ŞEKERSİZ ÇAY

Babam köyün muhtarıydı. Hem de iyi Demokrat Partiliydi. Tek parti döneminin acımasız uygulamalarına doğrudan şahit olmuştu. Benim İmam-Hatip’te okumamı istiyordu. Günün şartlarında köyden bir çocuğun şehirde okuması kolay değildi. Babamın masrafları karşılayacak kadar variyeti vardı. Kardeşim ve amcaoğlumla birlikte şehre gidecektik. Nenem yanımızda kalacaktı.
İmam-Hatip’e yakın tek odalı bir ev tutmuştuk. Her ihtiyacımızı orada karşılıyorduk. Avlu içindeki tuvalet ortak kullanılıyordu. Köyden neredeyse yiyeceğimiz her şey geliyordu. Nenem hamur yoğuruyor mahalle fırınında ekmek yaptırıyorduk. Evden ve köyden uzak kalmak dışında pek de sıkıntımız yoktu.
Aramızda, bayramda köye gitmeyi konuştuk. Nenem köye gidiş geliş yol masrafının bize bir ay yeteceğini söyledi. Gitmekten vaz geçtik. Evdeki en büyük erkek olarak sabah bayram namazına gitmeye karar verdim. Abdest aldım ve camiye gittim. Geç kalmıştım. Son cemaat mahalli bile dolmuştu. Ayakkabılar çıkarıldıktan sonra üzerine basılan muşamba kaplı tahtadan girişte kendime bir yer buldum ve bayram namazına katıldım. Tam namaz kılarken birden havalandığımı hissettim. Zaten ufak tefek bir çocuktum. İri yarı bir adam iki omzumdan tutarak beni havaya kaldırdı. Saftan çıkardı ve benim yerime o geçti. Mahcup ve öfkeli bir şekilde kala kaldım. İri yarı adamın kel başını ve geniş omuzlarını görüyordum. Ayakkabılarımı alarak ağlaya ağlaya eve doğru koştum. Bayram namazını kılamamıştım. Ağladığımı gören Nenem bende bir hal olduğunu anlamıştı. Beni kucağına basarak niçin ağladığımı sordu. Ben de olanları anlattım.”Üzülmememi, henüz bana namazın farz olmadığını “söyledi. Teselli etti. Ancak hala ne zaman camide bir çocuk görsem, ya da arkadan kafası kel iri bir adam görsem o anı hatırlar ilk günkü gibi öfkelenirim.
Nenem bizi güzelce giydirdi. Köyümüzden öğretmen olan ve şehirde oturan Ali öğretmenin evine bayramlaşmaya gönderdi. Biz köylü çocuğu olduğumuz için öyle öğretmenin evine gitmek, bayramlaşmak gibi şeylerden çekinirdik. Hele Ali öğretmen foterli, bize hiç benzemeyen bir adamdı. Nenemle birkaç kez evlerine gitmiştik. Hanımı Vesile teyze farklıydı. O öyle sosyetik değildi. Biz o zamanlar başı açık olanlara böyle derdik. O öğretmen hanımı olduğu halde başını açmazdı. Bizi de çok severdi.
Evlerine vardığımızda Vesile Teyze yine öyle sevgiyle karşıladı. Ellerini öptük. Bayramlaştık. Bize çay getirdi. Tam içecekken kapı çalındı. Birçok misafirler geldiler. Bunlar Ali Öğretmenin arkadaşlarıydılar. Hepsi de Ali Öğretmen gibi kravatlı, memur insanlardı. Ben, gerçi babamın muhtarlığından, böyle insanları çok görmüştüm. Ancak yine de utangaçlığım tuttu. Özellikle hanımların etekleri kısaydı. Öyle gelişi güzel oturuyorlardı. Kalkmak istedik, kalkamadık. Çaylarımız da daha yeni gelmişti. İçmeden kalkmak olmazdı. Çaydan bir yudum aldım. Şekeri yoktu. Vesile teyze kalabalık gelince şeker vermeyi unutmuştu. Ben de utandığımdan isteyemiyordum. Zaten terin suyun içinde kalmıştım. Kardeşim ve amcaoğlum benden de beterdiler. Öyle bana bakıyorlardı. Sonunda mecbur kaldım. Hayatımda ilk şekersiz çayımı içtim. Diğerleri de beni izlediler. Artık kalkabilir, bu sıkıcı ortamdan kurtulabilirdik.
İyi ki Vesile teyzemiz cebimize avuçla kâğıtlı şeker koymuştu. Eve gelinceye kadar soyup soyup yedik.
( Şekersiz Çay başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 16.09.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.