Salıncak...





Özlendiğimdi aşikâr ölümse girift bir sancı ve meylettiğim o delişmen rüzgâr.

Kat izinde acının kanamalı imgelerin saldırısı ve içine düşülesi aşk t/uzağı alabildiğine özgür ve vakur ve sevdalı çınlayan kulaklarımın çanlarının çalan sesinde arakladığım üç beş anı dünümden dünüme kefilim de madem.

Hüzün bohçamsa yamalı.

Yeni yaralar eklense ne ki eklem yerlerinde şiirlerimin, açan çiçekler haybeden solmadı mı?

Bahtımda saklı tahtım.

Tarhında yalnızlığın, b/atıl imgelerin salındığı düş pazarı ve tezgâhın üstü tıklım tıklım dolu duyguların nakşında aşkınsa na’şında saklı o izdiham.

Hem sevdiği kadar da mutlu mademki insan…

İhsanı sevginin ve tanınan o imtiyaz hakkı göğün melankolik kantarı içinde ölü kuşlar ve melekler saklı.

Bir seferinde recim edildiğim ne ki kefen bezimde ısrarla saklı iken yerinden sökülmüş kalbim ve bunca duygunun icraatı mademki yetmedi eşrafıma.

Kırık bir sayaç.

Sözcükler dökülüyor kum saatinden evrenin ve eksilen her sözcük eksilen zamana özdeş.

Kurmaca yerküre.

Kurgu sevdalar.

Fotokopi aşklar.

İnhisarında hayatın ihmaller zincirinde saklı ölüm.

Ön sözü yok da artık günün.

Ve işte içimdeki kördüğüm.

Tabanları yanarken imgelerin şevk ile şavkı ile dünün ölümü sahiden de erteleyebilir miyim?

Bir kucak dolusu kırık vecize.

İhbar ediyorum içimde saklı ölü nefsi.

Zemheride solduğu ne ki dünümün günümü dahi yakalayamazken külümden doğsam ne ki?

Külliyen yalan hem:

Ne Anka kuşuyum ne kardelen.

İhbar ettiğim kadar iç sesimi ve künyemde saklı iki ismim.

Kurumuş nice dere yatağı şehri İstanbul’un da kamburu mademki bir araya gelmesi mümkün olmayan o iki yaka…

Kurumuş gönlüm iki yakamdan da düşmeyen bir enkaza dönüştü mü de varlığım.

Ezkaza sevilebilir miyim sahi?

Eften püften bir gülmece değil:

Gümbürtüsü yüreğimin ve şimşek hızında sevip devindiğim.

Külliyemde çıkan yangın ve alt belleğimin onca kitap rafında saklı binlerce kitap milyonlarca cümle:

Abartısız sevebilirken de kendimi hani…

Mübalağa ettiğim kadar aşkın akan dere yatağında bazen dönüştüğüm bir imla hatası imha edemediğim kadar dünyada yaşanan zulmü baskıyı şiddeti:

Ve işte şirk koşanlar Rabbine şivesi bozuk bir aksan mademki inançsızlığın hüviyeti bense aşkla yürürken Hakkın yolunda baş koyduğum kadar aşka biteviye zedelenen kalbim.

Aşka düşkünlüğüm ve işte İlahi Ateşin her kıvılcımına nasıl da ihtiyacım var ve anbean andığım kadar Rabbimi kutsanmış ruhlar dergâhı ve saf kan safiyetimle saf tuttuğu afiyet dolu merhale

Aşkın dokümanı mevcut yüreğimin b/asılan bam telinde.

Özlemim ve öznem ve özverim ve hasretim ise sadece kendime sadece dünüme yine de salınıyorum hayallerin g/izinde ve umudun sesinde duyduğumu bir Allah’ın kulu duymazken ve işte omzuma konan o el:

Sağır Sultan dahi eşlik edebilirken dualarıma…

Duayeniyim mademki hem aşkın hem hüznün ve kordan hecelerle de örülü iken kale duvarlarım ve kalemimin çalgısı çengisi yazılası şiirlerime kök söktürürken bense köküme sadık köklediğim kadar umudu ve İlahi Aşkın rüzgârını kuvvetle muhtemel kökünü aldığım o en ihtişamlı asal sayının da asi/l kızıyım haznemde yangın ruhumda saklı tutulası tek hazinem tek ziynetim nasıl ki gözlerinde kaybolduğum annemin solgun yüzü ve meylettiğim kadar yarınlara meali olsun olmasın dilekler tutup ağıtlar yakıyorum akça teninde masumiyetin hal hazırda bir çocuk gibi asılı kaldığım salıncağın hızına yetişemediği kadar bir Allah’ın kulu bense inançla ve aşkla sevip yazarken dillenirken nice muradım yeter ki kabul görsün Allah katında…

 


( Salıncak... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.04.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.