Düşlerimi telkin etmeliyim düşünce
gücümden sökün eden her sesi her sözcüğü yâd etmeliyim ki dünü dünde israf
ettiğim ne varsa meşgule vermişken de yüreği ardı ardına not düşmeliyim
içimdeki boşluğa.
Sahiden de azizim kaçıncı kuvvetiyim
kaybolduğum minvalde karekökünü illa ki aldığım cihanın karanlığa zimmetli
sözcükleri bir bir asıp da aklımın ipine gün ışığına döndürmeliyim yüreğimi.
Işıksız bir yolda ilerlerken.
Neyle iştigal olduğumun da yok iken önemi
ve işte diz dize dizelerimle makul olandan ayrı düştüğüm kadar şiirlerin içimde
kalan ukdesinden sarmalıyım ta başa sarmalında döngünün sararan yüzüme inen
nurla da hatmetmeliyim günü.
Misafiriyim cihanın.
Defalarca tek ettiğim mekânların
z/amansız rüzgârıyım içime estiğim ve şah damarımdan firar eden kanlı
sözcüklerden ördüğüm saçlarında ilhamın ve işte nükseden hayallerimi
sonlandıran beşere her paye verdiğimde de yalnızlığım kısık sesine…
Öngörüsü yaşamın.
Ön sözüm illa ki şiir.
Özverisi hayatın.
Son sözü de şiir söylemeli illa ki.
Şiirle yıkandığım zemzem suyunda
ilhamın körüklenen duygularım ve kalemim benim kolluk gücüm.
Beylik bir istikametten ayrılıp da
özgün bir haletiruhiyenin eşkâlini çiziyorum ben yazdığım kadar yakıyorum
gemileri ve yandığım kadar yakarıyorum Rabbime.
Gövde gösterisinde insanların bense
gövdemi asmışken darağacına.
Yetmezken de ve de…
Ruhumla kendimden geçtiğim kendimi
yok saydığımdan da öte sevdiğim değer verdiğim insanların gölgesinde yaşıyor
sözcükler:
O minval ki; ıssızlığımın kestiği
racon…
O kesik ki; sızan kanla yıkanan
kalem.
O kasıntı rüzgâr ki…
Kıvamını bilemediğim bir yemek gibi
kıytırık sözcüklerin yüreğime batırdığı kıymık gibi ve eşkâlini yazarak
vurguladığım bir güç soyuttan somuta dönüşen gaipten gelen coşkum ve sevgim ve
ihanetini kabullenemediğim kadar sevdiklerimin sadece önüme bakmanın da fazlaca
önem arz etmediği ve.
Hedefimden şaşsam da.
Yetmedi kendime verip veriştirdiğim
tüm olumsuzlukların da müsebbibi addedilen sefil varlığımla s/afiyet yüklü
duyguların acıya aş erdiği kadar aşkla yaşamanın da bir adım sonrası her ne
kadar yazmaya ve aşka aş ersem de ansızın sonlanabiliyor içimden geçenleri
kayıt altına almadan geri kaçıyor ilham.
Teşvik edilmediği kadar ruhum.
Tevafuk yüklü evrende ansızın da
tutulan nutkum.
Seyyah sözcüklerden başımı alamadığım
kadar seferisi olduğum duyguların nüansı ve nakşı varlığımın ve işte azat
edilesi bir kuş gibi içine tıkıldığım kafesin bana vurduğu zincire de eklenen
bir halka misali kalemin d/okunaklı ç/ağrısına kulak dahi vermezken bir
Allah’ın kulu.
Bildiklerim ne ki hem bilmediklerimin
yanında?
Yazdıklarım ne ki yastık altı
yaptığım sırların ve kalemin de ve hüznün namı almış yürümüşken kükreyen ve
gürleyen sesi göğün aslında sessizlikle kaplı olsa da evren ve de görünürde
göze çarpan bir şey olmasa bile sadece benim gördüğüm sadece benim duyduğum
minvalde, çırpınan yüreğimin çağrısı ile ayaklarım yerden kesilirken ve işte
Rabbimle buluştuğum ve kendimi kavuştuğum kısacık bir zaman dilimini de hayatın
geneline yayıyorum.
Mucizelere inandığım kadar evrenin
bana bahşettiği kalp gözü.
Tekil varlığıma tekil hanemde
tekelinde sevginin ve elim tek tutan sadece Mevla akabinde diğer elime eşlik
eden kalemin nidalarına sessiz kalamadığım kadar da davetkâr sözcüklerin
albenisine kapılıp illa ki kan damlamalı kalemimden ve akacak kan misali akacak
sözcükler ve ulvi coşkumun eşliğinde ilhamın da iz düşümü iken yazdığım şiirler
ve sonsuz cümleler nasıl da hükmediyor kalbime sev, sev, diye diye.
Sevilip sevilmediğimden ziyade
kolaylıkla insanları sevebildiğim kadar da yüreğim racon kesiyor ve hep de
olduğu üzere:
Bir ömür sorgulanan aidiyet duygumun
şekli şemaili nasıl da ıssızlıkta belli ediyor kendini.
Ben ki:
Sevmelerin esiri ve eseri…
Yetmezmiş gibi: sevildiğime vakıf
nasıl da emin.
İştigal olduğum tümden gelen
duyguların ansızın sonlandığı ve noktayı koymam gerekirken kaleme ve kurduğum
hayallere eklediğim o üç nokta ile telaffuz ediyorum hayatı.
Raksı aşkın.
Rakkasesi duyguların.
Reşit ya da değil rüştünü hali
hazırda ispatlayamasam da kalemin ve işte duyguların duayeni ve en devasa
açılım iken İlahi Aşkın muhteviyatı ve işte Rabbimin:
‘’Oku.’’
‘’Sev.’’
‘’Yaz…’’ dediği minvalde ve ölçüde,
ölçüsüz bir şevkle bazen hüzünle sevk ettiğim ne var ne yoksa içimde biliyorum
da artık; edebiyata ve hayal gücüme zimmetli olduğumu.
Yedieminde unutulmuş çocukluğumdan
çıkıp da yola…
Şehrin bir türlü bir araya gelmeyen
iki yakası gibi asla iki yakamı birleştiremediğimden de öte bir üçüncü yaka
eşlik ediyor günüme akabinde şehrin de isyanını bastıran umudun ve aşkın
nezdinde bir yaka da şehri İstanbul’a ekleniyor.
Ne eklenti sadece ne de bir beklentim
varken insanlardan ve her ne kadar kendimle sürtüşsem bile kendimden beklediğim
çok ama çok şey var.
Sözcüklerin rüzgârına kapıldığım
kadar.
Yüzüme kapanan kapılara aldırmadan
yine bir çıkış yolu ararken ve işte erdiğim ve işte vardığım O Yüce Makam,
nasıl ki yolum İlahi Dergâha çıkıyor ve kabul gördüğüm kadar kabullendiğim
yazgıma ve inancıma ve aşka ihanet etmeden dünde kalan tortuyu süzüp güne eşlik
eden ışıkla tutturduğum yolda tutuştuğum kadar da İlahi Ateşle cenk ediyorum
sayısız cephede sayısız siperde nöbete kaldığım hayallerden tutun da içtimada
geçen hayatıma da nazire edemeden geçiştiremiyorum ne günü ne ömrü…
Bir rengin istilasında.
Ulaşılası en yüksek tepede.
Çivisi çıkmış olsa bile düzenin bir
çivi de benim çaktığım…
Ve çatık kaşlı ahvalime aldırış dahi
etmeden ertelesem bile gülüm/semeyi ardı arkası kesilmiyor hayallerimin ve
umudun minvalinde çürüse de kimi düşüm varsın kovuğunda da kalmasın düşlerimin
ve her düşüşün bir sonrası iken ayağa kalkıp da başım dimdik kaldığım yerden
devam etmenin kitabını yazıyorum ben kalemi her gün her yeniden elime alıp da
izini sürerken hem kaderin hem hayallerimin ve tek gayemle iştigal uçmanın ve
yazmanın keyfini sürüyorum canım yansa bile canımdan dahi de çok sevebilirken
cananı ve tüm kâinatı.
Aşkın hicretinde.
Yalnızlığın da duayeni iken kalemim.
Ve çoğalmanın ve da çağılmanın
eşliğinde biliyorum da aslında bu dünyaya ait olmadığımı ve buna rağmen ait
olmak adına sınırlarımı zorlarken zaman zaman da sınırlarım ihlal edilirken
katık ettiğim sabır ve şükür duygum sayesinde ıskalasam da mutluluğu ben tüm
hüznüme rağmen gülüm/semeyi başarmışken racon kesiyorum tüm âleme ve en berrak
en duru en beyaz en masum acı olmanın da tadını çıkarırken belki de mutluluğun
adını çıkarıyorum canım yansa bile yolumdan tek milim sapmazken tüm sapaklarda
rotamı da sabit kıldığım ölçüde mutluyum hem kendimden geçtiğim hem de her
kendimi ıskaladığım ve ıslıkladığımda kendim olmanın keyfini çıkarırken…