi. Çocukluğundan beri şiddet gören Klaus kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi veriyordu. Bu hırsından dolayı da liseden mezun olur olmaz üniversiteyi kazanma hakkına sahip olmuştu. Tek amacı üniversiteyi bitirip iş sahibi olup annesini zalim babasının elinden kurtarmaktı. Üniversiteyi kazanarak amaçladığı gayesine bir adım yaklaşmıştı. Babasının çocukluğunda yaptığı şiddeti hayal ettikçe hırsına hırs katıyor, derslerine daha çok sarılıyordu.

Klaus Salvatore her ne kadar dostlarından uzak kalsa da manen birlikteydiler. Ünlü İslam alimi Bediüzzaman’ın en ünlü talebelerinden biri olan Zübeyr Gündüzalp’in mahkeme müdafaasında dediği gibi ‘’Birimiz şarkta (doğu), birimiz garpta (batı), birimiz cenupta (güney), birimiz şimalde (kuzey), birimiz ahirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.’’ Evet gerçek dostlar aynı bu ifadedeki gibi engel tanımazdı. Her ne kadar uzakta kalsalar, aralarına mesafelerde girse akıl, kalp, ruh, sır ve sair latifeler bir olduktan sonra uzaklığın hiç bir ehemmiyeti yoktu. Mesafeler dostluğa engel olamazdı. Buna canlı örnek bu üçlünün hikayeleriydi..

Richard Gilbert annesine fazla yük olmamak için bir yandan gizlice çalışıyor bir yandan üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Gündüz restoran’da akşam ise derslerine yoğunlaşıyordu. Zayıf bünyesi bu durumu kaldıramayacak dereceye gelsede buna kendini mecbur hissettiği için dayanmaya çalışıyordu. İşten yorgun gelip dersin başına oturmak insana çok ağır gelirdi. Fakat kendini bu zorluğun üstesinden gelmekten başka bir çare görmüyordu. Annesinin yaptığı fedakarlıklar onun gözlerini yaşartıyordu. Manevi azap her zaman maddi azaplardan daha şiddetliydi.. Bu durumda onun vücuduna ağır geliyordu.

Richard Gilbert işten yorgun bir şekilde evine dönerken yatağına uzandı ve tavandaki toz taneciklerini incelemeye başladı. Eski yaşadığı anıları hayal etti. Geçmişte yaptığı serseriliklerden tut şimdiki zamana kadar sinema perdesinde film izler gibi izlemeye başladı. Ders çalışması lazımdı fakat yorgunluktan sıcak ve rahat yatağını bırakamıyordu. Yatağından kalkmayı bırakın parmağını oynatacak halde değildi. Annesi her ne kadar çalışmaması gerektiğini söylese de o annesine katkı sağlamak ve ona yardımcı olmak istiyordu. Eğer çalıştığını duysa Richard’a hem kızar hemde bir o kadar üzülürdü. Annesine durumu çaktırmaması için gündüzleri arkadaşlarıyla çalışıyormuş numarası ile kandırıyordu. Böylelikle hem işi hemde üniversite hazırlığını bir arada götürebiliyordu. Bu durumun farkında olan Oliver Forbes, en yakın arkadaşı olan Richard Gilbert’e çalışmamasını söylüyor, maddi anlamda ona yardım sağlayabileceğini dile getiriyordu. Fakat Richard Gilbert en yakın arkadaşı olan Oliver’in bu teklifini kabul etmiyordu. Gururlu bir karaktere sahip olduğu için kendi alemine böyle bir olayı yediremiyordu. Zaten Oliver’in maddi durumu da çok iyi değildi. Richard bu durumun farkında olduğu için kabul etmeme sebeblerinden biride bu idi.

Oliver Forbes’in maddi durumunun çok iyi olmamasından dolayı bir yandan üniversite sınavlarına hazırlanırken bir yandan da gittiği futbol takımında futbolcu olma hayallerini yaşıyordu. Oliver çok iyi bir forvet oyuncusuydu. Gittiği takımında en iyi ilk 5 kişi arasında yer alıyordu. Takımın önde gelenlerinden biri olduğu için gerek seyirciler olsun gerekse takımındaki arkadaşları tarafından olsun çok dikkat çeken bir oyuncuydu. Bir genç olarak en büyük hayali futbolcu olmak, başarıdan başarıya koşmaktı.

Oliver’ın gittiği takımda İsaac Compton adında biri vardı ve Oliver ile anlaşamayan, geçinemeyen biriydi. Hep Oliver ile tartışır, onunla soğuk savaş içerisine girerdi. Bu ikili aynı mevkide oynadığından dolayı turnuvadaki takım kadrosuna girmek için birbirleri ile yarışırlardı. Soğuk savaşı genelde hep Oliver kazanırdı. Bundan dolayı İsaac Compton, Oliver’a olan öfkesi daha çok galeyana geliyordu. Ona karşı bir adavet damarı uyanıyor, onun takımdaki başarılarını hazmedemiyordu. Bunun için sağ solda takım arkadaşlarına hep Oliver’ı kötülüyor, onun hakkında asılsız iftiralar atıyordu.
Evet kıskançlık duygusu suistimal  edilirse bu gibi dehşetli haller alınabilir. Ünlü edebiyatçı August Strindberg’in dediği gibi ‘’Bütün kötü tutkuların en kirlisi kıskançlıktır.’’ Evet kıskançlık duygusu yanlış yerlerde kullanıldığı takdir de öyle bir hal alır ki, kan bağı olan kardeşler birbirlerini öldürebilir. Hatta tüm semavi dinler kıskaçlığa yer ayırmış, ne kadar şiddetli ve menfi bir duygu olduğunu anlatmak için; şeytanın insanoğlunu kıskanmasından dolayı Allah’a asi koşup kıyamete kadar insan ile uğraşacağı ve tüm himmetini insanlığı yoldan çıkarmak için mücadele vereceğini anlatmıştır. 

İşte İsaac Compton’da bu vartaya düşen insanlardan biriydi... Oliver Forbes’in ondan iyi top çevirmesini hazmediyordu. Hatta sadece Oliver’ın futbol oynaşını değil, takım arkadaşları arasında en popüler kişi olmasını da kıskanıyordu. Kıskanmasından dolayı huzursuz oluyor içi içini kemiriyordu. Evet, haset eden kişi hasedinden dolayı içini manevi bir azap kaplar ve cehenneme gitmeden dünyada bir nevi cehennem azabını tadardı. İşte İsaac Compton’da kıskançlığın bedeli olarak bu azabı tadanlardan biriydi.

Kıskançlık azabı çeken isimlerden biride Klaus Salvatore idi... Okulun başından beri hoşlandığı, hatta gizlice aşk yaşadığı edebiyat öğretmeni Cara Northman adında genç, güzel ve alımlı bir bayanla birlikteydi. Güzel olmasından dolayı bir çok öğrencinin ilgisini çekmesi hasebiyle Klaus, kıskançlık azabı çekiyordu. Bundan dolayı da okulda gizlice öğretmeni Cara Northman’ı azarlıyor, şiddetli bir şekilde tartışıyordu. Üstelik öğretmeni evliydi. Bu yüzden ilişkilerini açığa çıkaramıyorlardı. Eğer açığa çıkarsalar okulda dilden dile yayılır ve böylelikle okulda menfi bir şekilde onlar hakkında yorumlar yapılırdı. Evet en zor aşk yasak aşktı... Bu ikilide zor olduğunu bildikleri halde zor olanı seçmiş ve kalplerini birbirlerine kaptırmışlardı. Bu aşkın zor, hatta imkansız olduğunu bildikleri halde bile bile ateşe yürümüşlerdi. Suyun içinde ateş yakmak, balığı denizden çıkarıp hayatta kalmasını sağlamaya çalışmak, gecenin ortasında güneşi getirmeye çalışmak gibi zor bir işti yasak aşk yaşamak... Ama bu zorluğu yaşamayı Klaus ve Cara kendisi istemişti. Kalp bazen mantıksız konuşsa da akıl, kalbe söz geçiremiyordu. Bundan dolayı yanlış davranış sergilediklerini bildikleri halde yanlışı uygulamaya devam ediyorlardı. Çünkü Bediüzzaman Said Nursi’nin dediği gibi ‘’Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler.’’ Onlarda öyle yapmıştı zaten... Akıl, Klaus Salvatore’ya ‘’yaptığın yanlış ! Evli bir bayan ile nasıl beraber olabilirsin. Kocasını aldatmaya sebep oluyorsun. Bırak bu sevdayı’’ diyor... Kalbi de ‘’tamam aşıksın, çok seviyorsun fakat beraber olmanız imkansız’’ diyordu. Ama Klaus kalbine ve aklına söz geçiremiyor, hissiyatları ile hareket ediyordu.
Aynı şekilde Cara Northman’ın aklı da ‘’senin hayatında bir erkek zaten var, ikinci bir erkeği gizlice hayatına sokamazsın. Eve gittiğin vakit kocanın suratına nasıl bakacaksın. Dışarıdayken saçlarını, yanaklarını başka bir erkeğin eli ile okşatıp nasıl olurda kocana aynı şekilde okşatabiliyor, gözlerinin içine bakabiliyorsun’’ diyordu... Kalbi’de ‘’senin kalbinde zaten bir erkek var, ikinci bir erkeği kalbine yerleştiremezsin’’ diyordu. Fakat nafile... Cara Northman’ın da hissiyatları aklı ve kalbi iptal etmişti. Sadece ve sadece duyguları ile hareket ediyordu. Ama bu hissiyatlar her iki tarafa da elemler, acılar veriyordu. Çünkü gayri meşru bir muhabbetin neticesi merhametsizce bir azabı gerektirirdi...


( Hikayeme Son Vereceğim Zaman Başlığı Düşüneceğim... 1. Bölüm başlıklı yazı Feylosof tarafından 3.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.