Çamlığın içinde bir kulübe kış için olmasa da sağlam, çoğu soğukları geçirmeyen muhafazalı bir yapı.

                Nedense aklına esti Taner beyin havada iyi bir kış günü. Taner beyin dört çeker arabası. Çok güçlü bir köpeği var onu, Av tüfeğini, Ruhsatlı tabancasını, Üç dört günlük yiyeceğini yanına aldı. Çıkıp gitti kulübeye vardı yerleşti. Temiz havada Biraz dinlendi. Aklına kız arkadaşı Mehtap geldi biraz düşündü gelse ne olurdu gelmemişti. Yaylaya fazla güven olmaz nitekim hava akşama doğru bozmaya başladı.

Taner Bey aklından “iki günde açar her halde diye düşündü”. Köpeğini içeri sıcak yere aldı. Geç vakte kadar bir şeyler okudu yazdı. Dışarı baktı kar yağışı başlamış yerde epeyce kar birikmişti. Aklından “Çok kötü olursa sabah giderim” dedi. Yatağa zandı uykuya daldı.

            Ormanda çıt yoktu ara sıra çam dallarından düşen karın sesi duyulmaya başladı. Köpek huysuzlandı. Taner Bey av tüfeğini ve tabancasını hazırladı baş yanına koydu yine uykuya daldı. Bir ara üşür gibi oldu uyandı. Saate baktı “sabah olmuş olması gerek” diye düşündü amma içeri karanlıktı. Pencereden hafif bir ışık sızıyordu. “Her halde pencerenin önünü kar kapatmış” dedi. Köpeğinin başını okşadı. Önce ateşi yakayım dedi ve ateşi harlandırdı. Kalktı pencereyi temizlemek istedi amma ne görsün gece yağan kar kulübenin üstünü aşmış. Kapıyı açmaya hazırlandı kar içeri basar diye açmaktan vazgeçti. Aklından “iyi ki baca açık ateş yanıyor” diye düşündü.

         Bir müddet yatağın kenarına oturdu bekledi. Köpeğine “hapis kaldık oğlum” dedi. Buraya geldiğini bir tek kız arkadaşı Mehtap biliyordu amma çok meşgul ve unutkan bir kız bir de şehirde kar yağmadıysa aklına hiç gelmez. Kaç gün kalacağını ona da söylememişti. “Gidelim” demiş gelmeyince kızmıştı.

       Kulübenin arka tarafında odunluk vardı. Ne yapıp edip oraya ulaşması gerektiğini düşündü. Çünkü içerideki odun yeterli değildi. Birde odunlukta kürek kazma vardı. İçinden “kafamı dinleyeyim derken kendi kendimi hapsettim. Her halde sevgilim Mehtap beddua etti diye düşündü sonrada derdi ben miyim” dedi ve güldü.

       Gerçi buraya kar yağarken çok gelmişti ormanın ve karın manzarasının seyrine doyum olamadığını çok güzel olduğunu biliyordu. Lakin bu sefer kar çok yağmıştı.

      Kalktı kapıyı yavaşça açtı kar sıkışmış içeriye dolmadı. İçerde Bulduğu bir tahta parçasını kürek gibi kullanarak odunluğa karın içinden tünel açtı odunluğa varınca demir küreği aldı. Odunluğun arkasından yukarı doğru kazarak karın üzerine çıktı. Baktık ki kulübe karda kaybolmuş sadece baca meydanda kalmış. Açtığı yoldan köpeği de dışarı çıktı hayvan sıkışmış ormana doğru koşarak gitti.

      Kulübenin içine döndü pencereyi açtı oradan karı keserek ışığın içeri girmesini sağladı. İçeriyi havalandırdı kar yağışı kesilmiş güneş her yeri aydınlatmış pırıl pırıl olmuştu.  Oturdu biraz düşündü hava açmış gece yıldıza gider don yapar bu kar bir iki aya hatta bahara kadar çözülmez yol vermez diye düşündü.

      Telefonu beni rahatsız etmesinler diye arabada bırakmıştı şimdi arabaya kadar bir tünel açıp oradan alacağı başka şeylerde var almam gerekli diye düşündü. Köpeği de gideli epeyce olmuştu onu da merak etmeye başladı.

       Tüneli kazarak arabasına ulaştı kapısını açtı telefonu aldı geri dönerken yaptığı tüneli kontrol ederek kulübeye geldi. Köpeği silkinerek içeri girdi anlaşılan bir şeyin peşine düşmüştü. Telefonun şarjına baktı doluydu. Hatta baktı çok zayıftı galiba kar kapatmış diye düşündü.

        Kulübe tam bir Eskimo kutup evine benzemişti biraz güldü. Telefonla evi aradı ulaşamadı. Kız arkadaşını Mehtap’ı aradı çalıyordu amma cevap alamadı. Köpeğinin acıktığını düşünerek arabaya geçti köpeğinin yiyeceğini getirdi. Fazla vermeden “oğlum burada ne kadar kalacağımız belli değil idare edelim” dedi. Kendiside yiyeceğini hesaplayarak açlığını yatıştıracak kadar atıştırdı.

   Av malzemesi bol miktarda var fakat bu karda bir tek tavşan bulunur oda zor kuşlar dere kenarlarına inmiştir diye düşündü.

   Köpeği ile o gün akşama kadar ormanda dolaştı kar buz tutuğu için üzerinde rahat gezdiler. Açık alanda telefonun yine denedi amma bir türlü kimseye ulaşamadı. Av tüfeği yanında idi lakin tahmin ettiği gibi ormanda kendilerinden başka canlık yoktu sanki. Akşam olurken kulübeye döndü. Köpeğini yine dışarıda bırakmadı bu “gece ayaz var dışarısı çok soğuk olur içeri gel bakalım oğlum” dedi. Kulübe karla kaplı olduğu için içersi az bir ateşle çok sıcak oluyordu.

     Taner Bey için tam aradığı bir durumdu onu zorlayan gelirken kendine ve köpeğine fazla yiyecek almamış olması idi. Gerçi kız arkadaşı Mehtap geleceğim dese yiyeceği fazla almayı düşünmüş o gelmeyince vazgeçmiş az almıştı. O akşamda getirdiği kitaplardan birini alıp okudu. Uykusu gelince ateşini harlayıp yatağına uzandı derin bir uykuya daldı.

          Köpeğinin homurdanması ile uyandı içersi tam aydınlamıştı hayvan sıkıştığı için kapıyı tırmalıyordu kalktı kapıyı açtı.  Hayvan hızla karın üstüne çıkıp ormana daldı.            

Ağaçların arasında kayboldu. Gitti ocakta ateşi harlandırdı çaydanlığını ateşin kenarına koydu su ısınırken dışarı çıktı karın üzerinde kültürfizik yaparak hem temiz hava adlı hem de vücudunun formunu korumaya çalıştı. Güneş yine pırıl pırıldı kar iyiden iyiye donuştu. Tam tahmin ettiğim gibi olmuş diye düşündü “bu hâllı karın erimesi baharı bulur” dedi. Köpeği ağaçların arsından kendisine doğru koşarak geldi ayaklarına sürünmeye başladı bir yandan da ormanın içine bakıyor bir o yöne koşuyor bir geliyor

Taner Bey köpeğinin bir şey bulduğunu anladı kulübeye girdi av tüfeğini aldı dışarı çıktı. Köpek av tüfeği ile sahibini görünce ormana öneldi Taner Bey çok dikkatli ilerlemeye başladı. Bir müddet gittiler hayvan yere yatı. Taner Bey siper alıp kendini sakladı, ilerde açık bir alanda güneşin eritmesi ile böğürlen dikenlerinin üstü açılmış yaprakları gözüküyor ne var diye merakla bakarken üç dört tane tavşan güneşe çıkmışlar hem de besleniyorlar. Hepsi bir arada olduğu için ateş etmek istemedi köpeğin başını okşayarak bize bir tanesi yeter acele etme ayrılılar sabah kahvaltımızı da yapmadık nasipte ne varsa o olur dedi. Bir müddet beklediler bu arada bir tane tavşan diğerlerinde bira uzağa ayrıldı oda tüfeğini doğrultup tavşanı avladı köpek hızla gitti tavşanı aldı geldi. Kulübeye döndüler ateş yavaşlamış demlikte su çok kaynamıştı canı çay istemedi kendine kahve koydu. Köpeğini yemeğini verdi, hayvan başını salladı; oda “acele etme tavşanı yüzmedim hem sana çiğ yedirmem pişmesi gerekiyor bunu şimdilik ye” dedi.  Hayvan söyleneni anlamış olacak ki mamasını yemeye başladı. Kahve kupasını eline aldı poğaçalardan bir tane aldı pencerenin önüne oturdu. Karda açtığı boşluktan dehlizden bakar gibi görebildiği kadar manzarayı seyrederken; Kız arkadaşı Mehtap’ı düşünmeye başladı yiyecekte sıkılırken tavşanları görünce rahatladı, “bir tane vurduk aldık bu bize iki gün yeter gerekirse bir tana daha avlarız çevrede başkaları da vardır” diye düşündü.

        “İkinci güne giriyoruz bu kız beni hiç mi merak etmiyor acaba” diye söylendi, ayak yanında uzanan köpeği bana mı dedin der gibi homurdandı. Neyse dedi kalktı tavşanı yüzdü, kulübenin yan tarafında akan su donmadığı için bulunduğu yer tünel gibi açıktı oraya ulaşmakta zorluk çekmedi tavşanı aldı güzelce temizledi. Ocağa kazanı koydu tavşanı parçaladı içine koydu biraz su ilave etti. Daha önceden burada defalarca tavşan pişirmişti nede olsa işin erbabı sayılırdı tavşan eti hızlı pişiyordu.

     Kopeğinin sırtını okşayarak “oğlum aç kalırız derken Allah bize iki günlük yemek ikram etti şükret kerata” dedi. Taner Bey kar altında uğraşa dursun!

   Kız arkadaşı Mehtap yaylalara çok kar yağdığını hatta şehirle yükseklerdeki yerleşim yerlerinin bağlantısının kesildiğini öğrenmiş, telefonda Taner’in aradığını görmüş amma kendisi ona ulaşamamıştı. Taner’in ailesine haber vermiş “keşke bende gitseydim, bana kızdı yiyeceğini az aldı” demiş. “Yerleşim yerlerinin yolları açılır amma onun kulübesinin yolunu açmazlar. 3-4 metre kar bir de neye açsınlar ki köy bile değil” dedi. Aileye “ben ona bir şekilde gideceğim” dedi. Onlar da “kış kıyamet yolda izde donarsın seni bulamayız Taner’i biliriz kendi başının çaresine bakar hatta durumu çok iyidir sıkılma” deseler de Mehtap karar vermişti gitmeye. İş yerine gitti durumu anlatı on günlük izin aldı. Kulübeye önceden gittiği için 15 dakika uzaklıkta bir köy vardı, bazı insanlar kışında orda kalıyordu, her halde yolu açtırırlar oradan yürürüm diye düşündü. Köy hizmetlerinde bir arkadaşı vardı onu ardı o köyün yolunun açılıp açılmadığını sordu arkadaşı “ kızım normal kazalara yetişmiyoruz köyler daha sonra” dedi. Oda Taner’in ormanda kulübede mahsur kaldığını onun yanına gitmek istediğini, yiyeceğinin az olduğunu söyledi ve “ ne olur şu köyün yolunu açtır gerekirse bende kar makineleri ile giderim” diye yalvardı. “ağlama keyif yapmaya kaçacaksın oh ne güzel kimse yok ormanın ortasında tahminim Eskimo evlerinde gibi ne romantik kız seni oraya ulaştıracağım benden haber bekle fakat her an hazır ol haydi denildi mi yola girersin unutma” dedi. Mehtap arkadaşından haber beklerken kış için ve oraya ne götürmesi gerekiyorsa hazırlığını çok hızlı bir şekilde yapmaya başlamıştı. Annesi “kızım ne oluyor” deyince olayı annesine anlatmış “sakın ha bana oraya gitme deme çünkü öbürleri de gitme dedi seni dinlemem” dedi. Annesi yok kızım “asıl ben gitmeyeceğim desen mutlaka seni gönderirdim lakin kendine dikkat et Taner de sana bir şey olsun istemez” diye söyleyince Mehtap derin bir nefes aldı. Hazırlıkları yaptı. Yükü epeyce ağır oldu köyden öteye nasıl götürürüm diye düşündü aklına köylüden yardım alacağı geldi nede olsa köylerinin yolunu açtıracaktı. Kulağı arkadaşında beklemeye başladı bir yandan da sabırsızlanıyordu.

              Kulübede ikinci akşam olmuştu Taner telefonunu baktı şarjı bitmişti kulübede elektrik olmadığı için, telefonu arabada şarj etmesi gerekiyordu. Bu arada diğer işlerle uğraşırken arabayı çalıştırmayı unutmuştu aceleyle arabaya geçti, kontağı açtı. “Ya Bismillah Allahım beni koru” dedi ve kontağa bastı motor çalıştı bir Oh! çekti ve “Yarabbi sana şükürler olsu kulunu zorda bırakmıyorsun” diyerek dua etti. Telefonu şarja taktı

 Amma eksöz gazı açtığı yoldan kulübeye yönelince gitti küreği aldı arabanın arkasından eksöze yakın yeden yukarıya baca gibi bir delik açtı orası sanki baca gibi dumanı yukarı aldı.

            Tavşan pişmişti hem de lokum gibi olmuştu bir parça köpeğine verdi yedirdi, eşit bir parçada kendi aldı “oğlum senin yediğin kadar olacak” fazla olamaz dedi hayvan kuyruğunu salladı. Akşam yemeğini yediler. Artan tavşan etini naylona güzelce sardı pencerenin yanın da karın içine yerleştirdi sıkıca kapattı bu şekilde bozulmaz dedi hayvanda boynunu bükerek baktı sanki doğru der gibi kafasın salladı. Köpeğin başını okşayarak “idare etmeliyiz ola ki bir kar fırtınası daha çıkabilir” dedi. Ateşe odun attı

Alevlerin ışığı kulübenin içini aydınlatıyordu. Taner her gelişinde gazlı lambaya tenekelerle gaz yağı getirmişti aydınlatmada aylarca sorunu olmazdı.   

            Akşam mesai saatini bitimine yakin Mehtabın arkadaşı aradı “yarın sabah erkenden kar temizleme aracı köy yolunu açmaya başlayacak hazırsan seni alacaklar” diye haber verdi. Oda “akşamdan bile olsa hazırım” dedi.

        Mehtap sabaha kadar uyumadı sabah erkenden kalktı annesi “kızım seni bırakmazlar mutlaka alırlar yat dinlen gece uyumadın gün boyu karlar içinde uğraşacaksın çok yorulursun” dese de aldırmadı. Saat 8,oo gibi ardılar. “hazırım” dedi

      Taner telefonu şarj etmişti evini aradı evdekilere iyi olduğunu söyledi onlarda kız burada perişan oldu deli gibi dolanıyordu dediler. Mehtabı aradı. Kız sevindi iyi olmana çok sevindim dedi hat gidip geldiği için ben geliyorum diyemedi.

    Köy muhtarı yolun açılması için köy hizmetlerine gelmiş amma şimdi olamaz denilmiş adam köye çıkmıştı.

     Kar çok olduğu halde Kar temizleme aracı yolu temizleyerek nerede ise akşam olmak üzere köye girdi tabii köy muhtarı hem sevini hem de bu iş nasıl oldu diye makiniste sordu onlarda “bu bayana dua edin birçok işi bıraktırdı bize” derler. Köyde misafirlerin karın doyuruldu. Vakitte geç olmaya başlamıştır “makinistler bacım istersen biraz daha gidelim” dediler fakat Mehtap “sizden Allah razı olsun geride zor bir yol yok düz gidilecek üstelik arkadaşım rica etti fazla ileri gitmen söz olmasın dedi muhtar bana yardımcılar verir ben oraya geçerim”  Makine yine yolu temizleyerek geri döndü. Köy muhtarı Mehtap’a “sizi Allah mı gönderdi hasta çocuklarımız vardı ne yapacağız diye düşünüyorduk bu köy senin emrinde ne istiyorsan söyle” diye teşekkür eder.

            Taner yemeğini yemiş haberleştiği için gönlü rahat amma Mehtap ona bir şey demeye çalışmıştı neydi diye düşündü. Köpeğine “bu akşam önemli şeyler okuyalım bizi koruyana şükredelim” dedi ve kalktı abdest aldı rafın en üstünden kuran-ı aldı okumaya başladı. Babası “bu senin hem rehberin hem koruyucun” demişti.

            Mehtap: muhtarın ağaçlardan yaptırdığı salın üzerine eşyasını yığdı. Bir ata bağlanan sal ve iki kuvvetli adamla kulübeye doğru yola koyuldu on beş dakikalık yoldu amma karda yarım saat sürdü havada iyice karamaya başladı. Muhtar adamlara hem ışık hem de silah vermişti. Kulübe görünmüyordu fakat pencereden sızan ışık ormanın bir bölümünü aydınlatıyordu. Mehtap tamam geldik dedi salı yavaşça bir ağacın arkasına yerleştirdiler adamlara ben ona süpriz yapacağım dedi adamlar “dikkat et silahı var bir kaza yaparsınız şaka yaparken” dediler oda “köpeği benim kokumu tanıyor Taner tam görmeden ateş etmez” dedi adamlar “iyi dediler” ve döndüler.

       Mehtap yavaşça kulübeye yaklaştı tam o sırada köpek içerde bir oraya bir buraya koşmaya başladı. Taner okuduğu ayeti bitirdi. “sen bunu bir tek kişi için yaparsın amma oda imkânsız gece vakti olacak şey değil” dedi. Kapıyı açınca köpek birden fırladı gitti biraz bekledi hayvandan hiçbir ses yok “havlamadı” bile dedi. Aklına Mehtap geldi “ancak onu bulursa ses çıkarmaz” dedi. Yinede tüfeğini aldı yavaşça dışarı çıktı kafasını karın üstüne çıkarırken Mehtabın parfüm kokusunu adı. Yukarı çıktı seslendi “Mehtap şakayı bırak yeter” dedi. Ağaçların arasında Mehtabı görünce “kız sen delisin ben seni vurdumduymaz bilirdim beni şaşırttın” diye söylenerek onu kucakladı. Eşyaları da alarak kulübeye geldiler.

        Mehtap tüm olanları anlattı arkadaşının söylediklerini hepsini Taner “şimdi karanlık yarın görürsün üstelik çok yorgunsun dinlen” dedi. Artık Taner beyin keyfine diyecek yoktu. Telefonu açtı kayın validesini aradı şansı varmış ulaştı ve “Anacığım gönderdiğin emaneti aldım başım gözüm üstüne” dedi. Kadın telefonda “şükür yarabbi dedi. Kendinize iyi bakin oğlum” diyerek telefonu kapattı Mehtap derin bir uykuya dalmıştı. Taner’in uykusu kaçmış onu seyrediyordu. Kendi kedine “ne kadar yanılmışım beni sevmiyor sanıyordum bu zahmete kimse katlanmaz ancak seven insan katlanır. Bir daha Mehtap’ı kırmayacağım” diye kendine söz verdi. Yandaki ranzaya geçti huzurlu derin bir uykuya daldı.

        Sabahleyin köpeğin homurdanması ile uyandılar. Taner Bey kapıyı açtı Mehtap’ın elinden tutarak yukarı çıkardı manzara harikaydı Mehtap büyülenmiş gibi bakarken Taner kulağına “sen yokken hiç bir mana ifade etmiyor ki bu manzara sen geldin şimdi daha güzel” dedi Mehtap’ta “binimle dalga geceme seni tanırım kolay etkilenmesin üstelik bana fazla değer de vermezsin ki” dedi. Taner güldü “bak Mehtap benim senin hakkındaki düşüncelerimi sen bilemezsin bu gün ben bazı şeylerde ne kadar yanıldığım anladım. Sende göreceksin benim hakkımda ne kadar yanılmışsın zaman ola gün ola gel bakalım şu kötü adamla” dedi elinden tutu kulübeye girdiler. Kahvaltılarını yaptılar “Bu gün sana ormanı gezdireyim amma sen burada ne kadar kalacaksın her halde bana yiyecek getirdin gidecektirsin” dedi. Mehtap güldü “aptal on gün buradayım sen gideceğim desende ben buradayım bakalım hangimiz zevkine düşkün göreceğiz” dedi. Taner Bey tam şaşırmış vaziyette “ciddimisin” dedi. Onu kucakladı “seni canım kadar seviyorum hayatım” dedi. Dışarı çıktılar Mehtap baktı arkadaşının tahmin ettiği gibi tam bir Eskimo kutup evi gibi kulübe harika görünüyor. Telefonu açtı arkadaşına teşekkür ederken “tahmin ettiğin gibi tam kutupta gibiyiz. Manzara insanın aklını alıyor sende olsan ne güzel olurdu” dedi fakat Taner beyin yüzü asıldı “şimdi değil hiç kimseyi istemem önce bu on gün içinde seni evlenmeye razı etmem gerek” dedi.

            Aslında Mehtap defalarca “Taner bir söz keselim bu işin adı olsun annemden gelsin istesinler” diyordu. Taner “bir birimizi iyice tanımadan olmaz” diyordu. Mehtap şaşkın şaşkın Taner’e baktı “sen ne diyorsun sanki istemeyen benmişim gibi” deyince Taner” bir tanem biraz öncede söyledim sana önceden de söylediğimin arkasındayım beni tam tanımamışsın hele on gün beraber kalalım hem de kimsesiz bir yerde gör” dedi. Akşama kadar ormanda dolaştılar tavşanlara yine rastladılar Taner’in tüfeği yanında idi. Mehtap’a “birini vurup alalım mı” dedi oda “dünya yiyecek getirdim bunları senden korumak için” deyince Taner “haklısın onlar olmayınca bu güzel manzaranın tadı tuzu olmuyor baksana ne güzel oynuyorlar” dedi. Köpeğinin başını okşadı “onlarında canı var oğlum ihtiyaç olmadıkça dokunulmaz vebali var” dedi.

             Akşama doğru kulübeye döndüler baktılar ki kulübenin yanında birileri var. Yanaşınca Taner tanıdı “bu köy muhtarı” selam verdi “muhtar hayrola bir hatamı işledik” diye şakalaştı. Muhtar da “evet öyle bir yaramazsın ki buradasın bize haber vermedin. Allah bu kızımdan razı olsun sırf sana geleceğim diye bizim yapamadığımızı

 Yapıp köyün yolunu açtırarak beş çocuğumuzu bu gün doktora götürdük bundan daha kötü bir şey var mı söyle. Üstelik bu ne bicim sevgi ki kar buz dağ taş demenden geliniyor dünyaya kafa tutar gibi sende bu kızı bu kadar seviyormusun merak ediyorum” dedi ve Mehtap’a “aferin sana kızım sevgin için her şeyi yapacak güçtesin Allah yardımcın olsu. Yarın sizi köye bekliyoruz ben değil tüm köyde kalanlar sizi istiyor unutmayın öğle yemeğinde beraberiz” dedi. Bir ihtiyaç olup olmadığını sordu ve köye döndü.

         Muhtar gitti amma Taner yerinde çakılmış gibi kımıldamadan duruyordu. Mehtap “hayatim oradamısın ne oldu sana sesin soluğun çıkmıyor” diye kolundan silkeledi. Taner “vay be dedi hiç düşünmedim yahu senin gelmene sevindim amma ne yaptıklarını teraziye koyup hiç düşünmedim kız sen hakikaten beni tahminimden çok seviyorsun” kafasına bir tokat atıktan sonra “eşek kafa, kaprisin yüzünden ya da Mehtabı kaçırsaydın” dedi. Doğru kulübeye girdi. Mehtap şaşırmıştı yavaşça arkasından kulübeye girdi. “iyimisin hayatim” dedi. “dur hele Mehtap kendime geleyim hep hayalde yaşamız gibiyim adam beni kendime getirdi. Yarın köye varınca eğer müsaade edersen razı olursan muhtar nikâh işlemimizi yapmaya başlasın köy hocasına da dini nikâhımızı yaptıralım” dedi. Mehtap “olur hayatım sene istersen öyle olsun amma büyüklerimize bu kararımızdan haber verelim. Birde sen sabaha kadar iyice düşün sonra pişman olmanı istemem. Buraya senden bir karşılık bekleyerek gelmedim. Sadece çok sevdiğim için geldim” Taner “hah işte mesele buya bu gün benimle konuşurken bile hiç taviz vermeden konuştun yetmez mi bu iş tamam benim gibi bir adama senin gibi biri gerekli”

 Mehtap annesine. Taner de ailesine telefonla durumu anlattı iki tarafta zaten hazır oldukları için tamam amma düğününüzü yapacağız dediler.

            Ertesi gün köyde davete gittiler. Muhtara durumu anlattılar muhtar kimliklerin istedi “yıldırım nikâhı yaparız ama bu kız deli hiç bir bağı olmadığı halde vallahi pes” dedi. Köyün imamı çağrıldı köylünün de huzurunda nikâhları kıyıldı. Dokuz gün daha buradayız muhtar işimizi hallet ne harcarsan yine al dediler fakat köylü muhtara sakın ha bir şey alma biz bu kıza borçluyuz dediler. Üç gün sonra muhtar geldi “İşlem tamam dedi amma köylü nikâhınıza şahitlik etmek istiyor köy odasında nikâh kıyalım dediler ne dersiniz” deyince onlarda “olur tabii insanlar bizi seviyorsa bizde onları seviyoruz onlar söyle” dediler. Telefonla Mehtap annesine ve arkadaşına, Taner’de ailesine haber verdi. Ertesi gün herkes köyde idi. Mehtap’ın arkadaşı “o kulübeyi görmek isterim” dedi. Taner kayın validesine teşekkür ederek “emanetin bana nasıl geldi ise düğüne kadar sana öyle gelecek anam” dedi. Nikâh kıyıldı. Kar epey erimişti zaten köylü kulübeye gide gele yol açılmıştı. Mehtap arkadaşını aldı kulübeye gitti arkadaşı kulübeyi görünce ‘ömrümün sonuna kadar burada kalabilirim dünya harikası burası” dedi

            Taner le Mehtap bir ay sonra düğünleri yapılarak evlilik hayatına başladılar. Her ikisi içinde ormandaki o kulübenin değeri her zaman büyük oldu. Fırsat buldukça oraya kaçtılar amma bir daha öyle bir kara yakalanmadılar onlar çok istedi amma olmadı. Sanki sadece o zamana özel bir durum gibi.

 

 

 

                                                                              Faruk Soydemir 

( Bu Nasıl Sevgi Ki Kar, Buz, Dağ, Taş Demenden Geliniyor başlıklı yazı Faruk tarafından 6.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.