Halil Kaya, nefesini bir düzene getirebilmek için epeyi uğraştıktan sonra kendine gelebilmişti. Avucuyla alnındaki teri sildikten sonra, sesini duyacağını umarak Ümmühan’a seslendi. “Ümmühan! İnsan bir bardak su getirir, değil mi?”

Ümmühan, salona dönüp gelerek, “bu vaziyetteyken su içmen sakıncalı; kendini toparlayana kadar bekle,” dedi. Üzerinde sarı kırmızı renkli, çiçekli bir bikini vardı. Halil, onun bu kılığı karşısında biranda şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez hale geldi. Üstündeki çok seksi bir bikiniydi, ya da kızın vücut hatları çok seksiydi… Her neyse işte! Seksle ilgili bir görüntü vardı ve Halil utanarak bakışlarını kaçırmıştı.

Ümmühan, elinde salladığı şortu Halil’in suratına savurdu. Şort gitti, oğlanın yüzünü örterek yapıştı. Ümmühan gülerek, “Kalk, giy o şortu! Denize gireceğiz…” dedi.

Halil şortu suratından çekerken, terlerini de bir güzel sildi onunla. “Yahu, bu yaptığın ne şimdi! Ne yapmaya çalışıyorsun?”

Ümmühan gülerek, “Unuttun mu? Koşuyu ben kazandım… Ve, sen de sözünde dur… Ve, benim istediğimi yap… Ve, benimle denize gir…”

Halil, böyle bir istek ile karşılaşacağını kırk yıl düşünse aklına getiremezdi ki… O, tek ayaküstünde elliye kadar saymakla kurtulabileceği bir iddiaya girdiğini sanmıştı. “Bunu isteyeceğini söylememiştin!...”

“Hiçbir şey söylememiştim. Sonra, kazanırsam söylerim demiştim… Haydi, kalk!”

“Olmaz! Bu havada…”

“Havanın nesi varmış. Günlük güneşlik…”

“Su soğuktur…”

“Soğuk su iyidir. Hadi, sözünde dur lütfen!”

“Olmaz! Başka bir şey istersin sonra, yaparım. Bu istediğin olmaz…”

Ümmühan,  “Kıncıkçı sende…” diyerek güldü. “Hadi mademki sahile gidelim, sen kumsalda otururken ben bir girip çıkarım… Sen, dinlenmeyi orada sürdür.”

Halil, mutlu oldu, “Hah, işte bu! Hep, böyle anlayışlı bir kız olsan, o kadar çok sevimli olursun ki…”

Ümmühan, “kes, kes yalakalığı…” diyerek onu elinden tutup evden çıkarttı. Kumsala ulaştıklarında denize doğru koşmaya başladı. Deniz kumsalı, evin hemen yanındaki yolun öbür tarafından başlıyor elli metre kadar sonra da deniz suyuna ulaşıyordu. Yazlık, denize çok yakındı. Ümmühan deniz kıyısına ulaştığında, tekne bağlanmak için yapılmış eğri büğrü iskelenin üzerinden, beklemeden atladı denize. Bir balık kadar iyi yüzüyor, dalıyor, çıkıyor, arada bir kumsala oturup ona bakan Halil’e el sallıyordu…

Bu hareketliliği on dakika kadar sürdürdü. Sonra?... Sonra, Halil’e kurduğu tuzağın uygulamasını başlattı :

“İiimdaaat!...” diye bağırmaya, suya dalıp çıkmağa başladı.

Halil Kaya duydu onun bağırdığını, dalıp çıkmalarını da gördü. Başladı gülmeğe. Kendi kendine, “ Yemezler, güzelim! Salaksak, o kadar da değil…” diye söylenerek, soğukkanlılıkla bakmayı sürdürdü denize doğru.

Ümmühan, ona doğru bir bakıyor, oğlanda bir kıpırdama bile görmeyince sesini iyice yükseltiyordu: “İMDAT!...”

I-ıh! Tınmıyordu oğlan. Yedirememişti. Son bir umutla çığlığını yineleyip derin bir nefes alarak daldı denizin dibine, dipten başladı açık denize doğru yüzmeye…

Bir dakika… İki dakika… Halil kızın bu kadar uzun süredir su yüzeyine çıkmayışından dolayı tedirgin olmaya başladı. Daha dikkatle bakıp, kızın az önce bulunduğu yerden onbeş- yirmi metre ileride su yüzeyine çıktığını görünce iyice tedirgin oldu, ayağa kalktı… İskeleye koşturdu, iskele üzerinden, “Ümmühan, bırak şımarıklığı da gel artık!” diye azarladı kızı.

Ümmühan, “Kramp girdi bacaklarıma… Yardım et…” diyerek tekrar daldı suya. Suyun altından iskeleye doğru yüzdü, yüzdü… Halil için bu kadarı da fazlaydı, tam da suya atlamaya karar verdi, suyun dibinde kızın görüntüsünü arayarak, inanmakla inanmamak arasında biraz daha tereddüt yaşayarak az daha oyalandı, derken, kız iskelenin önünde su yüzüne çıkınca, denize atlamaktan kurtulduğuna sevinerek, “Uzat elini… Tutayım seni, uzan!” diye seslenip kıza doğru uzanmaya başladı. Kız aynı numaralara devam ederek, (çırpınarak) tuttu onun elinden, kendisini oğlanın güçlü ellerine bıraktı çekmesi için, ne kadar rahat çekerse o kadar tedbiri elden bırakacağını hesaplayarak, hiç zorlanmadan çekmesini sağladı ve onun boş bulunduğu anı iskelenin kıyısına geldiğinde yakaladı, ayağını iskele ağacına dayayıp kuvvet aldı, olanca kuvvetiyle çekti denize. Halil balıklama uçtu…

Su gerçekten buz gibiydi. Halil, çıldırasıya sinirlenerek, iskeleye doğru yüzmeye başladı. “Yeteeer! Bu kadar şımarıklığa katlanmak zorunda mıyım be!...Bıktım senden yahu…” İskeleden tutunup bacağını yukarı attı, kendini tam dışarı çekecekken, kız belinden sarılıp dengesini bozarak yeniden ‘cup’ diye suya çekti. Suyun içinde, suya düşürdüğü oğlanın omuzlarına tutundu, suyun içine iyice bastırarak oynaşmaya başladı. Halil, kurtardı kendini, o sinirle kıyıya doğru yüzmeye başladı, ama Ümmühan son anda ayaklarından öyle bir yakaladı ki, o kulaç attıkça geri geri gelebiliyordu sadece, bir türlü ileri doğru yüzemiyordu. Boğuşmalar, itişip kakışmalar, düşüp kalkmalar, batıp çıkmalar… Halil’in vücudu da alıştı soğuk suya böylece, galiba biraz da hoşuna gitmişti! “Öyle mi? Senin canın oynaşmak mı istiyor? Gel mademki…” diyerek kızı tuttuğu gibi kaldırdı, batırdı, uzun süre suyun yüzeyine çıkmasına izin vermedi.

Ümmühan, başlarda umursamadan kaldı suyun altında ama, süre uzadıkça o da sıkışmaya başladı. En son tahammül noktasında bir iki çırpındı, baktı salmıyor oğlan, tuttu ayalarından, sıktı, Halil’in onu öyle bir bırakışı vardı ki! Suyun yüzeyine çıkar çıkmaz derin derin nefeslenen Ümmühan, Halil’i (biraz da abartarak) iyice korkuttu. “Boğuluyordum! Mahsus mu yapıyorsun? Benden böyle mi kurtulacağını sanıyorsun?...”

Halil Kaya, O’nun ayalarından tutuşuna kızamamıştı, lafını bile edememişti. “Boğuluyor numarası yaparken bunun iki misli kalmıştın suyun altında!”

“O başka, bu başka!”

“Nasıl başka?”

“Şimdi senden dayak yemeden yumurtalarını kırmam için boğulmam gerekiyordu!”

“Allah seni…” Halil, hemen toparlanıp, kızın üstüne atıldı. Kız kaçmaya çalıştıkça yakalıyor, batırıyor, kız sıyrılıp kurtuluyor, o, onu batırıyor… Çıldırasıya eğleniyorlardı… Böyle bir eğlenceye ihtiyacı vardı Halil’in… Uzun yıllardan sonra ilk defa bu kadar şımarabilmiş, böylesine çocuklaşabilmişti. Galiba bu kızda şeytani bir taraf vardı, bir tüy dahi olsa, şeytani bir şeyler vardı üstünde, gerçekten vardı…

Halil, nihayet, “Haydi, tadında bırakalım…Çıkalım artık!” diyerek kıyıya doğru yüzmeye başladı. Ümmühan, yetişti onun arkasından. Sahilin sığ yerine gelen oğlan ayağa kalktığında, zıpladı, bacaklarını beline dolayarak bindi sırtına, oğlan sırtından atmaya çabaladı kızı bir iki kez ama, bir türlü ne beline dolanan bacaklardan, ne de boynuna dolanan kollardan kurtulamadı. Çaresiz sırtında taşıyarak evin yolunu tuttu… Ümmühan arada sırada, “deeeh!” diye sesleniyordu.

*

( Mevsim Gülbahar - İmdat... başlıklı yazı AliKemal tarafından 25.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.