Hikaye / Aşk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 6.12.2014
Okunma Sayısı : 1193
Yorum Sayısı : 0

Üniversite sınavlarının açıklanma vakti gelmişti. Sınava giren öğrenciler sonuçların açıklanmasını beklerken kalpleri yerinden fırlayacak gibiydi. O öğrenciler arasında Rickard ve Oliver’da vardı. Sonuçları dört göz ile bekliyorlardı. Elena Pierce sınavı geçeceğinden adı gibi emindi. Çünkü soruları çok rahat çözmüş, doğru olduğunu da bilerek hareket etmişti. Sınav sonuçları açıklandığında Richard ve Oliver sevinç gösterisi yapmaya başladılar. Çünkü barajı rahat bir şekilde geçmişlerdi. Üniversiteye girmeye bir adım daha kalmıştı. Oda malumunuz tercihler... Klaus Salvatore arkadaşlarına aynı okulda okuma teklifi etti. Okuduğu okul bölüm olarak çok geniş çaplı bir okuldu. Üstelik puanı da oldukça idealdi. Richard, Elena, Eliza rahatça girebilirdi fakat Oliver o okula girme konusunda risk altındaydı. Puanı iyi olsa da o okula rahatça girecek kadar iyi değildi. Her ihtimale karşı tercihlerinde birinci sıraya yazdı.

Tercih sonuçları bir kaç gün sonra açıklanmaya başladığında Richard, Elena ve Eliza rahat bir şekilde Klaus Salvatore’nin okuduğu okulu kazandı. Oliver ise kıl payı da olsa kazanmıştı. Yani buradaki dostlar hep beraber New Orleans’a doğru yolculuğa çıkacaklardı. Hem üniversiteyi kazanmanın mutluluğunu hem de aynı dostlar ile beraber aynı fakültede okumanın mutluluğunu yaşıyorlardı.

Fakat Richard Gilbert bu mutluluğun içinde birazcıkta olsa acı yaşıyordu. Çünkü üniversite masrafları oldukça ağırdı ve annesi bu masrafları karşılayacak durumda değildi. Oğlunun okuması için her ne kadar fedakarlık yapsa da, ciddi mücadeleler verse de bu durum annesini aşıyordu. Bunun için Richard kendi bulacağı imkanlar dahilinde cebini para ile doldurmalıydı. Oda öyle yapacaktı zaten. Kısa yoldan para bulmanın yolunu düşünmeye başlamıştı bile. Fakat meşru bir tarzda bulmayacaktı. İllegal yöntemlere baş vuracaktı ve bunu yaparken arkadaşlarının bile haberi olmayacaktı.

Richard Gilbert sokaklarda gezerken zengin evleri gözleri arıyordu. Bir eve odaklandımı artık o ev hakkında plan ve program yapacaktı. Uzun aramalar neticesinde gözüne bir evi kestirmişti. Artık o eve musallat olacak, o evin ocağına incir ağacı dikecekti. Planını, programını bir kağıda yazdı ve gece 3 gibi harekete geçme kararı aldı. Her şey annesinin mutluluğu için üniversiteye girme çabası için yapıyordu. Fakat annesi bu durumu bilse belki de kahrından ölecekti. Fakat Richard Gilbert bu sırrı kimseye açmıyordu. Hatta en yakın dostları olan Oliver, Klaus ve Elena’ya bile...



Hırsızlık yapacağı vakit geldi ve bir çanta dolusu malzeme ile gözüne kestirdiği eve doğru yola koyuldu. Evin önüne geldiği vakit sağa, sola, civar mahalledeki evlere iyice baktı ve kimsenin olmadığı konusunda tatmin olduktan sonra kafasına kar maskesini geçirdi. Siyah eldivenlerini de ellerine taktı ve harekete başladı. Richard evin en tepesindeki pencereye zar zor tırmandı. Bir yandan korkuyor fakat bir yandan da ‘’başka çaren yok’’ diyerek kendisini yapmaya mecburmuş hissi vererek motive ediyordu. Pencereye kadar tırmanmıştı fakat pencere kapalı idi. Çantasındaki cam kesen aleti çıkardı ve dikdörtgen vaziyetinde camı kesmeye başladı. Kestiği camı bir kenara koyduktan sonra gizlice eve girdi. Richard için zor oldu fakat başarmıştı. Parmak uçlarında yürüyerek evin ücra köşelerine, dolaplara, sandıklara, çekmecelere falan bakarak değerli eşyaları, ziynetleri topladı. Daha da teferruatlı araştırdıktan sonra yüklü bir para kaldırdı. Ceplerini, doldurduktan sonra artık gitme vakti gelmişti. Çaldığı paralar onun okul masraflarını fazlası ile karşılardı. Tam gitme esnasında bir odada cinsel ilişkiye giren ve bundan dolayı zevk çıkaran sesler Richard Gilbert’in kulağına ilişti. Richard kapının aralığından meraklı gözler ile bakınmaya başladı. Karanlıktan dolayı ilişkiye giren çifti net göremiyordu. Sokak lambasının ışığı çiftin olduğu tarafa yansıdığında hafif hafif kişiler belirginleşiyordu. Daha çok belirgin vaziyetini aldığında bir de ne görsün? Richard’ın annesi...!

Richard şuan şoktaydı... Annesinin acaba bir aşığı mı vardı? Bundan haberi neden yoktu? Birinden hoşlanmışsa neden oğlundan saklıyordu ki? Kafasında soru yağmuru birikmişti Richard’ın... Gözünün önünde annesi ile tanımadığı bir adam ilişkiye giriyordu. Çok acayip bir ruh haline büründü. Richard bu duruma anlam veremediği için orayı sessizce terk etti...

Eve doğru giderken çeşmeden boşalırcasına gözlerinden yaşlar akıyordu. Bu durum onun vücuduna çok ağır gelmişti. Eve gitti ve evin ışıklarını kapayarak zifiri karanlıkta öylece bekledi. Düşünüyordu, fakat ne düşündüğünü oda bilmiyordu. Beyninden vurulmuşa dönmüştü adeta... Hayalinden çıkmıyordu annesinin o edepsizce görüntüsü. Gözünün önünden gitmiyordu bir türlü...

Aradan saatler sonra Richard’ın annesi evine geldi. Zifiri karanlık kaplayan evinin ışıklarını yaktı. Işıklarını yaktıktan sonra karşısında oğlu Richard’ı gördü ve şaşırdı. ‘’Sen uyumadın mı Richard’’ dedi. Richard öfkeli gözler ile annesine bakıyordu ve ‘’neredeydin?’’ diye soru yöneltti. Annesi şaşkın bir şekilde dili lal olmuşçasına sadece bakıyordu. Richard soruyu tekrar sert bir şekilde yönelttiğinde annesi çaresizce oğlunun karşısına oturmuş ağlamaklı bir ses tonuyla ‘’her şey senin içindi sadece Richard. Okul masraflarını çıkarmak içindi.’’ Deyince, Richard şaşkın ifadelerle ‘’yoksa bu ilk birlikte olduğun kişi değil miydi?’’ dedi. Richard annesinin sadece bir tane görüştüğü erkek olduğunu düşünüyordu. Annesinin hiç bir zaman fahişe olacağı ihtimali vermemişti. Richard’ın annesi Rebekkah pot kırdığını anladı ve orada o esnada ölmek istiyordu. Richard o an öfke ile odasına gitti ve bavullarını hazırlamaya başladı. Annesi arkasından sakinleşmesi için bir kaç cümle söylese de ne yapabilirdi ki? Gözünde değeri düşmüş bir annenin sözleri ne kadar tesir edebilir? Richard bütün eşyalarını topladı. Evde bir iğnesini bile bırakmadı. Kapıya doğru elinde bavullar ile yöneldi ve o esnada annesi kolundan tutarak hüngür hüngür ağladı. ‘’Bu saatte ve bu sağnak yağmurlu hava da gitme bari. Gündüz git Richard başına bir iş gelir’’ dedi. Richard’da aynı şekilde ağlayarak bağırdı ‘’başıma şuan bu felaketten daha büyük bir felaket gelemez. O kirli ellerin ile kolumu tutma’’ dedi. Arkasına bile bakmadan yoluna ilerleyen Richard, sağnak yağmurda ve sırılsıklam olmuş bir vaziyette ilerliyordu. Sanki kainat Richard’ın durumuna ağlıyor gibi sağnak bir yağış vardı havada. Richard bu saatte ve bu şekilde aradaşlarının evine gidemezdi. Bu sırrı sadece kendisi bilmeliydi. Çünkü utanç kaynağı olan bir durumdu. Bu durumu kimse bilmemesi için arkadaşları ile arasındaki muhabbetlerde bir şey olmamış gibi davranacaktı. Richard kuytu köşe gibi bir yer buldu ve geceyi orada geçirdi. Sabahın ilk ışıklarında ise her zaman ders çalıştığı kütüphaneye gitti ve orada ne yapması gerektiğine dair düşünce okyanusuna daldı.

Oliver Forbes ise en yakın dostunun bu olaylardan haberi yoktu bile. O şuan sadece oynayacağı final maçında has kadroya yerleşmenin derdindeydi. İsaac Compton’a has kadroyu kaptıramazdı. Aralarındaki soğuk savaş halen devam ediyordu. Teknik direktör Finn Stackhouse ise bu durumun farkındaydı. Bu yüzden bu ikilinin aralarını yapmak için mücadele veriyor, çeşitli fikirler aklına getiriyordu. Bu fikirlerden biri de şu idi; Bütün takımdaki insanlara seslenip ‘’forvet oyuncusundaki has ve yedek oyuncularını Oliver belirleyecek’’ diye ilanat yapmıştı. Bunu yaptıktan sonra Oliver’ı bir kenara çekip ‘’İsaac Compton’u oyuna al. Böylece aranızdaki husumet artık bitecek ve düşmanlık yerine dostluk duyguları pekişecektir’’ dedi. Oliver teknik direktörü olan Finn Stackhouse’nin bu teklifini kabul etmedi. Teknik direktör Oliver’a kızarak ‘’eğer dediklerimi yapmazsan bir daha has kadroda kendini görmezsin’’ diye tehdid etti. Oliver ise manalı bir şekilde gülümseyerek ‘’hiç önemli değil. Bir çok takım beni almak için can atıyor. Oynatmazsan takım kaybeder ben değil. Sonuçta takımın en iyi ilk beş kişiler arasındayım’’ diyerek ortamı terk etti. Teknik direktör Finn Stackhouse’nin canı sıkılmıştı. Çünkü ağzından bir kere laf çıkmıştı artık. Forvet kadrosunu Oliver belirleyecekti. Oliver’da verilen bu yetkiyi kötüye kullanacak İsaac’ı kadroya almayarak öfkesini, kıskançlığını daha çok galeyana getirecekti.

Cara Northman’ın kocası Elijah Northman şehir dışından yuvasına geri dönmüştü. Karısını çok özleyen Elijah, karısına sıkı sıkı sarılıyor, yanaklarına, dudaklarına öpücük konduruyordu. Cara ise kocasının öpmesinden rahatsız oluyor, fakat belli etmemeye çalışıyordu. Cara kocasına karşı çok ilgisiz, adeta buz dolabı gibiydi. Çünkü aklı ve kalbi Klaus ile beraberdi. Elijah bazen Cara’nın ilgisizliğini fark ediyor ve bu ilgisizliğine karşı bir anlam veremiyordu.

Bir gece Elijah yatağında yatarken Cara’ya arkadan yanaşarak sarıldı ve ufak ufak öpücükler kondurmaya başladı. Cara istemediğini dile getiriyordu. Elijah anlamsız bir şekilde ‘’neden? Ben kocan değil miyim?’’ diye soru yöneltti. Cara ise ‘’ne alakası var? Şuan da istemiyorum.’’ Diyerek kendini savundu. Elijah bu ilgisiz tavırlarını Cara’nın yüzüne vurarak hafif sert uyarılarda bulundu. Oysa zavallı Elijah’ın şuan yattığı yatakta karısı, Klaus ile ilişkiye girdiğinin farkında bile değildi.

Sabah erkenden antramana gelen Oliver Forbes şut denemeleri yapıyordu. Hemen arkasından İsaac Compton geldi ve Oliver’a bakarak ‘’forvet kadrosunu sen ayarlıyor muşun duyduğuma göre’’ dedi. Oliver ise kibirli bir ifade ile ‘’evet öyle bir durum var. Teknik direktörlüğe doğru gidiyor mevkim’’ dedi. İsaac ise sert bir üslup ile ‘’övünmeyi kes! Final maçına beni oynatacaksın’’ diye çıkıştı. Oliver ise gülümseyerek İsaac’ı alaya aldı ve ‘’sen çok mafya filmleri izliyorsun adamım’’ diye dalga geçmeye başladı. İsaac’ın öfkesini harlayan Oliver’ın dünya umurunda değildi.

Final maçında da oynayacağı için o gün bütün gayretini tamamen futbol oynamak ile meşgul oldu. Akşam yediden sonra soyunma odasına gitti güzelce bir duş aldı, temiz kıyafetlerini giydi ve evine doğru yola koyuldu. Evine giderken yaklaşık 20 dakika sonra Oliver’ın önünü İsaac kesti ve Oliver’ı maçta kendisini seçme konusunda uyardı. Uyarıları dikkate almadığı takdir de dövmek ile tehdid etti. Oliver, İsaac’ın tehdidine karşı öfkelenmiş ve sırtındaki çantayı yere fırlatarak İsaac’ın üstüne doğru yürümeye başlamıştı. Oliver ve İsaac birbirleri ile dövüşmeye başladı. Birbirlerine sert darbeler vurarak alt etmeye çalışıyorlardı. Oliver bu kapışma esnasında İsaac’ın yakasını tuttu ve geriye doğru sert bir şekilde iktirdi. İktirme sonucu İsaac kafasını büyük bir taşa vurarak yere kapaklandı ve hareketsiz bir şekilde öylece kaldı. Bu durumu fark eden Oliver endişelendi ve içini büyük bir korku kapladı. Yavaş yavaş İsaac’a doğru yaklaştı ve ayağı ile hafifce İsaac’a dokundurdu. Daha sonra yavaşça İsaac’a doğru eğildi ve yüzünü kendisine doğru çevirdi. Nabzını kontrol ettiğinde korktuğu şey başına gelmişti. İsaac ölmüştü...! Oliver’ın başına o an dünyalar yıkıldı. Yanlışlıkla da olsa birini öldürdüğü için katildi... Oliver yerde diz çöktü ve korkulu gözler ile etrafa bakmaya başladı. O an resmen aptal olmuştu, bir şey düşünemiyordu. Kendisini toparladıktan sonra İsaac’ın cesedini oradan kaldırarak kuytu bir kenara koydu. Acilen bu cesetten kurtulmalıydı yoksa bu genç yaşta hapishaneyi boylayacaktı. Üstelik öğrencilik hayatı ve kariyer hayatının başlangıcındaydı. Oliver cesedi kuytu bir yere koyduktan sonra hemen evine giderek babasının arabasını gizlice aldı. Babasının arabasını alır almaz hemen o cesedi koyduğu yere doğru geri gitti. Arabadan indi ve sağı -  solu kontrol ederek cesedi çaktırmadan arabanın bagajına attı. Arabanın bagajına attıktan sonra yüksekçe bir dağa doğru yolculuk başladı. Dağa ulaştığı vakit, dağın herhangi bir yerinde konaklamaya başladı. Cesedi bagajdan çıkardı ve bir ağacın altına koydu. Daha sonra bir çekiç ile yeri kazmaya, kürek ile de toprakları kenara atmaya başladı. Bu uzun işlemden sonra İsaac’ın cesedini çukura attı ve kazdığı kumlar ile çukuru cesedin üstüne atarak kapatmaya başladı. Bu işlemleri yaptıktan sonra arabasına binerek o ortamı terk etti ve evinin yolunu tuttu.

Bu yaşadığı olaylar Oliver Forbes’in pskolojisini etkilemişti. Belki cinayeti ört pas etti ve suçunu açığa çıkarmayarak mahkemelerden yargılanmaktan kurtuldu. Fakat vicdan mahkemesinde ki suçunu nasıl örtecekti? Vicdan mahkemesinden nasıl kaçacaktı? Kaçamazdı... Arabayı evine doğru sürüp İsaac’ı gömüp kaçıyordu fakat arabayı kullanırken bir yandan hüngür hüngür ağlıyordu. İlk defa böyle bir olay başına geliyordu. Gerçi kabahat sadece Oliver’da değil aynı şekilde İsaac’da da kabahat vardı. Bu konuya çok güzel bir şekilde parmak basan Fransız yazar La Rochefoucauld, meseleyi şu şekilde özetliyor; ‘’Kabahat tek taraflı olsaydı kavgalar uzun sürmezdi.’’
Evet bu kavga o kadar çok uzun sürmüştü ki artık ölüm ile sonuçlanmıştı. Teknik direktör Finn Stackhouse barışmaları için bu kadroyu seçme olayını yapmıştı fakat tam tersine yaptığı bu proje ölümle sonuçlanmasına sebep vermişti. Çünkü İsaac’ın Oliver’ın yolunu kesmesindeki tek sebep final maçında kendisini has kadro olarak seçmesi idi.

Oliver Forbes babasının arabasını park etti ve evin kapısını aralayarak gizlice içeri girdi. Fakat gizlice içeri girmesinde dahi babasına yakalandı ve arabayı neden gizlice aldığını sordu. Oliver Forbes birden panik yaptı ve mümkün mertebe bozuntuya vermemeye çalıştı. Kekeleme ve gergin bir ses tonuyla ‘’birazcık gezdim arkadaşlarla babacığım’’ dedi. Babası Aiden Forbes oğlunun renginin attığını görünce anormal tepki vermesini anlayamadı. Merakla neden bu kadar kötü tepki verdiğini sorduysa da Oliver babasının sorusunu yanıtsız bıraktı. Aiden ısrarla cevap almak isteyince Oliver gizlice arabanın anahtarını alıp kaçtığı için bu tepkiyi verdiğini söyledi. Böylelikle bu yalan ile babasını kandırmayı başarmış ve pot kırmadan babasını atlatabilmişti. Babasını atlatabilmişti fakat ya vicdanını nasıl atlatacaktı?...

( Hikayeme Son Vereceğim Zaman Başlığı Düşüneceğim... 4. Bölüm başlıklı yazı Feylosof tarafından 6.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.