"Tüm korkunç ve garip olaylara kapımız açık, ama konfordan rahatsız oluruz.'' Cleopatra   

 

Benim adım Cleopatra! İskenderiye’de doğdum. (MÖ 69) Mısır'a Büyük İskender’le birlikte gelmiş olan (M.Ö.300) Makedon kökenli bir soya mensup olmamıza karşın mensup olduğum hanedan Mısır'da hükümran.

Benim adım Cleopatra! Ben on sekiz yaşımdayken babam Kral XII. Ptoleme öldü. (MÖ.51) Krallık bana ve 12 yaşındaki kardeşim XIII. Ptoleme'ye kaldı. Benim, hanedanlık geleneklerine göre, bir kadın olarak, yanımda bir kral olmaksızın ülkeye tek başıma hükmetmem mümkün değildi. Bu kral, bir evlat ya da bir kardeş de olabilirdi. Bu şart gereği kardeşim XIII. Ptoleme ile evlenmem gerekiyordu. Bu evlilik gerçekleşti ve Mısır kraliçesi olarak tahta oturdum. Krallık artık benim olmuştu. 

 

Ömrümü biricik Mısır'ımı Roma'nın ezici gücünden korumak için, ihanetler, suikastlar ve savaşlarla örülü bir sahnede başrol oynamaya adadım. Yaşım küçük, ama hayallerim ve ihtiraslarım büyüktü... Hayallerimi süsleyen, bir dünya imparatorluğuydu.  

 Kardeşim/kocam VIII. Ptoleme'nin ismi yanında kendi ismimi hep öne çıkardım. Sikkelerin üzerine sadece benim ismim yer aldı. İktidarı onunla paylaşmaya hiç niyetim yoktu.

Bu tavrım sarayda bir takım huzursuzlukların önünü açmakta gecikmedi. XIII. Ptoleme'nin ismini Mısır'ın gündelik hayatından kazımış olmam, gelenekçi sarayı ayağa kaldırdı ve haremağası Pothinus'un liderliğindeki bir saray darbesiyle tahttan indirilmem gecikmedi. Kardeşim/kocam XIII. Ptoleme, artık Mısır'ın tek hâkimi olmuştu.

Benim adım Cleopatra! Yirmi yaşımdayım. Ben hayallerimle ve ihtiraslarımla yaşamaktayım. Hiç kimse, hiç bir olay beni pes ettiremez...

Beni tahttan edenlere ve kardeşime/kocama karşı Pelesium'da sadık adamlarımla ve kiraladığım askerlerle bir isyana kalkıştım, ama bu isyan uzun soluklu olmadı ve hayatta kalan tek kız kardeşim Arsinoe ile birlikte Mısır'dan kaçmak zorunda kaldım.

Benim adım Cleopatra! Yirmi bir yaşımdayım. Romalı Caesar Mısır'ın başkentine el koyduğunda, (MÖ 48) Caesar'ın kardeşim/kocam XIII. Ptoleme'ye olan öfkesinden yararlanmak isteyerek, başkentteki saraya dönmek için hazırlıklara başladım.

Düşman hatlarını geçerken yakalanmamak için kendimi bir İran halısına sardırdım, sonra bu halı uşaklarım tarafından Caesar'a sunuldu. Halı açıldı ve yuvarlana yuvarlana ayakucuna kadar geldiğim Caesar'ın gözlerinin içine baktım. Ve o an elli yaşındaki o dev imparatorun aşkını da kazandım. Roma'nın efendisinin Mısır'da kaldığı o bir yıllık dönemde Caesar'ın çocuğunu doğurdum. (MÖ 48-47) Çocuğa Ptoleme Caesar adını verdim, ama onu daha çok Caesarion (Küçük Caesar) ismiyle anıyorduk.

Bu aşkın sayesinde, dünya iktidarı hırsıyla yanıp tutuşan kalbini bir nebze yumuşatmış olmalıydım ki Caesar, Mısır'ı topraklarına katma fikrinden vazgeçerek, çocuğunun annesi olarak beni, Mısır tahtına oturtmaya karar verdi. Belki de bu şekilde, Mısır'ı 'kukla bir rejimle' kendi denetiminde tutmayı planlıyordu.

Durum, devrik kral kardeşim/eski kocam XIII. Ptoleme'nin hiç ama hiç hoşuna gitmemişti. Ayaklandı. Kısa süreli bir iç savaşın ardından geriye kalan, XIII. Ptoleme'nin, Nil nehrindeki timsahların dişleri arasındaki parçalarıydı.

Artık eskisinden çok daha güçlü olarak hükümrandım ama o kanunlar yok muydu o kanunlar? Bu kez de diğer kardeşim XIV. Ptoleme ile evlenmiştim ve yanıma iktidar ortağı olarak o oturmuştu...

Caesarion ile birlikte birkaç kez Roma'yı ziyaret ettim. Roma'da kendisinden sonra tahta çıkması için oğlumuz Caesarion'u varis ilan etmesini istememe rağmen, Caesar buna yanaşmadı. Onun yerine yeğenlerinden Octavian'ı varis ilan etti. Böylece oğlum Caesarion'un doğu ve batıyı birleştireceğine, Mısır ve Roma'nın varisi olacağına dair hayallerim Nil nehrinin bulanık sularında kayboldu. Ve Caesar, suikasta kurban gittiğinde ben de Roma'daydım.

Mısır'da saltanat ortağı kardeşim/kocam XIV. Ptoleme ölünce eş yöneticim ve varisim olarak oğlumu atadım. Bana bir şey olursa oğlumun iktidarını engelleyebileceğini düşündüğümden, yıllar boyunca kader yoldaşlığı yaptığımız kız kardeşim Arsinoe'yu öldürttüm...

*

"Roma'nın başkentinde de benim hükmüm geçecek!" Cleopatra

Benim adım Cleopatra! Yirmi beş yaşımdaydım. Caesar'ın suikast ile öldürülmesine (MÖ 15 Mart 44) şahit olan gözlerimle gördüm ben, Roma'da çıkan iç savaşı. Caesar'ı öldüren Brutus ve Cassius'un, Marcus Antonius, Octavian ve Marcus Aemilius Lepidus tarafından mağlup edildiğini ve galiplerin Roma'yı nasıl paylaştığını... Artık Roma'nın batısının efendisi Octavian, doğusunun efendisi Marcus Antonius,  Afrika ve İber Yarımadası'ndaki toprakların efendisi ise Lepidus idi.

Bu karışıklığın içinden ülkem Mısır'a kaçtım.  Kendimin ve oğlum Caesarion'un geleceğini kollamak için bir gözüm Mısır'da, diğeri Roma'da olmalıydı.

Benim adım Cleopatra! Yirmi yedi yaşımdaydım. Roma'nın doğusunun efendisi Marcus Antonius, görüşmek için beni Tarsus'a çağırdı. Gittim; giderken üzerime ülkemdeki en iyi mücevherleri takıp takıştırdım, ipekten elbiselere büründüm. ( MÖ 42) Marcus Antonius'un kısıtlı taktik ve stratejik yeteneklerinden, asalet düşkünlüğünden, alkole aşırı ilgisinden, ihtiraslarından ve hepsinden öte kadınlara olan merakından fazlasıyla haberdardım. Müstehcenliğe düşkün bir adama müstehcen bir meydan okuma... İlk karşılaşmanın mümkün olduğu kadar çarpıcı olmasını istiyordum, çünkü Romalıyı, kimsenin Mısır'ı benden daha iyi yönetemeyeceğine ikna etmeliydim. Hedefimdeki adamın zayıf noktalarını gayet iyi analiz etmiştim. Bütün şatafatım ve cazibemle Romalının karşısına çıktım. Marcus Antonius'u baştan çıkartmam hiç de zor olmamıştı. Birlikte İskenderiye'ye geldik ve o kışı birlikte İskenderiye'de geçirdik. Roma'dakiler bu birlikteliğimizden rahatsız oldularsa da tarih, kendi bildiği istikamette akmaya devam etti. Romalıdan biri kız biri erkek, ikizlerim oldu: Alexander Helios ve Cleopatra Selene...

 Benim adım Cleopatra! Otuz iki yaşımdaydım. Marcus Antonius, Partiyanlarla (Perslerle) savaşa giderken bir kez daha İskenderiye'ye uğradı. İlişkimizi bir kez daha başlattık ve o tarihten itibaren Romalı İskenderiye'ye yerleşti. (MÖ 37) Ona yeni bir çocuk daha doğurdum: Ptolemy Philadelphia...

Marcus Antonius, Roma'da Octavian'ın kız kardeşiyle evli iken bir Mısır ayiniyle benimle de evlendi.

Benim adım Cleopatra! Otuz beş yaşımdaydım. Marcus Antonius, bana karşı Caesar kadar cimri davranmadı. Ermenistan'ı ele geçirmesinin ardından, benim ve Caesar'dan olan ilk oğlum Caesarion'un, Mısır ve Kıbrıs'ın ortak hükümdarları olarak taç giymemizi sağladı. Ayrıca, kendisinden olan çocuklarımdan Alexander Helios'u Ermenistan ve Parthia'nın (Orta İran), Cleopatra Selene'yi, Cyrenaica'nın (bugünkü Libya'nın), Ptolemy Philadelphus'u ise Phoenicia (İsrail, Filistin), Suriye ve Cilicia'nın (Güney Anadolu) hâkimi yaptı. Böylece  'İskenderiye Bağışları' olarak bilinen bu uygulamasıyla Marcus Antonius, Roma İmparatorluğu'nun doğu bölgelerini benim ve çocuklarımın arasında dağıtmış oluyordu. (MÖ 34)

Benim adım Cleopatra! Ben artık, Kralların Kraliçesiydim... Benim büyük hayallerim ve ihtiraslarım vardı. Kral kardeşlerimden sonra kral çocuklarımın kraliçesi olmakla yetinemezdim. Tüm doğuyu Roma'ya karşı ayaklandırmalı ve bir intikam savaşına girişmeliydim. Böylece Roma'da yeni bir evrensel krallık ilan etmek istiyordum! 'Dünya İmparatoriçesi' olma hayaline bir adım daha yaklaşmıştım.

Ne var ki, aç gözlü, ihtiraslı Octavian'ın gözü de Roma İmparatorluğu'nun eşsiz gücündeydi. Marcus Antonius'un benim ve çocuklarım karşısındaki cömertliğini, kullanarak Roma'nın Mısır'a savaş açması için kışkırtmalara girişmişti. Ve Roma, onun kışkırtmalarıyla bana ve Marcus Antonius'a savaş açtı. (MÖ 32)

Benim adım Cleopatra! Marcus Antonius'un donanması ve benim donanmam ile Roma donanması, Actium açıklarında karşı karşıya geldi. Romalıların devasa gemileri karşısında tarumar olduk. Kaçarak kurtuldum. Marcus Antonius da beni izledi. Octavian, bizi Mısır'a kadar takip etti. (M.Ö.31)

Marcus Antonius, aşağılanmaktansa ölmeyi tercih etti ve kendi kılıcıyla intihar etti. Sevgilim ölünce korumasız kaldım.

Benim adım Cleopatra! Otuz dokuz yaşımdaydım. Atam Büyük İskender'e nasip olmayan dünya imparatorluğunu kurma hayallerim bana pahalıya mal olmuş ve kanla yıkanmıştı. Bu uğurda sevgilim ve çocuklarım ölmüştü.  Yakalanarak Octavian'ın huzuruna çıkartıldım. Galip Octavian'ın, benimle uzlaşmaya niyeti yoktu. Yapmak istediği gayet netti: Beni, bir zamanlar hâkimi olduğum şehirlerde köle olarak dolaştıracaktı! Hayır, böyle bir şeye katlanamazdım. Sevgilim Marcus Antonius gibi ben de intihar etmeliydim. Bunun için İskenderiye’de elimi, Mısır kobra yılanının bulunduğu bir sepete sokarak, kasıtlı olarak kendimi zehirlettim. Mısır inanışına göre kobra zehriyle ölmek, insanı ölümsüz kılıyordu. (MÖ 30)

( Kralların Kraliçesi başlıklı yazı AliKemal tarafından 4/2/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu