Binip göğün merdivenine
öğütüp uçsuz bucaksız sessizliği
bir dünya doğururum ellerine...
Bekleme salonu yok deseler de umudun
kökü kazınmadı
bulaşıcı sevda mevsiminin...
Büyülenmiş bir ceylan gibi bakarım zamana
erguvan yangınları büyütürüm nefes alışından
Yüklemin cebinde yakarım öznenin ışıklarını
binlerce düğümde çözerim bir tek sözü...
Dolaşır yüreğinin gölgesinde gözlerim
dur kapama yanlış numara değil
yalnız numara...
Ölüm eski bir zaman sandığı ise eğer
yaşamın en güzel yerine
yaslanma zamanı şimdi sevdiğim...
Endülüs esmerliğinde çay demledim
hadi gel birlikte içelim
hayatı en kırmızısından demleyelim...
El yazması şiirlerden atlayalım zamana
Sopayla çizelim kumlara
sonsuza dek birlikte olacağımız odayı.
Tünekler kuralım en deli renklerden
Güneş yanığı perdelerden
karacalar inmeden...
Erik ağacının gelin olduğu gün
yoksulluğun toprak döşeli sarayında
yaban çilekleri gibi
taze bir haberle bezensin dünya...
Ezan çiçekleri bahçıvanlık ederken toprağımıza...
Ferda Özsoy