Otobüs usul usul şehrin terminaline giriş yapmıştı. Hava
iyiden iyiye aydınlanmış, terminalin üzerine çöken gecenin mahmurluğu,
çığırtkan çalışanlarının sesi ile hareketlenmeye başlamıştı.Araçtaki yolcular
saçını başını düzeltiyor, inmek için son hazırlıklarını yapıyorlardı. Adam
şöyle bir toparladı kendini. Yeni yeni aklar düşmüş şakaklarında gezdirdi
parmaklarını. Eli ile saçlarını düzeltti.Sağ tarafında kadın, uykudan yeni
uyanmış çocuğun huysuzluğu ile başa çıkabilme çabasındaydı. Yanındaki ihtiyar
adam hala uyuyordu.Sesli sesli bir iki öksürdü.Ardından yerinde bir iki
hareket, yaşlı adamı da uyandırmaya yetmişti. Şöyle bir camdan dışarı baktı.Bu
şehre gelmiş olmanın heyecanını hissetti içinde.Kalbinin atışları hızlandı.
Koltuğun servis tabağını kaldırdı. Plastik kahve bardağını çöpe attı.Kulaklıkları
düzgün bir şekilde yerleştirdi.Ceketini giydi yeniden.Otobüs 17.Peron’a giriş
yapmıştı. Son kez öne doğru yaylanıp durması ile ince bir sızı yayıldı içine.
Evet gelmişti. Sonunda gelmişti. Kalktı yerinden. Orta kapının merdüvenlerinden
indi aşağı. İri kara gözleri ile etrafı süzmeye başladı.Bir kaç adım atıp durdu
sonra.Etrafına bakındı şöyle bir.Evet karşısındaydı.İnce,zarif ve tüm zarafeti
ile tam da karşısında idi.
Kadın usulca sokuldu yanına.Şöyle bir
süzdü adamı.Gözlerinin içine baktı bir an.
“Hoş geldin” Dedi.
“Hoş bulduk” dedi adam.Bir şeyler
ezildi içinde.Belki daha farklı bir karşılama bekliyordu.Belki atılır boynuna,
sımsıkı sarılır diye bekliyordu kimbilir. Kadın yürümeye başladı.Adam bir adım
gerisinden onu takip etmeye başladı. Yüz, yüz elli metre kadar yürüyüp
terminalin dışına çıkmışlardı. Bir dolmuş durağının yanında durdular. Adam
kadını süzüyordu hep.Kadın derin, kadın suskun.Çıt çıkmıyordu ikisinden
de.Beklenen dolmuş gelmiş, her ikisi de binip, arkalarda bir yerlere
oturmuşlardı. Kasım ayı ortaları olmasına rağmen, yazdan kalma bir gün
yaşanıyordu. Mevsimine göre fazlaca güzel olan havalar, birazda olsa
bunaltmıştı içeriyi. Adam hafif iteledi sürgülü camı. Yol boyu görünen deniz
manzarasının yanında, mis gibi deniz kokusu eklenmişti şimdi. Adam hala
çekinden, adam tedirgin. Kadın gelen rüzgarın dalgalandırdığı küt kesilmiş
sarı saçlarını hafifçe düzeltip, küçük
ve narin ellerini adamın kocaman ellerinin içine bırakmıştı. Adam tuttu kadının
ellerini. İncitmekten korkar gibi hafifçe avuçlarının içine aldı. Narin, uzun
ince parmakları sevdi elleri ile. Biraz daha sokuldu kadın adamın yanına.
İçindeki karlar eridi adamın. Kuş gibi oldu yüreği. Ilık ılık bir şeyler
döküldü yüreğine.
Onbeş dakika kadar sonra gelmişlerdi. İnip usul usul
yürümeye başladılar. Sahile gelmişlerdi. Sahil koca yaz boyunca coşkuya
doymuştu. Artık Sonbahar ve Kasım ayında deniz insanlar için pek bir anlam
ifade etmiyordu anlaşılan. Koca sahilde üç beş kişiden başka kimse yoktu.
Kumsala inince kadın biraz daha sokuldu adama. Adam elini tuttu kadının. Ara
sıra göz göze geliyorlar, ardından kaçırıyorlardı gözlerini. Adam saatine
baktı. Kadın adamın yüzüne. Sonra bir bank buldular kendilerine. Oturdular
denize karşı. Kadın başını adamın omzuna koydu. Adam ellerini kadının omzuna.
Hayat durmuştu sanki. Zaman durmuştu. Dün yoktu,yarın yoktu. Kadın kaldırdı
başını.
“Geldin”dedi.Adam;
“Geldim…Senin için geldim.”Dedi. Daha bir çekti kadını
kendine.Kadın kapattı gözlerini. Adamın kokusunu çekti içine derin.Adam
ellerini saçlarına götürdü kadının. Saçlarını kokladı tekrar tekrar.
Hafif bir rüzgar esti. İçi titredi kadının. Sol elini
adamın ceketinin içine soktu. Adam daha bir sarıldı kadına. Biraz sonra rahat
etmedi içi. Doğruldu yerinden çıkardı ceketini. Sardı kadını. Boylu boyuna
uzanmış denizin sol ucundan bir vapur göründü sonra. Yüz metre kadar önlerinden
geçip, denizin sağ ucundan kayboldu sonra. Martıların süzülüşlerine takıldı her
ikisinin de gözleri. Sessizliği bozan haykırışları tatlı bir nağme gibiydi. Suskun
gözlerle onları izlediler.Seslerine kulak verdiler bir müddet. Adam saatine
baktı yeniden. Kadın adama baktı.Göz göze geldiler. Yine bildik kaygı belirdi
çehrelerinde. Adam kapattı gözlerini. Naifçe dokundu yeniden saçlarına. Tüm
güzelliğini, suretini yüreğine çizmek istiyordu. Yüzüne dokundu. Yanaklarına,
dudaklarına dokundu. Alnına dokundu kadının. Kulaklarına dokundu. Kaşlarına
dokundu. Kirpiklerine dokundu. Bir ıslaklık hissetti sonra parmak uçlarında. Naif
duygular kapladı içini. Hafif kendine çevirdi kadının başını. Ela gözlerine
yakıştıramadı gözyaşlarını. Kadının yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Süzülen
gözyaşlarına dokundu dudakları ile. Tuz tadında acıyı paylaşmanın huzurunu
hissetti. Dudaklarına götürdü dudaklarını. Vazgeçti sonra. Önce burnuna, sonra
alnına bir buse kondurdu. Saçlarını kokladı yeniden. Bastı bağrına uzun.
Hıncını arttırmıştı kıyıya vuran dalgalar.Her
defasında daha yaklaşıyordu ayak uçlarına beyaz dalga köpükleri.Onlara takıldı
adamın gözü.Ne kadar var idi. Ne kadar çok idi. Sonra saniyeler içinde ne kadar
yok. Daha sıkı tuttu kadının elini.Birkaç ilgisiz konudan konuşmak
istedi.Havadan sudan bahsetmek, uzun yolculukta mızmızlık edip hep, annesini
üzen küçük kız çocuktan bahsetmek istedi.
Politikadan işte, yada spordan. Vazgeçti sonra.Sustu.Sustular. Hep sustular.
Saatler içinden saatler, saniyeler içinden saniyeler bulup çıkardılar. Anları
anlara katıp zamanı milyonlarca yıl yaptılar. Kanat taktılar. Bulutlar üstünde
dans ettiler. Çocuk olup kırlara çıktılar. Taç yaptılar papatya çiçeklerinden
birbirlerine. Portakal çiçeklerinden kolyeler yaptılar. Uçtular. Uçtular.
Hava bozmaya başladı sonra. Kararmaya başladı
gökyüzü.Ardından bir rüzgar. Kumsalı karıştırdı hafif. Griye döndü muhteşem deniz
sureti.
Adam bir kez daha baktı saatine.Yüzüne derin bir
endişe silueti yerleşti.Kadına baktı.
“Saat…” Dedi. Kadın başını salladı hafif.
“Tamam” dedi. Bıraktı omuzlarını. Küskün çocuk gibi
eğdi başını.Kırık bir ses tonu ile ;
“Bitti mi?” diye sordu. Sesi çıkmadı adamın. Evet
manasında başını salladı.Kadın alt dudağını ısırdı. Kıpkırmızı oldu
gözleri.Ardından yağmur misali süzüldü yanaklarından.Adam;
“Biliyorsun imkansı…” lafını tamamlamasına izin
vermedi kadın.İşaret parmağı ile adamın dudaklarına dokundu.
“Sus” dedi.”sus biliyorum”
Kalktılar bir süre sonra.Yürümeye başladılar.Hava
iyice bozmuştu.Bir kaç saat önce yaşanılan yazdan kalma mevsimden eser
kalmamıştı.Rüzgar toz bulutları oluşturmuş, gökyüzü iyice kararmıştı.Tek tük
yağmur atmaya bile başlamıştı.İndikleri dolmuş durağına gelmişlerdi. İlk gelen
dolmuşa binip yine arkalarda bir yerlere geçip oturdular. Kadın narin elleri
ile tuttu adamın ellerini. Terminale gelene kadar hiç bırakmadı. Bu yolculuk
hiç bitmesin istedi. Hayat dursun, artık zaman akmasın istedi. Terminale
yaklaştıkça adam, kendi iri cüssesi içinde kaybolmuştu sanki. Gözleri donuk,
bakışları sabit bir noktada. İçindeki isyanlara laf yetiştirmekte zorlanıyordu.
Vuslatı olmayan sevdası ile aklı olabildiğince savaştaydı. Bir süre sonra gelinmişti
korkulan kavşağa. Dolmuş durmuş, küçük adımlarla terminale ilk adımlarını
atmışlardı.
Çalışanlarının yolcu kapma telaşı, giren çıkan
taksiler, vedalaşan insanlar, onca kalabalık, onca gürültü yoktu sanki. Yalnız
ikisi vardı alemde. 17.Perona gelip durdular. Bir kaç dakika sonra otobüs gelip
perona girdi. Koca otobüs çirkin silüeti ile karşılarında duruyordu. Sicim gibi
yağmur başlamıştı tamda o anda. Gök gürlüyor, Rüzgar yerdeki kağıt parçalarını
almış havada raks ettiriyordu. Muavin
telaş içinde yolcuların bavullarını yerleştirirken, yolculardan kimisi otobüse
binme telaşında idi. Adam kadına baktı. Kadın kaldırdı başını. Gözlerini dikti
adamın gözlerine. İçi ezildi adamın. Uzattı elini adam. Uzattı elini kadın.
“Hoşça kal” dedi adam.
“Elveda” dedi kadın. Kader son rötuşlarını yapıyordu
bu paradoksa dönmüş hikayede.Adam döndü sırtını, otobüse geçip koltuğuna
oturdu. Cam kenarına attı kendini. Son kez doyasıya baktı kadına.Tepeden
tırnağa süzdü son kez. Usul usul hareket etmeye başladı otobüs. Kaldırdı sağ
elini. El salladı adam. El salladı kadın.
Dopdolu gelmişti. Her şeyi vardı. Bir yarsını
17.Peron’da bırakıp dönüyordu şimdi. Artık yarımdı. Adam başını koltuğa yasladı
iyice. Yumdu gözlerini sıkı sıkı. Sıktı avuçlarını. Daha fazla engel olamadı bu
sel baskınına set olan kirpikleri. Yağmur tufanı gibi boşaldı yaşlar. Süzüldü
yanaklarından.