Bizim evde adettir, saat on bir oldu mu herkes yatağa.
Herkes dediğime bakmayın, bir kör, bir topal misali, hanımla ben…
TV'lerde bu yaz mevsiminin, diğerlerinden daha amansız
geçeceğini söyledikleri için psikolojim mi bozuldu, yoksa şimdiden zaten
nefessiz bırakıp boğma eylemlerine girişmiş olmasından mı, ne, güçlükle nefes
alıp veriyordum. Nevresimin bile mezar üstündeki toprak kadar kederlere gark
ettiği o bunaltıcı rutubetten, anadan üryan yatmak da kurtaramamıştı bu deforme
olmuş bedeni. Uyku mu? Hak getire… Hanımımdan uyku hapı talebimi def'aten tekrarladıktan sonra, yarım tablet uyku hapı taklidi yapan bir şeyi içmeme izin
verdi; ama, eminim uyku getiren değil, uyku kaçıran bir şeydi verdiği, üstelik
sersem tavuğa çevirerek.
Baktım olmayacak, gözümü karartarak, resti çektim
hanıma:
“Ben temiz havaya çıkıp şöyle bir dolaşacağım,
kardeşiiim!…”
Hafiften bir esinti algılayınca, evin içinde geçirdiğim
vakte acıdım. Sarımsaklı’yı bilen bilir, sahile paralel uzunca bir caddesi
vardır. Yorulayım da, yorgunluktan yattığım yeri bilemeyeyim, diyerek, vallahi billahi,
baştan sona iki, üç kere gittim geldim o yolu. Hanımın verdiği o haptan mı, bir
uyurgezerlik hali mi, bilemiyorum, yürürken robottan beterdim. Saat bir filan
olmalı… Baktım nefesim kesilmeye başladı, azıcık soluklanabilmek için, cadde
üzerindeki banklardan birine oturarak, gece yürüyüşüne çıkmış olan tatilcileri
izlemeye başladım.
Onlardan bir bayan, kayışından çekiştirdiği köpeğin
ısrarı üzerine, bankımın hemen arkasındaki duvara getirip, hayvanı güzel bir
işetti. Ben, hayvancağızın emrivakisinden hoşlanmış gibi yaparak, birazcık da
çişinin üzerime sıçramasından kaygılanarak, dudaklarımda bir tebessümle onları
seyretmeye başladım. Bayan, tebessümümden yüz bulmuş olacak ki, “Sizi rahatsız
etmemişizdir, umarım,” diyerek laf attı.
Hemen bir “estağfurullah,” çekmem gerekir, değil mi,
yok, ben, “ısırmaz değil mi?” diye sormayı tercih ettim.
Kadıncağız bozularak, “ne münasebet,” dedi. “Benim
Tarçıncığım vahşi bir köpeğe mi benziyor da, böyle söylüyorsunuz?”
“Estağfurullah”’ı bu defa çektim. Ben ne dediğimi
bilmiyorum ki, kafam sersem gibi. “Hani, size sarkıntılık yaptığımı filan sanar
da, sizi koruma içgüdüsüyle ısırır falan…” Hakikaten saçmalamaya başladım.
Kadıncağıza desem ki, uykum kaçtı, hanımım da bir hap içirdi, aptal aptal
konuşuyorum o yüzden; hoş görür mü ki bu saçmalıklarımı?
Bayan, demez mi, “aklınızdan bana sarkmayı geçiriyorsanız,
peşinen söyleyeyim, pişman ederim sizi!” diye.
Şöyle böyle kırk beşindeydi, yani benden on üç yaş kadar
küçük olsa gerekti. Yaşını başını almış iki olgun insanın diyaloğu böyle mi
olmalıydı? Hay Allah, ne yapsam da toparlasam şu saçma mevzuyu, diye düşünmeye
başlamıştım ki, bayan, “gerçi terbiyesizlik yapacak bir beyefendiye de
benzemiyorsunuz ya,” diyerek beni rahatlayıverdi.
Hemen, “değilim
elbet!” diye atıldım. “Köpeklerle aram pekiyi değildir de, o yüzden kaygılandım
sanırım.”
“Hiç kaygılanmayın beyefendi! Köpekler insanlara en
yakın mahlûklardır.”
“Tabi, tabi.” Kafamı toparlayıp da bir türlü derli
toplu cümleler kuramıyorum ki… “Öyledirler herhalde. Aman benden ırak olsunlar
da, hangi insana yakın olacaklarsa, onun yanına gitsinler!”
Bayan, bu hesapsız lafımdan da üzerine alınarak, “Haydi
Tarçıncığım, gidelim biz. Beyefendi, kibarca çekin gidin yanımdan dedi!”
diyerek köpeğinin kayışını çekiştirerek gitmeye yeltendi.
Öyle bir şey mi dedim ben yahu! Hay Allah, ne dedim ben
gene böyle de, bu kibar bayanı gücendirdim… “Yanlış anladınız efendim,” diyerek
yerimden kalktım, bayanın önüne dikildim. “Vallahi öyle bir şey demek
istemedim,” diyerek, kadının koluna uzandım, dostça tuttum.
Köpekler dostluktan anlamıyor ki! Tarçın denilen
mahluk, bir “hırrr!” çekti, hemen arkasından “hart!” diye kadına uzanan kolumu
kaptı.
“Ah!” diye feryat figan bağırmaya başladım. “Hoşt!
Hoşt!” diye diye kolumu zor kurtardım dişlerinden. Bir taraftan da, “hani
ısırmazdı bu vahşi, insanı be kadın!” diye bağırarak bayanı azarlamaktaydım.
Bayan da şaşkın haldeydi. “Vallahi hiç ısırmazdı. Sizi
ısıracağı tuttu işte,” diyerek dert anlatmaya çalışıyordu.
Uyku mu? Hastanede ki banklarda ilk kuduz aşımı olmak
için oturmuş beklerken bir bastırdı ki, sormayın.