Neden Yazdım Ki...



‘’Şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa sevgili dostum, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.’’(Alıntı)

 

 

Masallar terennüm etmekte ihya edilesi bir hoşluk bellediğim kadar içimdeki boşluğun her noksan sayıklamasında yarenlik eden yüreğime b/akıyorum da ve geride kalan o yarayı görüyorum yazmadığım her gün yandığım kadar yaktığım ateşi nasıl da besliyor sözcüklerim bir o kadar yalnızlığımla kafa bulan söylenceler.

Birileri illa ki çekiştiriyor yakamdan…

Varamadığım o diğer yaka ile cenk ediyorum her iteklendiğimde basıyorum namlusuna kalemin ve namusum üstüne yemin ettiğim kadar yağıyorum ben de ince ince içten bir sevgiye bir Allah’ın kulu karşılık vermezken…

Öfkeme yenik düştüğüm öncemi her aklıma getirdiğimde ve işte öfkemi bastırıp da huzuru inşa ettiğim kelimelerim ve arkası gelen tüm söküklerim:

Bir dikili ağacım yok işte evrende.

Sırlarım serili serlerime ve surlarında şehrin nidalar duyuyorum kalbimin gümbürtüsü bastırıyor sessizliği ne de olsa insanların bana vermediği tepkinin nezdinde cezalandırılıyorum.

Kraldan da kralcı iken zihniyetler.

Benimse sadece bir tek ziynetim var her gün ama her gün bir ganimet bulmuşçasına kalemin sür-git ilhamında yenik düştüğüm kâh şiirlerle örülü kâh nice nesir nice hikâye yazdığım gibi de yastık altı yaptığım nerede ise yüzlerce yazı ve şiir kötü günüme yazmadığım günlere nöbetçi diktiğim…

Bir şiirimde de dikte ektiğim o başlık:

Asker adımlarında yalnızlığın…

Meylettiğim öylesine bir siper ki sinemde sakladığım.

Öylesine bir aşk ki rencide edildiğim.

Akışkan hüzne ve kedere karşı koyamadığım kadar kaderimi kabullendiğim ve de günüme özet kaderime alt yazı geçmekle mükellef her gün ama her gün kalemimi elime alıp da zikrettiğim fikrime denk düşen nice söylem nice şiir.

Eksik etekli dahi addedilebilirken insan hatta bir adım ötesi:

Eksik akıllı diyebilenlere cevap vermediğim kadar içimdeki hengâmeyi sonlandırmak adına yazmak dışında yazamadığım hayat hikâyemi resmettiğim şiirlerim ve ruhumdaki divit damarlarımda coşan kandan fazla ve de coşkulu iken.

Bir imlece sığındığım hatta…

Ünlediğim aşk daha da beteri:

Namı almış yürümüşken hüzünlü kalbimin ve bir Allah’ın kulu dahi eşlik etmezken o algı eşiğinde neşreden ve işte Rabbin Makamında saklı güzellikleri ve huzuru içime ta içime, yazarak çektiğim ve yazarakkk inşa ettiğim bir cennet iken üstelik yaşarken cehennemi ve kabir azabını, cenk ettiğim tüm olumsuzluklardan bana yansıyan güzelliklerle dolu bir evreni tahayyül dahi etmekten öte bire bir yaşadığım sektiğim hayaller diyarı.

Deryalara tekabül eden bitimsiz sevgim ve umudum.

Teşrif eden kadere teyit ettirdiğim kadar da hayatımın dikenlerinde dahi saklı olan hoşlukları afişe ettiğim.

Bazen zemheride solabildiğim.

Bazense soluksuz kalabildiğim.

Susuzluğumu gideren yazma sevdamla eş tuttuğum sonsuzluğu hücrelerime dahi de sokabilmişken umudu ve ışığı zincirlenmiş bedenimden dahi firar edebildiğim ve işte ruhumun özgürlüğünü ilan ettiğim.

Fıtratımsa bir fıkra mahiyetinde:

Ağlanacak halime gülebildiğim kadar huzurluyum ve de mutlu.

Bazense mutumda saklı coşkuyu banmakla eşdeğer yaşadığım hayatı ziyan etmiş olsam bile ziyadesiyle eriştiğim erdiğim bir rakım acının baskın çıkmasına rağmen açamadığım kutudan çıkacakmışçasına o cin.

Öylesine ulvi bir lamba ki ruhumu aydınlık kılan ışıldağın her zerresi kıblemde doğan batmayan güneşle yolculuk yapmanın da verdiği huzur ötesi yaşarken ölmek ölüp de yeniden dirilmek adına dingin hayallerimi gerçek kılabilmenin üzerinde ne olabilir ki?

Latif bir rüzgâr.

Renklerin coşkusu.

Karanlığı sindirebilen beyaz ve bakir sayfayı aşkla sözcüklerle doldurmanın verdiği keyfin ve mutluluğun üzerine ne söyleyebilirim ki?

İman gücünden tutun da umudun ışığından nükseden sevginin lütfuna eşlik eden karekökü sözcüklerin ve bir b/ölü aşk iken ikiletsem de sevgiyi haiz olduğum bu duyguların rötarlı yolculuğunda kendimden çıkıp da yola kendimden uzak geçen zamanın çok ötesinde kendime kavuşmak kendimle barışmanın da güncesi ve güftesi iken kalemin, yaz emrine karşılık verdiğim kadar da tek tutamağım hayata varsa yoksa ilham perimin her dikte ettiği emre amade bir ruh hali ile devindiğim kadar eksenimde ertelediğim her duyguya da kefil olduğum…

 


( Neden Yazdım Ki... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.04.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.