Kanlı Kontes... 2.
VAMPİRLER ŞATOSU …
Kanlı Kontes, köylü sevgilisinin işkence edilerek öldürülmesinden dolayı
hiç üzülmemişti aslında. Onun kızgınlığı, zevk alarak vakit geçirdiği bir oyuncağın elinden alınmasındandı. Hızla o
oyuncağın yerine ikame edecek oyuncaklar edinmeye başladı. Artık istediği
herkesle, her yerde birlikte oluyordu.
Kanlı Kontes’in kişiliği narsisizm
ve sadizm etkisindeydi. Bu ruhsal bozukluğundan dolayı kendini çok büyük
görüyor, çok özel bir insan olduğuna, özel haklarla donandığına inanıyor,
kendine hayranlık duyuyor, dış görünüşleriyle çok ilgileniyordu. Güzelliğiyle etrafa nam salmış olan Kanlı Kontes, zamanını aynaların
karşısında geçiriyordu. Güzelliğiyle övünmeyi çok seviyordu ve günde neredeyse
beş defa kıyafet değiştiriyordu.
Eleştirilmeye ya da yenilgiye çok büyük bir kızgınlıkla tepki veriyordu.
Kızgınlığını genelde cezalandırma yöntemiyle gösteriyordu. Sadizmin
acımasızlığıyla kızdığı insanlara işkenceler yapmaktan çekinmiyordu da…
1575'te, henüz 15 yaşında iken, Macaristan'da ‘Kara Şövalye' ismiyle nam salmış,
zalim ve merhametsiz savaşçı 21 yaşındaki Ferencz
Nadasdy ile Varanno Şatosu'nda evlendi. Görkemli bir düğün yapıldı. Kocası
Ferencz Nádasdy’nin evlilik hediyesi olan Csejte şatosuna yerleşti. Küçük
Karpat dağlarının kayalıkları üzerinde bir kartal yuvasını andıran devasa
şatoyu kanlı partileri için kullanmaya başladı. Şato, etrafındaki birbirine bitişik 17 köy ve tarım
arazileriyle çevriliydi. Kocası sürekli
savaşta ve evden uzakta olan Kanlı
Kontes'in ruhsal bozukluklarına uygun eğlencelerini sürdürebilmesi için uygun
bir yerdi.
Güzellik için zaman harcamaktan ve kaçamaklarından
artakalan zamanını lezbiyen halası Kontes Carla Bathory ile geçirmeye
başlamıştı. Burada güzel kızlarla lezbiyen ilişkiler kurmaya başladı. Böylece
erkeklerden başka kızlarla da ilişkiler kurarak sayısız âşık edindi. Bu arada bakire
genç kızlara eziyet etmekten çok büyük bir zevk aldığını da keşfetmişti. Onunla
yatmayı göze alarak şatoya gelenlerin bir daha şatodan çıkabilme şansı
olmuyordu. Bunun
yanısıra büyüye de ilgi duymaya başlamıştı. Dorothea Szantes isimli büyücü cadı,
Kanlı Kontes’in hayatına girdikten sonra sadist eğilimleri sınır tanımaz
biçimde artmaya başladı. Babasından ve
kocasından öğrendiği acımasızlığı ve bu cadıdan öğrendiği acı çektirme
yöntemlerini şatodaki hizmetçilere göstermesi en sıradan yaşam biçimi olmuştu. Ruhundaki
karanlıktan aydınlığa çıkardığı sadizmi yaşadıkça azıtıyordu.
Kendine özel geliştirdiği işkence tekniklerini
kocasıyla da paylaşıyordu. Karı koca acı çektirme keyfinde adeta birbirleriyle
yarış halindeydi. Kara Şövalye’nin ondan biraz daha merhametli (!) olduğunu
söyleyerek hakkını teslim edelim, zira o karısı gibi öldürmüyor, sadece acı
çektirmekle yetiniyordu.
Hizmetçilerine ve düşürdüğü diğer kızlara yaptığı
işkencelerle kötü bir şöhret kazanmış, şatosunun adı köylüler arasında 'Vampirler
Şatosu' olarak isimlendirilmeye başlanmıştı.
Bir narsisist ve sadist ruh yapısına sahipti. Ünlü
bilim adamı Kohut’a göre narsisistik kişilik bozukluğu gösteren insanlar,
çocukluklarında kişilik bütünlüğünün oluşturulabilmesi ve korunabilmesi için
çevreden belirli tepkiler alınmasına ihtiyaç duyulan gelişim döneminde takılmış
kişilerdir . Ebeveynlerinden gereksinim duydukları ilgi ve empatiyi alamayan bu
çocuklar diğerlerinin sadece onların narsisistik ihtiyaçlarını doyurmak için
varoldukları düşüncesiyle büyümektedirler. Narsisistik kişilik bozukluğuna
sahip olanlar başkalarına bağımlı olmayı reddetmektedir. Kohut, narsisistik
hastalarda görülen saldırganlığı ikincil bir fenomen olarak değerlendirmekte ve
idealleştirme ile yansıtma ihtiyaçlarının karşılanmamış olmasına bir tepki
olarak yorumlamaktadır. Çocuklarına gerçekçi olmayan büyüklük hislerini aktaran
narsisistik ebeveynlerin çocuklarında bu kişilik bozukluğunun gelişmesi
olasılığının yüksek olduğu ve narsisistik kişilik bozukluğu olan kişilerin
çoğunun gerçekte güzel, zeki ve yetenekli kişiler oldukları belirtilmektedir.
Tam da Elizabeth ile örtüşen bir tanımlama…
Kanlı Kontes, kocası Kara Şövalye ile çok nadir bir araya geldikleri için,
evliliklerinin ilk on yılında çocukları olmadı. Ama Elizabeth daha sonraları
dört çocuk dünyaya getirecekti. Kendi çocuklarına çok düşkün bir anneydi.
Kendisi gibi sadist kocası Kara Şövalye, 1603'te
zehirlenerek öldürüldü. Ancak onun ölümü Kanlı Kontes’in hiddetini arttırmaktan
başka bir şeye yaramadı. Kocasını kaybetmesinin ardından yaşadığı ölüm korkusu
onu, daha da çıldırttı ve işi ‘kan içmeye’ kadar vardırdı.
Yaşlanmakta olduğunu fark ettikçe cildini
yenileyebilmek için farklı büyüler deniyordu. Yanına aldığı ikinci cadı olan
Anna, ona birçok yeni büyü ve işkence teknikleri öğretti. Ancak ne yaparsa
yapsın, sürekli artan kırışıklıklarını önleyemiyordu. Aynaya her baktığında,
gördüğü kırışıklıklardan daha çok nefret ediyor, nefreti arttıkça akıl
hastalığı da artıyor, işkence yöntemlerini giderek daha çok
acımasızlaştırıyordu. Şatosunu bir işkencehaneye çevirmişti.
Bir gün saçıyla ilgilenen hizmetçisi saç modeliyle
ilgili bir tavsiyede bulunmaya kalkıştı.
Kendine adi bir hizmetçinin akıl vermeye kalkışmasından öfkelenince kıza elinin
tersiyle öyle bir çaktı ki, kızın burnundan akan kan eline bulaşıp da, elinin
üstündeki kırışıklıkları giderince (ona öyle göründü) kızın kanıyla yüzünü
yıkayıp aynaya baktı ve bir mucizenin gerçekleştiğini sandı: Kan yüzündeki
çizgileri yok ediyordu…
Hemen yanıbaşındaki cadısı bu fırsatı kaçırmadı:
"Genç bedenlerin kanını alırsan, onların fiziksel ve ruhsal özellikleri de
sana geçer!"
Arzu ettiği gençliğine tekrar kavuşmanın sırrını
bulmuştu işte!
Kanlı Kontes, uşağına emir vererek kızın bütün
kanını bir küvete doldurtup "kan banyosu" yaptı.
Daha sonra yardımcılarına emretti: "Bana çok
sayıda hizmetçi genç kız bulun!"
Kurbanlarının kanında sonsuz gençliğin iksirini
aramaya başladı. Uygulamalar için ısrarla genç kızları, en önemlisi de köylü
kızları seçiyordu. Elleri kanlı sadık hizmetçilerinin yardımlarıyla, bölgede, savaştan dolayı
çaresiz kalmış, tecavüze uğramış köylü kızlarını himayesine alarak, diğer
soyluların yanında çalışan hizmetkar kızları iyi ödeme vaatleriyle kandırarak,
ya da civar köylerdeki kızları kaçırtarak şatoya getirtiyor, sonra da mahzene
kapatıyor, bedenleri tanınmaz hale gelene dek ölesiye dövüyor, çivilerle
işkenceye uğratıyor, açlığa terk ediyor, kışın dışarıda üzerlerine su dökerek
donmaya bırakıyor, yüzleri, kolları ve cinsel organlarını ısırıyor, tecavüz
ettiriyor, lezbiyen ilişkiye giriyor, sonra da vücutlarından kanlarını
çıkartarak öldürüyor, cesedi yakıyor ya da parçalatıyordu. Artık gençliğini
koruyabilmek amacıyla, "Genç bedenlerin kanını alıyor” ve yıkanırken
banyosunu su ile değil, bakire kızların kanlarıyla yapıyordu. (Bu söylentiler
onun uzak bir akrabası olan Wallachia prensi Vlad Tepeş -Kont Drakula- gibi bir
vampir olduğuna inanılmasına yol açmaktaydı.) İşkencelerini yaşlı hemşiresi İloona
Joo, hizmetçisi Johannes Ujvary ve genç bir cadı olan Anna Darvula'nın
yardımlarıyla sürdürüyordu. Dehşet, acı ve ölüm Kanlı Kontes için heyecan
verici şeylerdi. Kurbanları acı içinde kıvranırken onların yüzlerini görmekten
çok büyük bir haz duyuyordu. Ayrıca bakire cesetlerini ormana atarak kurt adam
ve vampir söylentilerinin çıkmasına neden olarak da köylülerin korkusuyla eğlenmeyi
seviyordu.
Hakkında yazılmış pek çok kitap, çekilmiş pek çok
film bulunan Kanlı Kontes’in oralarda anlatılan birkaç işkence olayını buraya aktararak
vahşetin boyutunu daha iyi algılamanızı sağlamaya çalışayım:
Emirlerini aksatan hizmetçilerin tırnaklarının
altına iğne yerleştiriyordu. Eğer kızlar yemek saatine kadar o yemekte giyeceği
kıyafeti yetiştirilemezse, iğne işkencesinden kurtuluş yoktu.
Bir defasında kıyafetin gecikmesine neden olan
aksaklıkları anlatmaya çalışarak kendini savunan genç bir terzisinin ağzını
parmaklarıyla ayırdı. Yine kıyafetlerini güzelce ütüleyememiş genç bir terzisinin
yüzü kızgın bir demirle dağlayarak hayatı boyunca silinmeyecek bir iz bıraktı.
Hizmetçileri arasında şatodan kaçmaya kalkışanlar da
oluyordu. Fakat yakalandıkları taktirde, bunun cezasının işkenceyle öldürülmek
olduğunu bildiklerinden ancak bunu göze aldıklarında kaçmaya kalkışıyorlardı.
Bunlardan Pola her ne kadar kaçmayı başarmış olsa da peşine düşenler tarafından
yakalanıp geri getirilmişti. Hani günümüzün illüzyon gösterilerinde bir
sandığın içine kızın birini sokup sandığın altı kenarındaki deliklerden
kılıçlar sokulur ve az sonra kılıçlar geri çekildikten sonra sandığın içindeki
kız ölmemiş olarak dışarı çıkar ya, işte o illüzyon gösterisinin ilhamı Kanlı
Kontes’in bu kızcağıza uyguladığı işkenceden doğdu. Kanlı Kontes genç kızı
çırılçıplak soyup içine ancak ikiye katlanarak sığabildiği delikli bir
silindirin içine soktu ve silindirin deliklerinden yüzlerce çiviyi cücesi
Fiezko’nun bir makara sistemiyle çevirdiği silindire çakmaya başladı. Kızcağız
zaten daracık olan silindirin içinde çivilerden sakınamıyordu ve vücuduna batan
her çivinin verdiği acıyla çığlıklar atıyordu. Sonunda Pola’nın vücudu
çivilerle delik deşik olarak ölürken Kontes de kafesten akan kanlarla duş aldı.
Bu yöntemi daha sonraki duşlarında yüzlerce defa kullandı. Nasıl ki sandıklı, kılıçlı illüzyon
gösterisine bu işkence uygulaması ilham verdi ise, günümüzde banyolarda
kullandığımız süzgeçli duşların da bu işkence uygulamasından ilham alınarak
icad edildiğini söyleyebiliriz. Her duşa girdiğinizde tepenizdeki duş süzgecine
bakıp Pola’ya teşekkür etmeyi unutmayınız.
Hasta olduğu için o günkü hizmetini aksatmış bir
hizmetçinin, hastalık numarası yaptığını düşünerek çok kızan Kanlı Kontes,
kızcağızın ayak parmaklarının arasına doladığı bez parçalarını kandil yağına
bulayıp tutuşturmuştu. Ve öteki hizmetçilere, “bundan böyle hasta olduğunuzda
göreceğiniz ceza budur!” diye seslenmişti. O günden itibaren hiçbir hizmetçi
hasta olup hizmetten kaçmayı göze alamamıştı. Yine de hasta olmadığını gizleyemeyen
birkaç istisnada da hastalanan hizmetçi aynı cezayı çekmekten kurtulamamıştı.
Hizmetçilerinin hastalığı bir yana, kendisinin
hastalığında bile onu bu güzelleştirme işkencelerinden alakoyamıyordu. Böyle
durumlarda kızlara yatak odasında öyle işkenceler yapkıyordu ki akıttığı
kanları kaplarda toparlayak kan banyolarını aksatmıyordu. Bir keresinde bakire
bir kızı bacaklarından astırıp, boynunu kestirerek altına girip akan kanla duş
aldı.
Bu konuda mahkemede ifade veren bir tanık bakın ne
demiş: "Hasta yatağından doğruluyor, kendisine getirilen kurbanın
yanaklarını ve omuzlarını vahşi bir köpek gibi dişleyip ısırıyordu. Çok ses
çıkartan olursa da ağzını dikiyordu, "
*
(
Kanlı Kontes... 2. başlıklı yazı
AliKemal tarafından
6.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.