VAMPİRLER ŞATOSU …


 


Kanlı Kontes, köylü sevgilisinin işkence edilerek öldürülmesinden dolayı hiç üzülmemişti aslında. Onun kızgınlığı, zevk alarak vakit geçirdiği  bir oyuncağın elinden alınmasındandı. Hızla o oyuncağın yerine ikame edecek oyuncaklar edinmeye başladı. Artık istediği herkesle, her yerde birlikte oluyordu.


Kanlı Kontes’in kişiliği narsisizm  ve sadizm etkisindeydi. Bu ruhsal bozukluğundan dolayı kendini çok büyük görüyor, çok özel bir insan olduğuna, özel haklarla donandığına inanıyor, kendine hayranlık duyuyor, dış görünüşleriyle çok ilgileniyordu. Güzelliğiyle etrafa nam salmış olan Kanlı Kontes, zamanını aynaların karşısında geçiriyordu. Güzelliğiyle övünmeyi çok seviyordu ve günde neredeyse beş defa kıyafet değiştiriyordu.


Eleştirilmeye ya da yenilgiye çok büyük bir kızgınlıkla tepki veriyordu. Kızgınlığını genelde cezalandırma yöntemiyle gösteriyordu. Sadizmin acımasızlığıyla kızdığı insanlara işkenceler yapmaktan çekinmiyordu da…


1575'te, henüz 15 yaşında iken, Macaristan'da ‘Kara Şövalye' ismiyle nam salmış, zalim ve merhametsiz savaşçı 21 yaşındaki Ferencz Nadasdy ile Varanno Şatosu'nda evlendi. Görkemli bir düğün yapıldı. Kocası Ferencz Nádasdy’nin evlilik hediyesi olan Csejte şatosuna yerleşti. Küçük Karpat dağlarının kayalıkları üzerinde bir kartal yuvasını andıran devasa şatoyu kanlı partileri için kullanmaya başladı.  Şato, etrafındaki birbirine bitişik 17 köy ve tarım arazileriyle çevriliydi. Kocası sürekli savaşta ve evden uzakta olan Kanlı Kontes'in ruhsal bozukluklarına uygun eğlencelerini sürdürebilmesi için uygun bir yerdi.


Güzellik için zaman harcamaktan ve kaçamaklarından artakalan zamanını lezbiyen halası Kontes Carla Bathory ile geçirmeye başlamıştı. Burada güzel kızlarla lezbiyen ilişkiler kurmaya başladı. Böylece erkeklerden başka kızlarla da ilişkiler kurarak sayısız âşık edindi. Bu arada bakire genç kızlara eziyet etmekten çok büyük bir zevk aldığını da keşfetmişti. Onunla yatmayı göze alarak şatoya gelenlerin bir daha şatodan çıkabilme şansı olmuyordu. Bunun yanısıra büyüye de ilgi duymaya başlamıştı. Dorothea Szantes isimli büyücü cadı, Kanlı Kontes’in hayatına girdikten sonra sadist eğilimleri sınır tanımaz biçimde artmaya başladı. Babasından ve kocasından öğrendiği acımasızlığı ve bu cadıdan öğrendiği acı çektirme yöntemlerini şatodaki hizmetçilere göstermesi en sıradan yaşam biçimi olmuştu. Ruhundaki karanlıktan aydınlığa çıkardığı sadizmi yaşadıkça azıtıyordu.


Kendine özel geliştirdiği işkence tekniklerini kocasıyla da paylaşıyordu. Karı koca acı çektirme keyfinde adeta birbirleriyle yarış halindeydi. Kara Şövalye’nin ondan biraz daha merhametli (!) olduğunu söyleyerek hakkını teslim edelim, zira o karısı gibi öldürmüyor, sadece acı çektirmekle yetiniyordu.


Hizmetçilerine ve düşürdüğü diğer kızlara yaptığı işkencelerle kötü bir şöhret kazanmış, şatosunun adı köylüler arasında 'Vampirler Şatosu' olarak isimlendirilmeye başlanmıştı.  


Bir narsisist ve sadist ruh yapısına sahipti. Ünlü bilim adamı Kohut’a göre narsisistik kişilik bozukluğu gösteren insanlar, çocukluklarında kişilik bütünlüğünün oluşturulabilmesi ve korunabilmesi için çevreden belirli tepkiler alınmasına ihtiyaç duyulan gelişim döneminde takılmış kişilerdir . Ebeveynlerinden gereksinim duydukları ilgi ve empatiyi alamayan bu çocuklar diğerlerinin sadece onların narsisistik ihtiyaçlarını doyurmak için varoldukları düşüncesiyle büyümektedirler. Narsisistik kişilik bozukluğuna sahip olanlar başkalarına bağımlı olmayı reddetmektedir. Kohut, narsisistik hastalarda görülen saldırganlığı ikincil bir fenomen olarak değerlendirmekte ve idealleştirme ile yansıtma ihtiyaçlarının karşılanmamış olmasına bir tepki olarak yorumlamaktadır. Çocuklarına gerçekçi olmayan büyüklük hislerini aktaran narsisistik ebeveynlerin çocuklarında bu kişilik bozukluğunun gelişmesi olasılığının yüksek olduğu ve narsisistik kişilik bozukluğu olan kişilerin çoğunun gerçekte güzel, zeki ve yetenekli kişiler oldukları belirtilmektedir. Tam da Elizabeth ile örtüşen bir tanımlama…


Kanlı Kontes, kocası Kara Şövalye ile  çok nadir bir araya geldikleri için, evliliklerinin ilk on yılında çocukları olmadı. Ama Elizabeth daha sonraları dört çocuk dünyaya getirecekti. Kendi çocuklarına çok düşkün bir anneydi. 


Kendisi gibi sadist kocası Kara Şövalye, 1603'te zehirlenerek öldürüldü. Ancak onun ölümü Kanlı Kontes’in hiddetini arttırmaktan başka bir şeye yaramadı. Kocasını kaybetmesinin ardından yaşadığı ölüm korkusu onu, daha da çıldırttı ve işi ‘kan içmeye’ kadar vardırdı.


Yaşlanmakta olduğunu fark ettikçe cildini yenileyebilmek için farklı büyüler deniyordu. Yanına aldığı ikinci cadı olan Anna, ona birçok yeni büyü ve işkence teknikleri öğretti. Ancak ne yaparsa yapsın, sürekli artan kırışıklıklarını önleyemiyordu. Aynaya her baktığında, gördüğü kırışıklıklardan daha çok nefret ediyor, nefreti arttıkça akıl hastalığı da artıyor, işkence yöntemlerini giderek daha çok acımasızlaştırıyordu. Şatosunu bir işkencehaneye çevirmişti.


Bir gün saçıyla ilgilenen hizmetçisi saç modeliyle ilgili  bir tavsiyede bulunmaya kalkıştı. Kendine adi bir hizmetçinin akıl vermeye kalkışmasından öfkelenince kıza elinin tersiyle öyle bir çaktı ki, kızın burnundan akan kan eline bulaşıp da, elinin üstündeki kırışıklıkları giderince (ona öyle göründü) kızın kanıyla yüzünü yıkayıp aynaya baktı ve bir mucizenin gerçekleştiğini sandı: Kan yüzündeki çizgileri yok ediyordu…


Hemen yanıbaşındaki cadısı bu fırsatı kaçırmadı: "Genç bedenlerin kanını alırsan, onların fiziksel ve ruhsal özellikleri de sana geçer!"


Arzu ettiği gençliğine tekrar kavuşmanın sırrını bulmuştu işte!


Kanlı Kontes, uşağına emir vererek kızın bütün kanını bir küvete doldurtup "kan banyosu" yaptı.


Daha sonra yardımcılarına emretti: "Bana çok sayıda hizmetçi genç kız bulun!"


Kurbanlarının kanında sonsuz gençliğin iksirini aramaya başladı. Uygulamalar için ısrarla genç kızları, en önemlisi de köylü kızları seçiyordu. Elleri kanlı sadık hizmetçilerinin  yardımlarıyla, bölgede, savaştan dolayı çaresiz kalmış, tecavüze uğramış köylü kızlarını himayesine alarak, diğer soyluların yanında çalışan hizmetkar kızları iyi ödeme vaatleriyle kandırarak, ya da civar köylerdeki kızları kaçırtarak şatoya getirtiyor, sonra da mahzene kapatıyor, bedenleri tanınmaz hale gelene dek ölesiye dövüyor, çivilerle işkenceye uğratıyor, açlığa terk ediyor, kışın dışarıda üzerlerine su dökerek donmaya bırakıyor, yüzleri, kolları ve cinsel organlarını ısırıyor, tecavüz ettiriyor, lezbiyen ilişkiye giriyor, sonra da vücutlarından kanlarını çıkartarak öldürüyor, cesedi yakıyor ya da parçalatıyordu. Artık gençliğini koruyabilmek amacıyla, "Genç bedenlerin kanını alıyor” ve yıkanırken banyosunu su ile değil, bakire kızların kanlarıyla yapıyordu. (Bu söylentiler onun uzak bir akrabası olan Wallachia prensi Vlad Tepeş -Kont Drakula- gibi bir vampir olduğuna inanılmasına yol açmaktaydı.) İşkencelerini yaşlı hemşiresi İloona Joo, hizmetçisi Johannes Ujvary ve genç bir cadı olan Anna Darvula'nın yardımlarıyla sürdürüyordu. Dehşet, acı ve ölüm Kanlı Kontes için heyecan verici şeylerdi. Kurbanları acı içinde kıvranırken onların yüzlerini görmekten çok büyük bir haz duyuyordu. Ayrıca bakire cesetlerini ormana atarak kurt adam ve vampir söylentilerinin çıkmasına neden olarak da köylülerin korkusuyla eğlenmeyi seviyordu.


 


Hakkında yazılmış pek çok kitap, çekilmiş pek çok film bulunan Kanlı Kontes’in oralarda anlatılan birkaç işkence olayını buraya aktararak vahşetin boyutunu daha iyi algılamanızı sağlamaya çalışayım:


Emirlerini aksatan hizmetçilerin tırnaklarının altına iğne yerleştiriyordu. Eğer kızlar yemek saatine kadar o yemekte giyeceği kıyafeti yetiştirilemezse, iğne işkencesinden kurtuluş yoktu.


Bir defasında kıyafetin gecikmesine neden olan aksaklıkları anlatmaya çalışarak kendini savunan genç bir terzisinin ağzını parmaklarıyla ayırdı. Yine kıyafetlerini güzelce ütüleyememiş genç bir terzisinin yüzü kızgın bir demirle dağlayarak hayatı boyunca silinmeyecek bir iz bıraktı.


Hizmetçileri arasında şatodan kaçmaya kalkışanlar da oluyordu. Fakat yakalandıkları taktirde, bunun cezasının işkenceyle öldürülmek olduğunu bildiklerinden ancak bunu göze aldıklarında kaçmaya kalkışıyorlardı. Bunlardan Pola her ne kadar kaçmayı başarmış olsa da peşine düşenler tarafından yakalanıp geri getirilmişti. Hani günümüzün illüzyon gösterilerinde bir sandığın içine kızın birini sokup sandığın altı kenarındaki deliklerden kılıçlar sokulur ve az sonra kılıçlar geri çekildikten sonra sandığın içindeki kız ölmemiş olarak dışarı çıkar ya, işte o illüzyon gösterisinin ilhamı Kanlı Kontes’in bu kızcağıza uyguladığı işkenceden doğdu. Kanlı Kontes genç kızı çırılçıplak soyup içine ancak ikiye katlanarak sığabildiği delikli bir silindirin içine soktu ve silindirin deliklerinden yüzlerce çiviyi cücesi Fiezko’nun bir makara sistemiyle çevirdiği silindire çakmaya başladı. Kızcağız zaten daracık olan silindirin içinde çivilerden sakınamıyordu ve vücuduna batan her çivinin verdiği acıyla çığlıklar atıyordu. Sonunda Pola’nın vücudu çivilerle delik deşik olarak ölürken Kontes de kafesten akan kanlarla duş aldı. Bu yöntemi daha sonraki duşlarında yüzlerce defa kullandı.  Nasıl ki sandıklı, kılıçlı illüzyon gösterisine bu işkence uygulaması ilham verdi ise, günümüzde banyolarda kullandığımız süzgeçli duşların da bu işkence uygulamasından ilham alınarak icad edildiğini söyleyebiliriz. Her duşa girdiğinizde tepenizdeki duş süzgecine bakıp Pola’ya teşekkür etmeyi unutmayınız.


Hasta olduğu için o günkü hizmetini aksatmış bir hizmetçinin, hastalık numarası yaptığını düşünerek çok kızan Kanlı Kontes, kızcağızın ayak parmaklarının arasına doladığı bez parçalarını kandil yağına bulayıp tutuşturmuştu. Ve öteki hizmetçilere, “bundan böyle hasta olduğunuzda göreceğiniz ceza budur!” diye seslenmişti. O günden itibaren hiçbir hizmetçi hasta olup hizmetten kaçmayı göze alamamıştı. Yine de hasta olmadığını gizleyemeyen birkaç istisnada da hastalanan hizmetçi aynı cezayı çekmekten kurtulamamıştı.


Hizmetçilerinin hastalığı bir yana, kendisinin hastalığında bile onu bu güzelleştirme işkencelerinden alakoyamıyordu. Böyle durumlarda kızlara yatak odasında öyle işkenceler yapkıyordu ki akıttığı kanları kaplarda toparlayak kan banyolarını aksatmıyordu. Bir keresinde bakire bir kızı bacaklarından astırıp, boynunu kestirerek altına girip akan kanla duş aldı.


Bu konuda mahkemede ifade veren bir tanık bakın ne demiş: "Hasta yatağından doğruluyor, kendisine getirilen kurbanın yanaklarını ve omuzlarını vahşi bir köpek gibi dişleyip ısırıyordu. Çok ses çıkartan olursa da ağzını dikiyordu, "

*

( Kanlı Kontes... 2. başlıklı yazı AliKemal tarafından 6.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.