Ümmühan, “ben
banyoya gidiyorum,” diyerek evin arka tarafına geçti.
Halil’in ıslak
giysileri üstünde yapış yapıştı. Gömleğini çıkartırken, “ben de bir duş alsam
iyi olur,” diye seslendi.
Ümmühan’ın sesi banyodan geliyordu. “Gel, al.”
“Sen nerdesin?”
“Banyodayım. “
“Sen çıkınca, o halde…”
“Neden? Benimle birlikte al…”
“Olmaz!”
“Utanıyor musun?”
“Beni tahrik etmeye çalışma! Sana
elimi sürmem…”
“Sür diyen mi var sana? Salak!...
Üzerimde bikinim var. Az önce, denizde nasıl idiysem yani…”
“Ben? Ben de denize girdiğim kıyafetle
mi duş alacağım. Mecburen soyunacağım…”
“Ben senden utanmam, korkma!”
“Ben utanırım. Haydi çabuk çık da, ben
de gireyim!”
Ümmühan. Banyonun kapısını açarak
seslendi: “Çıktım. Tamam. Haydi gel… Ben, sana abimin yazlık kıyafetlerinden
hazırlayayım.”
Seslendikten sonra tam da banyonun
karşısında ki odaya girdi, kapısını açık bıraktı.
Onu takiben
Halil, salondan geldi, kızın girdiği odaya hiç bakmadan banyoya girdi. Başını
çevirip baksaydı, Ümmühan’ı çırılçıplak kurulanırken görecekti. Ümmühan o
meşhur ışık hızı aceleciliğiyle kurulandı, iç çamaşırlarını, pantolonunu
tişörtünü geçirdi sırtına; o çırılçıplak kız, giyinik bir kız oluvermişti.
Tuvalet aynası karşısında saç kurutma makinesini çalıştırarak saçlarını
kurulayıp taramaya başladı.
Halil, banyo kapısını aralayarak,
“hani kuru kıyafet verecektin ya?” diye seslendi.
Elindeki tarağı bırakan Ümmühan kalkıp
gardırobun kapağını açarak, oradan bulduğu paçalı donu ve bir yarım paça keten
pantolonla tişörtü aldı, banyo kapısına götürerek araladığı kapıdan içeri
uzattı. “Bunları bulabildim. İdare et!”
Halil, kızın
içeri uzanan eline baktı bir an, içindeki şeytan tut onu ve okşa diyordu. Elini
uzattı kızın eline, tam tutacakken vazgeçerek kıyafetleri aldı kızın elinden;
eli hafifçe temas etti yine de kızınkine.
Ümmühan, “Niye vazgeçtin? Tutsaydın
ya!” demez mi?
Halil şaşkınlıktan afalladı kaldı.
“Neyi tutsaydım ya?”
“Elimi!”
“Elini mi?”
“Elimi! Tutup okşamak istedin ama,
sonra vazgeçtin!”
Halil birden sağa sola bakınarak,
banyonun aynasında kapı aralığında ki Ümmühan’ı görerek, eline aldığı
kıyafetlerle, telaş içinde önünü kapattı ve kapıyı hınçla çarptı.
Ümmühan isterik kahkahalarla gülmeye
başladı. “Gördüm!... Gördüm!....Gördüm!...”
Halil içerden
çılgın gibi haykırıyordu: “Allah seni kahretsin! Sen ne utanmaz, sen…”
O bağırdıkça
Ümmühan gülme krizine tutularak gülüyordu. “Her şeyini gördüm!”
Halil nasıl
giyindiğini, banyodan nasıl fırladığını bilemedi. Çıktı, o hırsla kızın yanına
gelerek, kollarından tuttu, onu sarsmaya başladı. “Sen…Sen…” Ne diyeceğini de
bilemiyordu. Küfür etmek niyetindeydi edemiyordu, dövmek niyetindeydi,
dövemiyordu…
Ümmühan acıdı
onun haline, “Tamam, utanma, sadece arkanı, beline kadar gördüm… Daha aşağısını
göremedim, korkma!” diye söylendi, gülmemeye gayret ederek. Ama yine de
gülerek…
Halil, sakinleşerek bıraktı kızı. Kız,
birden onun beline dolandı, başını göğsüne yasladı (bunun için biraz eğilmesi
gerekmişti). Halil, onu hemen uzaklaştırdı kendinden.
Ümmühan, “Nasıl bir adamsın sen, yahu?
Senin yerinde herkim olursa olsun, benim gibi bir kızdan yararlanmaya
çalışırdı. Sen, ‘gay’ misin yoksa?”
Halil, kızgındı. “Çok konuşma! Gidelim
haydi! Şu ıslak kıyafetlerimi koymak
için de bir poşet buluver bana! “
Kız poşeti hemen bulup getirdi. “Bu
olur mu?”
“Olur.” diyerek acele ve sinirli
hareketlerle ıslak elbiseleri poşete sokuşturdu. “Senden yararlanmamak için ne
ıstıraplar çektiğimi gördün işte lavabonun aynasından. Kendimi zor zapt ettim!”
“Niçin?”
“Çünkü, öyle bir şey yaparsam, seninle
evlenmek zorunda kalırım. Ama, şimdi evlenmemek seçeneğim hala mevcut!”
“Yanılıyorsun! Öyle bir seçeneğin yok
senin. Kuzu kuzu evleneceksin benimle!”
“Görüşürüz…”
“Görüşürüz…”
Ümmühan, evi
havalandırmak için açmış olduğu pencereleri yeniden kapatarak kapıya yürüdü.
“Haydi gidelim mi?”
*