Cami Yaptırma Derneği hakkında şikâyetlerin ardı arkası kesilmeyince, şikayet dilekçelerinin biriktirildiği klasörler dolaplara sığmaz olmuştu. Kaymakam bey vilayetten şikâyetlerin gereğini yapması için talimat alır almaz defterdarlıktan bir müfettiş ile bir muhasebe uzmanını bu işle görevlendirdi.

Görevlendirilenler, işe kaymakamlık binasında kendilerine tahsis edilen ofiste önlerinde yığılı klasörlerdeki şikâyet dilekçelerini birer birer inceleyerek şikâyet konularını tespit etmekle başladılar. Hemen her dilekçede, dernek başkanının derneğin paralarını Rum karısı Alniki'nin iki hiperaktif afişte kızına yedirdiğinden ve milletvekilliğine aday olmak için kayıt ve propaganda masraflarına harcadığından tutun da derneğin paralarıyla tefecilik yaptığına kadar pek çok şikâyette bulunulmuştu.

Kaymakamlıktaki işleri toparlar toparlamaz cami yaptırma derneğinin Sarımsaklı'daki ofisine gittiler. Yüzlerinden düşen bin parça, dernek binasının kapısına dayandılar. Onları kapıda saygıyla karşılayan Kamil Oğuz Mangırcıklıoğlu, kendisini derneğin genel muhasibi olarak tanıtarak içeri buyur etti.

Denetçiler, içeri girer girmez, "çağırın şu dernek başkanı Sami Emekli'yi!" diye emrettiler.

Kamil Oğuz, "hay hay, çağırayım," diyerek onlara koltukları gösterdi. "Siz şöyle istirahat buyurun! Sami hoca da sizi bekliyordu zaten. "

Ani bir baskınla gelmiş olduklarını sanan adamlar bekleniyor olmanın huzursuzluğu ve şaşkınlığıyla, "Buraya derneğin hesaplarını denetlemek için geleceğimizi biliyor muydu yani?" diye sordular.

"Elbette! Sizi büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu. Yapacağınız denetleme için ofisteki her şey emirlerinize amadedir, ama önce birer yorgunluk kahvemizi içersiniz, değil mi?"

"İçmeyiz!" deyip kesip attılar.

"Birer çay ikram edelim o halde!"

"Gerekmez! Siz şu Sami hocayı bir çağırın da işimize bakalım biz!"

"Hay hay! Kendileri şimdi gelecekler. Soğuk bir şeyler de içmez miydiniz?"

"İçmeyiz dedik ya!"

Kamil Oğuz adamların suratsızlığı karşısında tedirgin oldu. "Peki efendim," derken içinden de "zıkkımın pekini için," diye geçirdi. O da geçip adamların yakınında bir koltuğa ilişti.

Onun bu tavrına denetçilerin tepkisi gecikmedi. "Beyim! Biz sana Sami hocayı çağır da gelsin, demedik mi? Niye oturdun?"

Kamil Oğuz, gamsızca, "şimdi gelecek efendim," diyerek sırıtınca adamlar daha da sinirlenmeye başladı.

Sami Emekli, lacileri çekip sinekkaydı tıraşlı suratına oldukça sevimli bir tebessüm yapıştırarak derneğe geldiğinde Kamil Oğuz ayağa fırladı, "hoş geldiniz sayın başkanım!" diyerek saygıyla arkasına dolandı.

Sayın başkanın gördüğü bu şaşaalı saygıya şaşıran adamların yüzü biraz daha asıldı. 

Sami Emekli, adamların önüne gidip tokalaşmak için uzandı. "Hoş geldiniz efendim, sefalar getirdiniz!" Bu sulu karşılamadan dolayı suratlarını daha da asan adamlar, ne tokalaşmaya el uzattılar, ne de hoş bulduk dediler. Sami Emekli uzanıp onların ellerini yakaladıkça iki elinin arasında okşayarak tokalaştı. "Aman rahatsız olmayın efendim, oturun lütfen!" Adamların ayağa kalktığı filan yoktu; yine de bu lafı etmesi 'yağcılık yapmak' için olsa gerekti. Ya da, nezaketen ayağa kalkmaktan imtina eden iki kaba adamı utandırmak için de söylemiş olabilirdi, fakat bu çok düşük bir ihtimaldi, zira Sami Emekli'de öyle bir şeyi akıl edecek kafa yoktu. Kamil Oğuz'a, "misafirlere bir şeyler ikram etseydin ya!" diyerek terslendi.

Kamil Oğuz o şaşaalı saygıyı tekrarlayarak, "içmeyeceklerini söylediler sayın başkanım! " diye tekmil verdi.

Sami Emekli onu terslemeye devam ederek, "içmeyeceklerini söylediler de ne demek?" diye çıkıştı. "Dolapta ne varsa al getir sen!"

Kamil Oğuz içecek bir şeyler getirmeye giderken adamlar birden ayaklandı. "Biz buraya yemeye içmeye gelmedik beyim! Derneğin evraklarını denetleyeceğiz! Çalışabileceğimiz bir masa gösterin de işimize başlayalım biz!"

Sami Emekli, "o kolay canım! Kolay!" diye sırıtarak adamın birini kolundan çekip, ötekinin ceketinin eteğinden çekiştirip, ikisini de iki yanına oturttu. Birinin elini tutup kucağına çekti, öteki eliyle de ötekinin omuzlarına sarıldı. Adamları adeta bir  şefkatıyla okşamaya başladı.

Kamil Oğuz, elinde tepsiyle geldi. Tepside kadehler ve çeşitli içecekler vardı.

Denetçiler, "bizi oyalamayın da işimize bakalım biz!" diyecek oldular.

Sami Emekli, "o kolay canım! Kolay! Hele bir şeyler için de..." diyerek sırıtmayı sürdürdü.

  Adamlar, ayıp olmasın diye Kamil Oğuz'un getirip burunları önüne sokuşturduğu tepsiden birer bardak meşrubatı alıp içmeye başladılar.

Sami Emekli, derneğin duvarlarında asılı büyük cami resimlerini işaret ederek, "resimleri inceleyebildiniz mi efendim?" diye sordu.

Hesap uzmanı olan denetçi, "resimlerde incelenecek bir şey mi var ki? Sıradan camiler işte..." diyecek oldu.

Adama hemen itiraz etti. "Öyle demeyiiin... Onların her birinde bendenizin emeği, alın teri var." Oturduğu yerden kalkıp duvardaki ilk resmin önüne gitti. Adamları, yanına çağırdı. "Bu camiyi bildiniz mi?"

"Evet!" dediler. "Selman-ı Fârisi Camii."

Hayranlıkla, "E, bravo vallahi!" diye haykırdı. "Bi'kere de bildiniz!"

Defterdarlık müfettişi olan, "altında yazıyor ya başkan!" diyerek dalga geçti.

"Ha, evet, yazıyor... Bu, İstanbul Ümraniye'de Soyak Yenişehir'deki Selman-ı Fârisi Camiidir. Aynı isimle Ataşehir'de de var; o değil."

"E-e?"

"Efendim, bu cami benim yaptırdığım ilk camidir. Yapılışı acemilik dönemimize denk geldiğinden, bu camiye bir musalla taşı koymayı unutmuş idik. Herhangi bir yerinde musalla taşı olmayan tek cami budur, diyebiliriz. Dolayısıyla bu camide bir ölünün selası okunmaz. Cenaze filan da kaldırılmaz. Bir bahçesi filan da yoktur. Alt tarafında bir Kur'an kursu bulunmaktadır, fakat sürekli olanlardan değildir Kur’an kursu, daha ziyade imam efendiye ödenen mütevazi bir ücret mukabilinde yazları hizmet verir. Ayrıca şadırvanı, tuvaleti ve bir çay ocağı vardır. Tuvaletinde küçük su elli kuruş, büyük su yüz kuruştur. Bu kazanç imam efendinindir. İmam efendi ayriyeten çay ocağını da bir eleman çalıştırmak suretiyle işleterek bir kazanç temin etmektedir."

"E-e?"

"Efendim, bu camimizin ünü, ünlü yazar Sami Biberoğulları'nın cuma namazlarını kılmak için bu camiye teşrif buyurmalarından gelmektedir. Yazarımızın şeytan ile yaptığı o ünlü sohbetler de bu camimizde cereyan etmiştir."

Böylesine ünlü ve değerli bir caminin onun tarafından yaptırılmış olması adamları oldukça etkiledi. İkinci resimdeki camiyi gösterdiğinde adamlar merak ederek resmin önüne geçtiler. O da iki adamın ortasına dalıp iki kolunu omuzlarına attı. İki adam onun kolları altında anaç tavuğun kanatlarına sığınan civcivleri andırıyorlardı.

"Bu camiyi ise Elazığ'da iken yaptırmış idim," dedi. "Elazığ'ın ünlü Paşa Camiinin tam karşısında, çarşı içinde dededen kalma büyükçe bir arsamız mevcut idi. Canımız bir hayır işlemeyi çekti. Hemen çarşı esnafı arasında bir dernek vücuda getirdik. Para toplayarak inşaata giriştik. Esnaf kardeşlerimiz, yaptırdığımız caminin Paşa camii ile ikiz olmasında ısrar edince kıramadık, bu camiyi onunla birebir aynı görünüşte yaptırdık. Tabii, dernek olarak toparladığımız paralar inşaatı tamamlamaya yetmediğinden, dan kalma evimizi satıp elde ettiğimiz parayı da bu camiin yapılmasına sarf ettik. Başımızın gözümüzün sadakası olsun. Allah, şu naçiz kulunu sevabıyla ödüllendirsin!"

"Amin!"

Kanatları altında muhafaza ettiği adamları resimden resime dolaştırmayı sürdürdü. Her camiin bir öyküsü vardı ve hepsinin kahramanı oydu. Ne çok cami yaptırmıştı ve her biri için ne çok paralar harcamıştı!

"Bu resimde gördüğünüz Erzincan Terzi  Camii. Caminin derneği kurulalı on yılı bulmuştu, lakin bir tek temeli çıkılabilmişti henüz. Hemen olağanüstü kurulu toplayıp caminin yaptırma derneğinin başına geçtim. Üşenmedim, bütün Erzincan'ı kapı kapı dolaşarak para toplayıp, Allah sizi inandırsın, iki sene içinde cami zemininde modern bir çarşı inşa ettirdim. Müteakiben çarşıdaki dükkânları kah satarak, kah kiralayarak toparladığım paralarla Anadolu'nun bu en modern camiini yaptırdım."

Denetçiler, ilk geldiklerinde böylesine muhterem bir adama çatık kaşlarla sert davrandıkları için vicdan azabı çekiyorlardı. Aralarında konuşmaya başlamışlardı:

"Böyle bir adamın aleyhinde şikâyet dilekçeleri yazarak kışkırtıcılık yapanlarda hiç utanma duygusu kalmamış olmalı."

"Hep anlatılır ya hani, cehennemde her ateş çukurunun başında eli topuzlu bir zebani bekler ve dışarı çıkmak isteyenleri bir topuz darbesiyle tekrar çukura yuvarlarmış da, bir tek Türklerin yakıldığı çukurun başında zebani durmazmış, çünkü Türkler çukurdan çıkmak isteyenleri aşağıdan bacağını tutup çekerek engelledikleri için zebani beklemesine gerek kalmazmış. İşte öyle bir milletiz biz, birbirimizi çekemeyiz."

"Evet! Çok nankör bir milletiz biz, çok..."

Sami Emekli, Kamil Oğuz'u yanına çağırdı. "Müfettiş beylere her ne evrakı istiyorlarsa gösterin!" diye talimat verdi.

Denetçiler, "gerek yok efendim," dediler. "Yolsuzluk şikâyet ve ihbarlarının hepsinin asılsız, yalan olduğunu anladık biz..."

( Sami Hoca-4 başlıklı yazı AliKemal tarafından 17.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.