Üniversite
sınavına son bir hafta kalmıştı... Tüm öğrenciler heyecanın doruklarını
yaşıyordu. Richard Gilbert ve Oliver Forbes kütüphanede Elena Pierce’den
istifade etmek için son zamanlarını iyi değerlendiriyordu. Senede bir kere olan
bu sınavı geçmek için bütün imkanlarını değerlendirmenin derdindeydiler. Elena
imkanı yettikçe, derslerden istifade ettikçe Richard Gilbert ve Oliver Forbes’e
mümkün mertebe anladıklarını aktarıp onlarında istifadelerine sunmaya
çalışıyordu. Uzun ders çalışmalardan sonra birbirlerine motive verip sınava
kadar morallerini yüksek tutmaya gayret ediyorlardı. Birbirine kenetlenen bu üç
arkadaşın moralleri bu sayede yüksekti.
Fakat moralleri yerlerde sürünen bir isim vardı. Klaus Salvatore...
Okul kapanmış ve sınıfı geçememişti. Çünkü edebiyat öğretmeni Cara Northman ile
yaşadığı yasak aşk sarpa sarınca derslerine yansıdı ve bundan dolayı derslerde
gösterdiği başarısızlıktan sınıfta kaldı. Morali iyice bozulan Klaus gece vakti
bir sahil kenarına giderek ucu bucağı gözükmeyen denizi seyretmek ile yetindi. Annesi
ondan çok umutluydu. Babasının elinden kurtulması okulu bitirip bir iş sahibi
olmasına bağlıydı. Annesine bu durumu nasıl izah edebilecekti... Hem aşk hayatı
hem okul hayatı zaten berabattı. Birde aile hayatı bu duruma eklenirse iyice
bunalıma girecekti. Derin bir nefes aldı ve denizin dalgalarını seyretmek ve
düşünmekle yetiniyordu. Düşündükçe bataklıkta çırpınan adam gibi daha çok
batıyordu. O anda içinden ‘’keşke şuan ölsem’’ fikri kafasında canlandı.
Evet... Ölüm her bunalıma girmiş birinin tek çıkış kapısı değil mi? Klaus’ta bu
çıkış kapısını tercih edenlerdendi. Tam ölümü düşünme esnasında yanına bir
bayan oturmuştu. Klaus yanındaki bayana baktı ve şaşkınlık ifadesi yüzünde
belirdi. Şaşırmasındaki sebeb o bayanın Cara Northman olmasıydı. İlk başta
şaşkın ifadesini gizleyemese de sonradan normal ifadeler sergilemeye
başlamıştı. Sadece susuyor, yüzüne hafif hafif vuran rüzgarın ve hafif hışırtı sesi
çıkaran denizin seslerine kulak veriyordu. Cara Northman ilk başta Klaus gibi
sessiz kalmayı tercih etti ve daha sonra cebinden bir sigara çıkararak
sessizliği zippo’sunu yakmak için çıkardığı sesler ile bozdu. Sigarasını
yakınca bir kaç dakika daha sessiz ortam oluştu. Konuşan sadece kainatın
çıkardığı musiki idi.
Cara Northman bir kaç kelime kullanarak ona moral vermeye çalışıyordu. Çünkü
Klaus Salvatore’nin durumlarından haberdardı. Bir kaç kelime ile moralinin
düzelmediğini gören Cara, Klaus’un elini tutarak gözlerinin içine baktı. Klaus
yine sessizdi, yine morali bozuktu. Çünkü sınıfta kalmış, annesini zalim
babasının elinden kurtaramayacak düşüncesine bürünmüştü. Cara bir kaç sevgi
sözcükleri Klaus’a söyledi. Fakat o tatlı cümleler yine Klaus’un bozulan
moralini düzeltme konusunda tesir etmemişti. Bu sefer Klaus’a sarılıyor, yanaklarına
ve dudaklarına ufak ufak öpücükler konduruyordu. Fakat yine nafile... Klaus
daha önce bu kadar moral bozukluğu yaşamamıştı. Bir senesi heba oldu. Bu yüzden
bu durum ona çok ağır geliyordu. Cara Northman onun moralini düzeltmeye
kararlıydı. Çünkü onu deliler gibi seviyordu. Klaus’un kıskançlığından dolayı
kendisini hırpalamasını bile unutmuştu...
Moralini düzeltmek için evine davet etti. Güzel yemekler yapıp romantik bir gün
geçirme teklifini sundu. Klaus ‘’kocana da bu benim küçük sevgilim diye mi tanıtacaksın’’
diyerek alay etti. Cara kocasının şehir dışına 3 günlük seyahate çıktığını
söyleyince Klaus daveti kabul etti. Morali bozuk bir şekilde Cara ile beraber
yürümeye başladı. Yol boyunca Cara onu güldürmek için espiriler yapsa da başarısız
oldu. Klaus’un aklı sadece babası tarafından defalarca zulme uğrayan
annesindeydi. Cara deli gibi sevdiği adamı bu şekilde harap olmuş vaziyetini
görünce morali bozuluyor, ağlamamak için zor tutuyordu. Ama sevgilisinin
moralinin daha çok bozulmaması için ağlamamalıydı. Oda öyle yapıyordu zaten...
Cara’nın evine nihayetinde gelmişlerdi. Soğuk ortamdan sıcak ev ortamını gören
Klaus evi teferruatlı bir şekilde inceledi ve ‘’çok sıcak ve samimi bir ortam’’
yorumunu yaptı. Cara güler bir yüz ile ‘’bu sıcak ortamı seninle paylaşacağım
günlerde gelecek’’ diye yanıtladı. Klaus’un üstündeki ceketini aldı ve askıya
astı. Klaus’a oturma odasında oturup televizyon seyretmeyi söyledi. Kendisi de
mutfağa girerek güzel yemekler hazırlamak için işe koyuldu. Klaus oturma
odasına ilerleyip televizyon kumandasını aldı ve kanallara sırayla basarak
güzel bir program aradı. Bozuk olan moralini düzeltecek komik film, haber,
animasyon türü şeyler aramaya başladı. Klaus oyalanırken Cara lezzetli yemekler
hazırlıyor bir yandan da maharat eliyle tatlılar yapıyordu. Klaus televizyon
izlerken uyuya kalmıştı. 1- 1.5 saat oturduğu yerde uyuya kalan Klaus gözlerini
açtığında yemek masasında lezzetli yemekleri, tatlıları ve şarapları görünce
gözlerine inanamadı. Aynı zamanda Cara Northman’ın da süslendiğini fark etti.
Üzerinde kırmızı, dekolteli kısa bir elbise vardı. Saçları da son derece harika
bir şekilde fön çekilmiş, dudakları kırmızı bir elma gibi boyanmıştı. Klaus
daha önce Cara’yı hiç bu kadar seksi görmemişti. Uykulu gözleri birden fal taşı
gibi açılmış, zor yutkunmaya başlamıştı. Şaşkın bir şekilde Cara’ya bakıp uzun
uzun dalgın gözler ile süzen Klaus neye uğradığını şaşırmıştı. Cara
gülümseyerek ‘’Klauuuuss ne bekliyorsun orada. Hadi sofraya gelsene’’ dedi.
Cara’nın uyarması ile uyanan Klaus sofraya doğru adım adım yürümeye başladı.
Cara’nın karşısına oturdu ve eli ayağı dolaştı. Cara’yı incelemekten yemek
yemeyi unutan Klaus halen şaşkınlığını gizleyememişti. Cara tekrar uyarıda
bulunarak ‘’Klaus yemekleri yemen için yaptım bana bakman için değil’’ diyerek
gülümsemeye başladı. Klaus’u birden öksürük tuttu ve önündeki şarabı
yudumlayarak öksürüğünü gidermeye çalıştı. Bir kaç saniye yemek yendikten sonra
Cara Northman seksi bakışları ve etkileyici gülüşleri ile ‘’çok mu beğendin
beni’’ dedi. Klaus kıpkırmızı olarak ‘’seni daha önce böyle hiç görmemiştim.
Acaba halen uyuyorum da rüyada mıyım?’’ diye iltifat etti. Cara bu iltifattan
hoşlanarak Klaus’a etkileyici bakışlarını daha da arttırmıştı. Klaus ise
yemeğini yiyor fakat Cara’ya bakmaktan yemeğin tadını bile alamıyordu. Çünkü
onun gözleri yeterince tad alıyor, dil tadının önüne geçiyordu. Bugün bir kez
daha Cara’ya aşık olmuştu. Cara’da Klaus’un kendisine karşı yükselen bu
hissiyatların farkındaydı ve bundan çok hoşlanmıştı.
Yemekler yiyilip, şaraplar içildikten sonra Cara, Klaus’a doğru yaklaştı ve
kendi elleri ile yaptığı müthiş tatlıları yedirmeye başladı. Klaus’a tatlıların
nasıl olduğunu sordu. Klaus ‘’senden daha tatlı değiller’’ diye iltifat
ediyordu. Cara’nın her cümlesine, her sorusuna iltifat eden Klaus’un adeta Cara
karşısında başı dönmüştü. Klaus sınıfta kalma derdini çoktan unutmuş, Cara ile
meşgul olmaya başlamıştı. Cara’nın amacı zaten çok sevdiği Klaus’un derdini
unutturmaktı. Ve başarmıştıda...
Klaus’un derdini unutturmuştu fakat Cara daha fazlasını istiyordu. Klaus’u daha
çok mutlu etmek istiyordu. Daha çok mutlu etmek için de elinden tutarak yatak
odasına götürdü ve Klaus’un karşısında çırıl çıplak soyunmaya başladı. Klaus’un
ağzı açık kalmış, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Cara, Klaus’a doğru yaklaştı ve
kucağına binerek ‘’bugün dertlerini sana tamamen unutturacağım’’ diyerek
dudaklarını öpmeye başladı. Klaus kendisinden geçmiş adeta bir put gibi
hareketsiz bir şekilde öyle kalmıştı. Suratından soğuk soğuk terler akıyordu.
Kendisini Cara’nın ellerine bırakmıştı. Cara bir yandan Klaus ile sevişirken
bir yandan Klaus’un üstünü ve altını çıkarıyordu. Klaus’u tamamen çırıl çıplak
bir vaziyete sokmuştu. Daha sonra yatağa yatırdı ve üstüne çıkarak cinsel
zevkin doruklarını yaşamaya ve Klaus’a yaşatmaya başladı. Kocası ile beraber
yattığı yatağa yabancı bir erkek alarak cinsel zevk ile beraber aldatmanın zevkini
de yaşamaya başlıyordu.
Ünlü Alman şairi Bertolt Brecht der ki; ‘’Bilmeden
yapılan hata yanlışlıktır, bilerek yapılan hata ise ihanettir.’’ Cara,
Klaus ile duygusal beraberlik yaşarken yaptığı bu yanlışın gayet net bir
şekilde farkındaydı. Fakat bu gece yaptığı yanlışın, cinsellikten aldığı
zevkten dolayı farkında değildi. Çünkü aldığı zevk ile adeta bulutların
tepesinde kendisini uçuyor gibi hissediyordu. Sadece Klaus’a odaklanmış, dişi
bir kaplan gibi ona saldırıyordu...
Artık üniversiteye giriş sınavı gelmiş çatmıştı... Richard Gilbert, Oliver
Forbes ve Elena Pierce üçlüsünde heyecan ve stres hat safhadaydı. Üçüde sınava
girecekleri okula giderek ve sıralarında oturarak sınavı kara kara beklemeye
başladılar. Başlarında bir pet şişe su vardı. Heyecanlandıkça, stres yaptıkça
yudum yudum su içiyorlardı. Sınava son 10 dakika kaldı. Görevli öğretmenler
sınav kağıtlarını dağıtmaya başlamışlardı. Sınav kağıdı dağıtıldıkça Richard
Gilbert’in kalbi yerinden fırlayacak gibi oluyordu. Sınav kağıdını alan Richard
merakla kağıdı açmayı bekliyordu. Kalan on dakika süre dolduğu vakit
öğretmenler kağıdı açmaya izin verdi ve sınav başlamış oldu. Richard kağıdı
açar açmaz ilk sayfadaki soruların hepsine toptan göz attı ve daha sonra
sırayla soruları çözmeye başladı. Bazı sorular da zorlansa da, bazı soruları
yanıtlayamasa da çoğunu yanıtlayabiliyordu. Çalışmanın verdiği meyveleri şimdi
yiyordu. Soruları her yanıtlayışında mutlu oluyor, üniversite hayallerine bir
adım daha yaklaştığını hissediyordu. Aynı heyecan ve mutluluk Elena Pierce ve
Oliver Forbes içinde geçerliydi. Elena’nın yanıtlamadığı soru neredeyse yoktu.
Oliver Forbes’de fena sayılmazdı...
Sınav bitti bu üçlü okulun kantininde buluştu. Birbirlerine merakla sınavın
nasıl geçtiğini soruyorlardı ve daha sonra soruları nasıl yanıtladıklarını...
Sınavdan sonra uzun uzun konuşulan konuları zaten bilirsiniz... Konuşulan bu
sınav konusundan sonra bu üç kafadar gezmeye, eğlenmeye, kafa dağıtmaya karar
verir. Cafe’de oturup uzun uzun muhabbetlerden tut, hayvanat bahçesindeki
hayvanları incelemeye kadar gezdiler. Aynı zaman da fuar tarzı mekanlarda
bulunup delicesine eğlenmeye başladılar. Bu uzun gezmelerden sonra evlerine
yorgun argın dönüp bu günlüğüne son verdiler.
Yeni bir güne başlarken Oliver Forbes takımında futbol oynamaya devam ediyordu.
Turnuva da takımı yarı finale kadar gelmeye hak kazanmıştı. Bütün takımdaki
fertler bu maçta kadroya girme mücadelesi veriyordu. Oliver Forbes’in takımda
en büyük düşmanı olan İsaac Compton arasındaki soğuk savaş daima devam
ediyordu. İsaac yaptığı her hareketiyle Oliver’a karşı adavetini gösteriyordu. Oliver’ın
çeyrek finalde kadroda oynaması ve kendisinin yedek kalması onu daha da
çıldırtmıştı. Eğer yarı finali de Oliver’a kaptırırsa artık iyice delirirdi...
Nitekim öylede olmuştu zaten. Oliver bu maçta da kadroya alınmış İsaac sadece
kadro dışında Oliver’ı seyretmek ile kalmıştı. Bu durum İsaac için büyük bir
azaptı. Kıskançlığından dolayı her geçen gün Oliver’dan nefret ediyor hatta
onun ölmesini bile istiyordu. Yarı final maçında başarılı bir oyun sergileyen
Oliver ve ekibi finale girmeye hak kazandı. Bu duruma bütün takım sevinirken
İsaac Compton’un suratının asılmasına sebebiyet vermişti. Çünkü düşmanı daima
kadroda iken kendisinin yedek kulübesinde oturması ona ağır geliyordu.
Bu durumla beraber Klaus Salvatore okulun tatil olması hasebiyle Baton Rouge
şehrine geri dönüyordu. Hem ailesini hemde dostları olan Richard Gilbert ve
Oliver Forbes’i görmeyi temenni ediyordu. Şehre nihayetinde geldi ve ilk olarak
ailesinin yanına gitti. Annesine sarıldı ve halini hatrını sordu. Annesi
üzülmesin diye sınıfı geçtiğine dair yalan söyledi. Zaten zalim babası
tarafından sıkıntılara maruz kalıyordu. Birde oğlunun sınıfta kalma haberini
alsa daha çok harap olurdu. Yalan söylemeye kendisini mecbur hissetmişti. Klaus
Salvatore, Richard ve Oliver ikilisine süpriz yaptı ve onların takıldığı bir
gün aniden çıkageldi. Richard ve Oliver, Klaus’un geldiğini görünce çok sevindi
ve birbirlerine sarılarak kucaklaştılar. Richard ve Oliver’ın yanında Elena’da
vardı. Klaus Elena’ya bakıp Richard ve Oliver’a hitaben ‘’bakıyorum ben yokken
aranıza yeni birilerini dahil etmişiniz’’ dedi. Elena’da tebessüm ederek
‘’sanki lisede ayrı gayrı takılıyorduk. Liseden sonra belli bir mühlet uzak
kaldık sadece Klaus’’ dedi. Bu dörtlü arkadaş birbirlerine latifeler, şakalar
yaptıktan sonra aniden kendi aralarında parti düzenleme kararı aldılar. Bu
fikir herkesin hoşuna gitmişti. Oliver kendi evinin müsait olduğunu söyledi ve
akşam 10’dan sonra herkesi kendi evine davet etti. Bütün arkadaşları bu daveti
kabul etti ve herkes evlerine dağıldı.
Parti için hazırlık yapan ve süslenen, soluğu Oliver’ın evinde alıyordu.
Richard ve Klaus gelmişti fakat Elena halen gelmemişti. Bayanların erkekleri
bekletmesi ile ilgili geyikler bu romanımıza da yansımıştı... J
Elena gelmişti fakat yanında birisi vardı. Partiye bir kişiyi davet etmişti.
Davet ettiği kişi de liseden kalma arkadaşlarından biriydi. Üstelik Richard’ın
da eski sevgilisi idi. Eliza Merlotte adında bu güzel bayan, dostları ile
görüşmeyi, eski anıları canlandırmayı ve keyifli vakit geçirmek istediğini
Elena’ya söylemişti. Bu yüzden de Elena onu akşam buluşucakları partiye davet
etmişti. Eliza Merlotte’yi gören parti elemanları eski bir dostu görmenin
sevincini yaşıyordu. Richard ve Eliza birbirlerine bakarak hafif tebessüm etti
ve ara sıra birbirleri ile muhabbet ettiler.
Parti’de pastalar ve şaraplar havada uçuşuyordu. Dans, şarap ve müzik gençleri
çığırından çıkarmıştı. Partide belli bir vakitten sonra Oliver ve Klaus
playstation oyununa kendilerini kaptırmıştı. İkili oyuna kendilerini kaptırınca
partiyi falan bir an unutmuştu. Onlar oyunun keyfini çıkarırken Richard, Elena
ve Eliza kendi aralarında konuşuyor, eski komik anılarını anlatıp tebessüm
ediyorlardı. Uzun süre sonra eski dostlar bir araya gelip, parti organize edip
bir arada eğlenmeleri onlara ayrı bir lezzet veriyordu. Herkes tüm dertlerini,
sıkıntılarını bu şekilde bir araya gelip eğlenerek atlatmış ve hayata
bakışlarını bir nevze olsun değiştirmişlerdir...