Adam anlatıyordu:
 
“Oof be yeğenim! Yıllar öncesine götürdün beni. Durdu bir süre, sigarasından derin bir nefes çekti. Elini yüzüne götürdü. En az bir haftalık sakalları arasında, parmaklarını gezindirdi.  Konuşmaya devam ederken garip bir hâl aldı yüzü.
 

“On dokuz yaşındaydım o zamanlar. Uzaktan akrabamız olan bir kızı seviyordum. Benden tam tamına iki yaş küçüktü. Öyle güzeldi ki, bakmaya doyamazdım. İş yok, güç yok; öte yandan askerlik var. Her zamanki gibi o gece de yanına gittim. Öyle bir kara haber verdi ki, dünyam karardı, başımdan aşağı kaynar sular döküldü.  Komşu köyün zenginlerinden bir oğlana istiyorlarmış. “Kaçır beni!” dedi. Ben daha on dokuzumda, fakirlik diz boyu. Babam yaşlı. “Sabır!” dedim. “Sabır.”  O ağladıkça ben de ağladım. Sonra olaylar gelişmeye başladı. Her gün bir haber alıyor, hiçbir şey yapamıyordum. Sadece olanları duyuyor, dinliyor, seyrediyordum. Bir gün duydum ki sevdiğimi vermişler. Korkaklık sindi üstüme, acayip bir pısırıklık. Gözümün önünde sevdiğimi başkasına vermişler, tatlısı yenmişti; üstelik nişanı oluyordu. Ben yokluğun verdiği eziklikle hiçbir şey yapamadım. Aradan iki ay geçti geçmedi, düğünü oldu. Evlenmesine bile seyirci kaldım. O günden sonra yüreksiz bir hâl aldım, korkarak baktım hayata. Alışmıştım ya kaybetmeye bir kere. Hiçbir şeyde kararlı bir adam olamadım. İşte be yeğenim; bu yüzden hep pısırık kaldım. Hayat elimden bir şeylerimi aldıkça ben seyrettim.
 

Adam süreğen anlatıyor, anlattıkça yüzü şekilden şekle giriyordu. Garson geldi bu ara;
 
“Bey amca kaç şeker?”
“İki oğlum. İki”
“Arkadaşım sen?”
“İki” dedi delikanlı. Çaylarını aldılar, karıştırmaya başladılar. Sustu bir müddet ikisi de. Genç çocuk başını kaldırıp adama dikti gözlerini. “Devam et!” der gibi. Adam devam etti.
 

“Şimdi yıllar geçti aradan. Köyümde daha fazla duramadım ve buralara geldim, ama ne zaman köyde bir düğün ya da nişan olsa; yer gök dar gelir bana, kalkar  giderim. Tanıdık, tanımadık önemli değil. Akraba olsun, olmasın fark etmez giderim. Gider, onu şöyle uzaktan görür rahat ederim. Şimdi onun yedi, benim sekiz çocuğum var. Eşimden ayrılıp onu mu alacağım? O eşinden ayrılıp bana mı varacak? Yoook! Eh işte gittiğimle kalır, onu uzaktan görmekle yetinirim. Yetmesine  yeter de, ama  yaş gelmiş elliye; şöyle geriye dönüp geçmişimi sorguladığımda derim ki, “Neden bu kadar olgun oldum ki, neden alıp gidemedim ya da nişanının, tatlısının olduğu gece  iki taş atamadım kapılarına.” Sözde akıllıydım, ama bazen deli olmak gerek be yeğen! Deli olmak gerektiği yerde deli, akıllı olmak gerektiği yerde akıllı olmak gerek. ”
 

Kaldırdı başını çocuk. Yerlere kadar çökmüş omuzlarını topladı. Yılgın vücudu dimdik oldu birden. Eski heybetini kazandı sanki. Başını sağa sola salladı. Buğulanmış kara gözleri sonuna kadar açıldı. Yüzündeki bedbaht ifade kayboldu. Çayından son yudumunu çektikten sonra gözlerini sabit bir noktaya dikti. Çok kalamadı, müsaade istedi  ve kalktı yerinden.
 

O gece bütün samimî  arkadaşlarını topladı. Hep beraber yürümeye başladılar sokakta. Duyduğuma göre sevdiği kızı başkasına vermişlerdi. Nişanı vardı bu gece. Orkestranın sesi duyulmaya başlamıştı mahallede. Evet yaklaşmışlardı. 

“Şimdi arkadaşlar!” dedi çocuk. Kıyamet koptu sanki o an. Nişanın olduğu evin kapısına, yağmur gibi taşlar yağmaya başladı. Orkestra sustu ve ortalığı bir telâş aldı. Ardından bağrışmalar duyuldu, kaçışan insanların sesleri sardı her tarafı. On beş dakika  kadar sürdü bu taş yağmuru. Sonra kaçıp gitti çocuk ve arkadaşları.
 
Birkaç gün sonra türlü söylentiler çıkmıştı. Bunu kimin yaptığı ya da yaptırdığı tam olarak anlaşılmamış, ama herkes o çocuktan bilmişti.
 

Diğersi gün kulağına nişanın bozulduğu haberi  geldi çocuğun.
 
Söylendi kendi kendine.

“Evet!" dedi. “Evet şimdi akıllı olma zamanı.”



BAK DÜŞECEKSİN!
(Hayatın İçinden Öyküler)
Kanes Yayınları-Nisan/2012


( Bazen Deli Olmak Gerek... başlıklı yazı V.AliKızıltepe tarafından 5.08.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.