YOLCULAR

Televizyonlar, gazeteler dehşeti evlere taşıyorlardı. Günlerdir, son nefesi vermekte zorlanan biri gibi, ülkenin her bir yanından yükselen haykırışlar, kalpleri daraltıyordu. Çökmüş binalar, yükselen feryatlar, isimsiz mezarlar, devam eden sarsıntılarla toprak inliyordu.
Böyle felaket zamanlarında gayret sahibi insanlar, hemen yola koyulurlar, bir şeyler yapmaya çalışırlardı. İşte öyle bir gündü. O büyük depremin yaşandığı günlerden bir gündü.
Bu yazı o gün yolda olanların bir kısmını anlatmaktadır.
***
Onlar bir grup öğretmendiler. Böyle bir felaket karşısında biz ne yapabiliriz diye oturup konuşmuşlar, birlikte işe koyulmuşlardı. Kendi aralarında topladıkları yardım malzemeleri ile bölgeye gitmeye karar vermişlerdi. Böylece yardımları ihtiyaç sahiplerine kendi elleriyle teslim edecekler, hem de acıyı gözleriyle görüp, kalpleriyle hissedeceklerdi.
***
Onlar bir grup iş adamıydılar.17 Ağustos sabahı bir araya gelmişler, neler yapabileceklerini görüşmüşlerdi. Aslında bu tür durumlara uygun çalışmaları zaten vardı. Kayseri’de bir aşevinin ihtiyaçlarını karşılıyorlardı.
İş adamı çabukluğu ile hemen bir plan yaptılar ve uygulamaya koydular. Adapazarı’nı merkez edineceklerdi. Büyük bir çadır hazırladılar, yemek kazanları ve aşçıları ayarladılar. Bir günlük iaşe ile yola koyuldular. Görev bölümü de yapmışlardı. Her biri bir hafta çadırda kalacak geride kalanlar destek vereceklerdi.
Depremden iki gün sonra çadırdan sıcak çorba ve ekmek içi sucuk dağıtılmaya başlanmıştı. Ekmek, su dahil her şey Kayseri’den geliyordu. Çadır yetmemiş, büyük bir çadır da depo için kurulmuştu. Her gün bir kamyon erzak geliyor, çadıra boşalıyordu.
Nöbetçi olan, karavan haline dönüştürdüğü minibüsünde kalıyor, geç vakitlere kadar yük taşıyor, patates, soğan soyuyor, felaketzedelere sıcak yemek dağıtımına yardım ediyordu. İnsanların hallerini dinleyecek vakti yoktu. Zamanla felaketi hafif atlamış, duyarlı insanlar da bu işe yardım etmeye başlamışlardı.
***
Onlar zengin bir karı koca idiler. Bolluk içinde yaşarken, evleri arabaları, paraları varken başlarına bu felaket gelmişti. Depremde evleri yıkılmıştı. Onlar kurtulmuşlardı. Donuk ve hüzünlü yüzlerinde acı ve çaresizlik vardı. Paraları vardı, satın alabilecekleri bir yer yoktu. Zenginlik ve para bir işe yaramıyordu. Her şey yerle bir olmuştu. Acaba şehri niçin terk etmemişlerdi? Onları tutan neydi? Enkaz altında kalan evlatlar mı? Mallar mı?
Yaşları ellinin üzerindeydi. Belki yıllardır emek verdikleri kazandıkları şeylerin yıkıntılarını bile kimselere bırakmak istemiyorlardı. Yıkıntılar arasında dolaşıyor, kimseyle göz göze gelmeden yürüyorlardı. Gözleri yerdeydi. Yüzleri gölgeliydi. Utanıyor, sıkılıyor gibiydiler.
***
Öğretmenlerin minibüsü çadırın önünde durdu. Görünürde yolcu olanlar onlardı. Yol boyunca gördükleri dehşet, televizyonlara yansıyandan da beterdi. Karmaşık duygular içinde, uyuşmuş bacaklarını gererek minibüsten indiler. Yemek vakti olmadığı için çadırın etrafı boştu. Getirdikleri yardımları çadıra indirmeye başladılar. Az ötedeki kamyonu ilk gören, içlerinde en yaşlı olan hocaları oldu. Ceketini ağaca asıp, kamyona doğru hızla koştu. Diğerleri de Onu takip ettiler. Gördüklerine şaşırmışlardı. Kayseri’nin en zengin adamlarından biri sırtında çuval taşıyor, çadıra istifliyordu. Kamyonun üzerinde üstündeki kıyafetinden aşçı olduğu anlaşılan biri çuvalları getiriyor. O da sırtlayıp çadıra götürüyordu. Kimi kamyonun üzerine fırladı, kimi çuvalları sırtlamaya başladı. Bir anda el birliği ile kamyon boşalmıştı. Hızlarını alamadılar. Çadırın içinde düzensiz konmuş olan malzemeleri de güzelce yerleştirdiler. Yemek vakti geldiğinde bütün işleri bitirmişlerdi.
***

Depremzedeler gelmeye başlamışlardı. Öğretmenler bir ağacın gölgesinde oturmuşlar, olan biteni gözlüyorlardı. Öğle yemeği pet bardak içinde çorba ve ekmek arası sucuktu. Herkes sırayla yemeklerini alıyorlardı. Kimse konuşmuyor, yiyeceğini alan bir kenara çekilip karnını doyuruyordu.
Çadıra uzakça bir yere bir araba durdu. Bunlar daha önce sözünü ettiğimiz karı koca idi. Arabaları lüks bir mersedesti. Arabadan hanım indi. Bey arabada kaldı. İlk günden beri aynı sahne yaşanıyordu. Kadın ürkek adımlarla yaklaştı sıraya girdi. Sıra kendine geldiğinde elindeki iki pet bardağı aşçıya uzattı. İki parçada ekmek sucuk aldığı için zor taşıyordu. Etrafına hiç bakmadan arabalarına doğru yürüyordu.
***
Öğretmenler, yüreklerinde ürperti, gözleri nemli baka kaldılar. Onlar yolcuydular. Bir günlüğüne gelmişler ve döneceklerdi.
Aslında hepsi yolcuydular.
Yol kavşağında karşılaşmışlardı.
Acaba kavşaktaki uyarı levhalarını görmüşler miydi?
( Yolcular başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 10.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.