‘’En
azından, okurlarım olabileceğine inanmak istiyordum. Oysa şu anda biliyorum ki,
benim dışımda bu yazdıklarımı okuyacak, okuyabilecek tek kişi var. Bu kişi
defterimi yok etmeyebilir de. Karar vermek bana düşüyor. Şu birkaç defterimi
yırtıp yakmak, külünü yemek mi, bitirip her şeyi ona da okuttuktan sonra yok
etmek mi, yoksa ona bırakmak mı gerekir?’’(Bilge Karasu)
Yargılanmış bir sözcüğüm ben ve
yüksündüğüm değil yoksun kılındığım hiç değil çünkü içimde yaşatıyorum ülkümü
ve öykümü.
Manen sevginin haşmetinde saklıyım ve
g/izinde sözcüklerin
Kalburüstü addedilir miydi sahi
yetilerim ve işte ısrarla sevip yazıyorum içimde saklı rüzgârı salıp boşluğa
caka atıyorum sözcüklere ve öykündüğüm kuşlara.
Dünümü rehin verdim.
Günü ipotek ettirdim.
Yarınlarsa teminatım ve faiziyle alacağım
duyguların itibarı saklı içimde.
İhtimam gösterdiğim yaşam maceram ve
künyem ve de korkularım asla tasvip etmediğim değerlerime karşı çıkan söz
öbekleri ve insan izlekleri oysaki ben kordan bir acıyım ben kör bir sözcük ben
bir yitim ve başa sardığım film.
İçimin izbelerinde değil sözcüklerim
bilakis alt bilimcimde depolanmış bir ömür biriktirdiğim ve salkım saçak
dünyama anlam kazan gizi yine sözcüklerin.
Duyguların da eşleştiği ve işte ara
ara tali yola sapsam da rotamdan sapmadım asla ödün vermedim.
Gönlümdeki o kuş yuvası.
Otağı kurduğum gök kubbe.
Ve de asılı kaldığım…
Ah, be hüzün hep mi askıntı olursun
sen bana?
Ama ben sana müteşekkirim çünkü
ulaştığım rakımda şükre daha çok şükre meyledip Rabbime koşuyorum ve andaki
mevcudiyetimden çıkıp da yola açıyorum ellerimi semaya.
Sedanter bir yaşam iken haiz olduğum,
kelimelerin gücünde alıyorum gardımı ve İlahi Gücün dergâhında salınıyorum
oysaki benim öyküm yeryüzünde başlayıp gökte sona erecekken, İlahi duyguların
esintisi ile nasıl da s/üzülüyorum insan denen iklimde biliyorum da ne kadar
aciz olduğumu bu bağlamda sözcükler benim meşrebim ve duygularım ve de
yalıtılmışlığım ve işte kimsesizliğimle bağdaş kurduğum kalemim…
Hepi topu tek zerreyim ama
müdavimiyim sonsuzluğun ve muallakta kalan ne ise ansızın beliriyor somut bir
ışık olarak da yolumu aydınlatıyor çünkü Rabbim bana kalp gözünü bahşetti bunda
bir ya da iki yıl evvel.
Bir mizansen saklı olduğum ve
kulvarımda at koşturuyorum ve yetim mizacımda öksüz de kalmamak adına gün ve
gece dualara sarılıyım.
Bir duvak ki içine saklandığım.
Bir durak ki yaklaştığım.
Bir dua ki sessizliğin haykırışında
can bulan ve candan kimse seve içimi ısıtan ve de canıma can katan.
Canımı sıkanlar da yok değil hani.
Can sıkıntısından sadece dualarımla
ve sözcüklerimle kurtuluyorum ve içimdeki o derin sızı.
Sızan yüreğimden.
Sinemde saklı ve bağrımda.
Bazen ağrıma giden.
Genelde ağırdan aldığım ve Molla
diyorlar içimdeki dervişe.
Bir bedevi isem çöllerde gezen…
Bir renk isem gök kuşağında saklı
olan.
Bir ithaf ise kendime bir riya ise
sunulan fark ettiğim.
Delişmen mizacım yaralı.
Kalemimse dik başlı.
Kaldığım değil kaybolduğum hiç değil
lakin tevazu yüklü ruhumla verdiğim savaş ve el ayak çekildi mi konduğum o
beyaz bulut.
İçimin hengâmesi.
Dış sesin çemkirdiği.
Yalnızlığın idamesi.
Ve ikame ettiğim şiirlerim.
Bir fasılmış ki yaşamak ve işte
Mehter Marşıyla gelip İzmir Marşıyla gerisin geri gittiğim ama kaçmadığım ama
kaçamadığım ve de açamadığım binlerce kapı kapısından kovulduğum nice köy bense
köy muhtarlığına adaylığımı koyup İhtiyar Meclisinde ihtiyarlamayı bekliyorum
ve de idrak ediyorum.
Kalemin de dipçiği.
Hazır ol da geçiyor madem ömür.
Biteviye nöbet tuttuğum nicesini
uğurladığım ve şafak saydığım ve şakağıma dayalı kalemin kalp çarpıntısı ve
işte hibe ettiğim dünüm günde saklı kalan gücüm ve gücüme giden ne varsa azat
ettiğim ve yüz göz olmadan insanlarla onları içimden gizlice ve uzaktan
sevdiğim.
Birileri fısıldıyor kulağıma:
‘’Çok sevme…’’
Çekiştiriyorlar yakamdan:
‘’İçinden sev.’’
İçerlediğim kadar içime çektiğim
nefesim ve rüştünü ispatlamak adına kalemin bir bir sektiğim sözcükler.
Künyemde saklı bıçkın rüzgâr ve de
hüviyetim.
Küstüğüm zemheri ve mihenk taşı
evrenin ve kasvetli havaya gönderme yapıyorum ve dikizliyorum evreni kuş
bakışı.
Bir ihtimal.
Bir ihmal belki de.
İnzivada geçen ömrün son deminde
hıçkırığımı sonlandıran bilinmez ve de ansızın hâsıl olan nice mucize.
İçtimada olduğum kadar ihtimam gösterdiğim
devran ve solumdaki nüktedan yürek sağdıcım bildiğim aşkın da öyküsünü şiirlere
kazıdığım.
Bazen bir nesir olduğum bazen bir
şiir bazense bir hikâye ya da roman ve işte izotopu olduğum bilinmezin rücu
ettiği her fasıl.
Dokunulmazlığım var belki de yazmaya
doyamadığım ve sür manşet sözcükler göğün savruk nidalarında iç sesimi kaleme
döküp alt yazı geçtiğim ömrün güncesi ve de güftesi iken yazdıklarım.
Ön sözü romanın.
Son cümlesi geldiğim noktanın.
Lakin nokta değil üç nokta özlemimle
kalemimin ve sevgimin de bir rivayet olmadığını ispatladığım kadar içimdeki
menzile de cephaneyi sakladığım çünkü savaş verdiğim her cephede sözcüklerim
iken tek cephanem ve yüreğin atışında hedefi de on ikiden vurmak adına yürekten
sever yürekten yazarken yürekten yüreğe kurduğum köprüler sayesinde ayaktayım
elbet O’nun izniyle ve de rükû ettiğim İlahi Aşkın şafağını saydığım kadar
inanca ve ezana duyduğum İlahi Sevginin dokunulmazlığı sayesinde yaşam
mücadelemi daim kıldığım kadar da yazmaya olan sevdamın gerçek olduğu ve
hayallerimi gerçek kılmanın güzelliği ile binlerce kere şükürler olsun günüme
ve Rabbime…