Kendime bilgisayarı yasakladım.
Artık, bütün bir gün masa başında pineklemiyorum.
Evden çıkıp kafamın estiğince
yürüyorum. Saatlerce! İstanbul'un her gün değişik bir sahilinde vakit
geçiriyorum.
Kendimi cezalandırdığım ilk gün
altmış yaşımda ve tam yüz otuz kiloydum.
İlk zamanlar, hareketsizlikten dolayı zayıf düşmüş olan bacak adalelerim her
on, on beş dakikada bir oturup dinlendirilmek istiyorlardı. Kolay değildi
tabii, yüz otuz kiloyu taşımak! Girdiğim sıkı diyetle ve uzun yürüyüşlerle, bir
yıl içinde bu iki rakamı da küçültmeyi başardım. Şimdi doksan üç kiloyum ve
kendimi elli yaşında gibi hissediyorum.
Bilgisayarda oyalandığım günlerde
'facebook' sayfamdaki profil bilgilerimde yaşımı kırk, boyumu bir seksen beş ve
kilomu da seksen beş kilo olarak
kaydetmiştim; tek doğru boyumla ilgili bilgiydi, hiç kimse gerçek yaşımı da,
kilomu da bilmiyordu. İnşallah, bu günlerde bu sahte bilgiler gerçek olacak.
Kilomu doksanın altına çektiğimde yapacağım ilk iş işinin ehli bir estetikçinin
ellerinde sarkık tüm derilerimi gerdirterek kafamdaki kelliğe saç ektirmek
olacak. O durumumda eminim ki, kırk yaşından fazla göstermeyeceğim.
Bir bilgisayardan kurtulmuş olmanın
getirilerini görüyor musunuz? Oysa o internet denilen baş belası yüzünden
başıma gelmedik şey kalmamıştı. İnsanlarla kolayca iletişim kurabildiğim bir
araçtı; ne var ki, ben azıcık ipin ucunu kaçırmıştım.
Tam üç defa evlenip boşandım ben!
İlk eşim Hatice, liseden aşkımdı ve
evlendiğimizde ikimiz de yirmi yaşındaydık. Yirmi yıl süren evliliğimiz boyunca
bana üç evlat vermişti. Beni, ikinci eşim olan Türkan ile ilişkimi öğrenince
boşadı. Türkan'la evliliğimiz çok kısa sürdü; onu, şimdilerde evli olduğu Haluk
ile ilişkisini öğrenince ben boşadım. Sonra bir daha evlenmemeye karar vererek
bekarlığın keyfini sürmeye başladım.
Şebnem, sahibi olduğum mağazanın
icra takip işlerini yürüten avukatımdı ve kendisi gibi avukat olan Ali ile
evliydi. Güzel, bakımlı bir kadındı. Baştan çıkartıp gönül eğlendirdiğim pek
çok kadın gibi, onu da baştan çıkartmak için zaman ayırmaya başladıktan sonra,
sert bir kayaya çarptığımı anlayarak çark etmek zorunda kalmıştım. Evet, Şebnem
hiç yüz vermemişti. Bu durumun yarattığı hırsla onu baştan çıkartmaya çalışan
bir hovardadan, deli dolu bir aşığa dönüşmüştüm. Umutsuzca, boşan Ali'den benimle evlen, diye
yalvar yakar peşinden koşuyordum. I-ıh! Nuh diyordu da peygamber demiyordu! Bir
gün, yakın bir arkadaşımla kafaları çekip dertleşiyorduk. Daha doğrusu ben
dertlenirken arkadaşıma beni teselli etmek düşüyordu. Bu efkarlı halime çareyi
üreten de bu arkadaşım oldu. Şebnem'ime kavuşabilmem için ürettiği fikir
dahiyaneydi! Evet, evet! Madem ki Şebnem'i baştan çıkartamıyordum, ben de
kocası Ali'yi baştan çıkartacaktım!
Piyasadaki profesyonel baştan
çıkartıcıları araşdtırmaya başladık. Aman Allah'ım! Baştan çıkartıcılık
ajanslarına girip çıktıkça kataloglardaki fotoğraflarda beğeniye sunulan meslek
erbabı kızların güzellikleri karşısında dilim tutuldu. Yıllarca mağazamdaki
tezgahtar kızları ya da mağaza müşterilerini baştan çıkartarak hovardalık
yaptığımı sanıyormuşum da haberim yokmuş; hovardalığın kralı bu katalog
kızlarından birini kiralayıp kendimi baştan çıkarttırarak yapılmalıymış ki,
işin zevki olsun! Şimdilik bu zevki benim sayemde Şebnem'in kocası Ali
yaşayacaktı.
Yaşadı da! Salak herif tuzağa o
kadar kolay düştü ki, baştan çıkartıcıyla yemek yedikleri lokantadan yattıkları
otel odasına varıncaya kadar her yerde çekilmiş fotoğrafları ve videoları
"bir dost" aracılığıyla Şebnem'e ulaştırılır ulaştırılmaz kıçına
tekmeyi yiyiverdi. Bana da zavallı kadını teselli etmek düştü. Ona, benimle
evli olmuş olsa, hiç bir zaman böyle bir ihaneti yaşamayacağını söylediğimde,
hadi evlenelim madem, deyiverdi. Keşke demeseydi de beni uğraştırmaya devam
etseydi. Bu işi bu kadar kolay kotarınca ona olan aşkım bitiverdi ve hovardalık
damarlarım kabarmaya başladı. Bu evlenme teranesiyle birlikte olmaya
başladıktan sonra, o evlenelim diye bastırdıkça ben oyalama taktikleri
geliştirmeye başlamıştım. Bu böyle bir yıl kadar devam ettikten sonra ona olan
ilgim tükenmişti. Tam da ilişkimize nokta koymak üzereyken, o erken davranıp,
çocuğumuz olacak, deyiverdi. Altı aylık hamileydi; büyük bir ihtimalle kürtaj
yaptırması için baskı yapacağımı tahmin ettiğinden altı aylık olana kadar
hamileliğini saklamıştı benden. Kırk üç yaşındayken baba olmak bana ne kadar
itici gelse de, o henüz otuz üç yaşındaydı ve bir türlü eski kocası Ali'den tadamadığı annelik
duygusuna dört elle sarılmıştı. Bu vesileyle çaresiz, nikah masasına oturdum.
Doğrusunu söylemek gerekirse, yeniden evli olmak iyi de gelmişti hani! Kızımız
dünyaya geldikten sonra hayatım onunla doluvermişti. Kendimi emekliye ayırarak
şirketin idaresini üç oğluma devrettikten sonra, kızım ve ben bütün günümüzü
birlikte geçirmeye başladık. Şebnem avukatlığı sürdürüyordu. Bütün günü sahibi
olduğu avukatlık bürosunda geçiyordu. Biz de kızımla oynaya, uyuya büyüyorduk.
Bu büyüme faslı o kadar çabuk oldu ki, kızım ana okuluna, ondan sonra da ilk
okula, ondan sonra orta okula, ondan sonra liseye gitmeye başladı. Kızım
okulda, karım yazıhanesinde, adliyede, ben de evde yalnız başıma...
İşte! O lanet olasıca internetle tam
da bu dönemde tanışmış oldum.
Altmışa merdiven dayamıştım.
Yalnış bilgilerle kendime bir
facebook sayfası edindikten sonra diğer facebook sayfalarını rast gele araştıra
araştıra uygun gördüğüm bayan sohbet arkadaşlarını eklemeye başladım. Onlarla
kendimi farklı bir kişilik haline getirerek, kurduğum sohbetlerle hoşça vakit
geçirmeye başlamıştım. Öyle sıradan sohbetlerdi hepsi! Örneğin, biri sahibi
olduğu köpekten bahsetmeyi çok seviyordu. Ben de hiç sevmediğim halde, sırf
muhabbet olsun diye, onun bu köpek sevgisine ortak oluyordum. Bunun gibi
şeylerdi işte yazıştıklarımız. Bazen de ben Şebnemle ve kızımla gittiğimiz
tatil beldelerinden bahsediyordum; tabii ki, Şebnem'i ve kızımı işin içine
sokmadan. Bekar olduğumu yazmıştım ki, kadınların ilgisini başka türlü
çekemezdim. Bu ilişkilerle kendimi özgür hissediyordum ve bu hoşuma gidiyordu.
Ben sanal alemde usta bir avcıydım artık. Bu şekilde yüzlerce kadın avlamıştım.
Sayfama her gün yüzlerce mesaj bildirisi düşüyordu. Hepsine yetişmeye
çalışıyordum. Her kadın ayrı bir maceraydı.
Ne yazık ki, gözlerimin iyice yorgun
düştüğü bir gün gizli facebook sayfamı kapatmayı ihmal ederek uyuya kalmıştım.
O gün, Şebnem hiç yapmadığı bir şeyi
yaparak açık olan sayfamı araştırmaya başlamış. Tabii, mesajlar bölümünü açar
açmaz yıllardır yaptığım tüm sohbetleri birer birer okumuş ve her birini
kopyala yapıştır yöntemiyle kendine ait sayfaya aktarmış.
Uyandığımda evde, hem kızım, hem
Şebnem yoktular. Geç olmuştu. Yoğun bir telefon trafiğinden sonra onların, beni
terk ederek kayınbiraderimin evine sığındıklarını öğrendim.
Hemen ertesi hafta bilgisayarımdaki
mesajlaşmaların birer kopyası önüne konulan hakim, bizi tek celsede
boşayıvermişti. Vicdansız adam!
İlk işim, yuvamın yıkılmasına sebep
olan bilgisayarımı çöpe atmak oldu. Oh olsun, kurtulmuştum işte ondan. Bundan
sonra bana bilgisayar yasaktı!