MİSAFİR

Zekiye, ilk defa gurbette bayram yapıyordu. Eşinin tayini nedeniyle Sandıklı’ya gelmişlerdi. Henüz maaş alamadıkları için bayramda memleketlerine gidememişlerdi. Evleri koca bir bahçenin içindeydi. Binadakilerin hepsi birbirine akraba idiler. Küçük kızları ile birlikte onlar da bu büyük ailenin bir parçası olmuşlardı. Evin bahçesinde büyük ceviz ağaçlarını gölgesinde komşularıyla oturuyor, yalnızlık hissetmiyordu. Komşuları da onları aileden kabul etmişlerdi.
O,bayram yaklaşırken kendince hazırlık yapmıştı. Annesi ve eşinin ailesi Kayseri’de oturuyorlardı. Onlardan bayrama nasıl hazırlanıldığını görmüştü. Baklava ve börek hazırlamış, eşinden de şeker ve içecek almasını söylemişti.
Kayseri’de özellikle yeni yaka denilen taze gelinler için bayramlar bir sınav olurdu. Hazırladığı tatlı ve baklava test edilir, komşular, akrabalar, özellikle onları ziyaret ederlerdi. Zekiye bu duygularla özene bezene hazırlanmıştı.
Bayramın ilk günü binadaki komşuları ziyaretle geçti. Günün nasıl geçtiğini bilemediler. İkinci günü ziyaret edebilecekleri tanıdıkları kalmamıştı. Oturup beklemeye başladılar. Ogün hiç kimse gelmedi. Yalnızlıklarında, gurbette bayramın burukluğunu yaşamaya başladılar. Eşiyle birbirlerine yaşadıkları bayramlarını anlatıyorlardı.
Babası, sokağın başından başlayarak genç, ihtiyar tüm evlere girer, birlikte kendisiyle gelen komşularla, sokağın sonuna kadar herkesi ziyaret ederdi. Hatta ikramlar sonlara doğru kabul edilmez.”Aman bayram beyi olmayalım” şakaları yapılırdı. Bazı hanımların meziyetleri bilinir, onların ikramları özellikle kabul edilirdi. Annesi de onlardan biriydi.
Herkes birbirini ziyarete giderdi. Küçük büyük fark etmezdi. Gelene de gelmeyene de gidilirdi. Sokaklar birbirine giden insanlarla dolu olurdu. Çocuklar bayramlıklarını giyerler bayramın tadını çıkarırlardı. Ellerinde torbalarla şeker toplamaya çıkarlardı. Uzak yakın akrabalar, baba dostları ziyaret edilirdi.
Bayramın üçüncü günü olmasına rağmen şeker toplamaya bile gelen olmamıştı. Artık iyiden iyiye öfkelenmeye, kendi kendilerine kızmaya başlamışlardı.”Keşke borç bulup, memlekete gitselerdi”
Onlar bilmiyorlardı. Her yörenin farklı gelenekleri olduğunu. Sandıklı’da bayramlarda yalnızca büyükler ziyaret ediliyordu. Sonraki yıllarda bunu öğrendiler. Ama şimdi kızgındılar. Niçin kimse gelmiyordu? Niçin kimse kapılarını çalmıyordu. Asıl gurbette olanlar ziyaret edilmeliydi. Kimsesizlerin hali sorulmalıydı. Bayramın gereği bu değil miydi?
Nihayet kapı çalındı. İkisi birden kapıya koştular. Gelen komşularının beş altı yaşlarındaki oğluydu. İri kulaklarıyla çok sevimli bir çocuktu. Zekiye Onu sever, O da arada küçük kızıyla oynamak için onlara gelirdi. Çocuk da şaşırmıştı. İki adam onu içeriye çağırıyor. Yiyecekmiş gibi sevgiyle bakıyorlardı. Onu içeriye aldılar başköşeye oturttular. Sonra bekleyip de gelmeyen misafirleri için hazırladıkları tüm ikramları karı koca birlikte özenle çocuğa ikram ettiler.
Çok sevinmişlerdi. Nihayet birisi kapılarını çalmıştı. O ne güzel, ne sevimli misafirdi.
( Misafir başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 18.09.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.